"Obama ve Mursi Ortadoğu’yu Kaosa Batırıyor"

"Obama ve Mursi Ortadoğu’yu Kaosa Batırıyor"
"ABD şimdi, Ürdün ve Türkiye içinde özel harekat takımlarını “çalıştırıyor”. Bu gruplar, Suriye içinde faaliyet yürüten isyancı grupların kendilerine verdiği istihbarat bilgilerini topluyor."

Gordon Duff

 

Press TV

 

Bu hafta Başkan Obama, ABD “istihbarat tahminlerinin” Suriye'nin kimyasal silah kullandığını kesin olarak kanıtladığını ilan etti.


ABD şimdi, Washington Post gazetesinin yalnızca El Kaide “bağlaşıkları” olmadığını, aynı zamanda Irak'ı istikrarsızlaştırmaya ve “Balkanlaştırmaya” çalıştığını söylediği Suriyeli isyancılara silah ve cephane tedarik edecek. Gazetenin ifadelerine göre, “Online yayınlanan bir sesli mesajda, Bağdadi olarak tanımlanan konuşmacı Nisan ayında Irak ve Doğu Akdeniz İslam Devleti olarak bilinen sınır ötesi bir hareket yaratma amacıyla Suriye'deki El Nusra Cephesi'yle gerçekleşen birleşmenin devam edeceğini söyledi. El Nusra, Suriye'deki en etkili isyancı gruplarından biri olarak ortaya çıkan bir El Kaide bağlaşığı.”

ABD aynı zamanda son askeri tatbikatlar sona erdikten sonra F16 jetlerini Ürdün'de bırakmaya karar verdi. Ancak Mısır lideri Muhammed Mursi'nin Suriye üzerinde “uçuşa yasak bölge” çağrısı yapmasına rağmen, Başkan Obama böyle bir çabanın “Amerika Birleşik Devletleri'nin en iyi çıkarlarına uygun olmadığını” söyledi.   

“Şu anda” diye eklemiş olmalıdır. 

Mursi'nin erimesi 

Mursi bu hafta, Ortadoğu Müslüman nüfusunun yaklaşık %40'ını teşkil eden Şii mezhebine karşı cihad çağrısı yaptı. Şii Müslümanları “kirli” olarak tanımlayan Mursi, Irak ve İran nüfusunun çoğunluğunu, Kuveyt, Azerbaycan, Yemen, Nijerya, Gana, Lübnan, Bahreyn, Suudi Arabistan ve çok sayıda başka ülkenin nüfusunun önemli bir bölümünün ortadan kaldırılması için çağrıda bulundu.

Mursi, Mısırlı “savaşçıların” Suriye, Irak ve İran'a karşı bir savaş, “Büyük İsrail”in yayılmacı amaçlarıyla ve CIA'in haydut unsurlarının amaçlarıyla kesişen bir savaş başlatmasını istedi.  

Geçen hafta Mursi'nin, Nil Nehri'nin yönünü değiştirmeyi ve Mısır'ı çorak bir araziye çevirmeyi amaçladığını söylediği bir hidroelektrik projesi üzerine Etiyopya'ya karşı askeri eylem çağrısında bulunduğu da duyuldu.

Analistler Mursi'nin son davranışının “saçma ve tutarsız” olduğunu, Kahire hükümetine karşı ülke içinde yaygın bir çatışmanın tekrarlanmasına doğru gidiyor gibi görünen iç sorunlarla baş etmedeki başarısızlığını ve umutsuzluğunu gösterdiğini söylüyor.  

Mursi'nin Kasım 2012'deki İsrail saldırıları sonrasında Gazze'yi destekleme sözlerini yerine getirmedeki başarısızlığının da üzerine eğilmesi gerekiyor. Hem Mursi hem de Türkiye lideri Erdoğan şimdi gerçekten de İsrail'e daha fazla yaklaştı ve Gazze'nin sivil nüfusuna karşı parça tesirli bombalar ve kimyasal cephaneler kullanmaya devam etme konusunda bu ülkenin elini rahat bıraktı.  

Kitle imha silahı “canlandırması”

Obama'nın, Suriye'deki Esad hükümetinin kimyasal silah kullandığı yönündeki iddiası açıkça, güçlü AIPAC/İsrail lobisinin Washington'a yaptığı baskıya verilmiş bir cevaptır. 

AIPAC, neredeyse sonu gelmez bir şekilde, gerçek veya uydurma “skandallar” yağmuru organize etti. Bazen Bush dönemi suçlarını taşıyıp Obama'yı suçladı, bazen IRS “skandalı” veya Snowden ifşaları gibi kendisi skandal icat etti. 

Snowden'ın “ıslık çalması”, 11 Eylül sonrasında, artık eskiden olduğu kadar çekici görünmeyen “güvenlik” sözü için her fırsatta özgürlüklerini ve özel yaşamını feda eden Amerikan halkı tarafından finanse edilen ve açıkça övülen Kongre'nin izin verdiği, on yıllık iletişim durdurma programının Amerikalılar tarafından öğrenilmesini sağladı.  


AIPAC'nın sadece bütün bir Cumhuriyetçi Parti'yi değil, aynı zamanda Obama'nın partisinin de önemli kişilerini ve Amerikan basınını kontrol edebilmesinin, Obama'yı Suriye'de yüksek riskli bir konuma, ABD'yi Rusya'yla karşı karşıya getirebilecek bir konuma getirdiği düşünülüyor.   

Şimdi, sadece teröristlerle bağlantılı olduğu değil, Suriye halkı arasında da ancak sınırlı desteği olduğu kanıtlanan bir isyancı örgüte sınırlı askeri yardım yapan Amerika, ülkeyi potansiyel bir küçük düşmeye doğru sürüklüyor. 

Bu İsrail şantajının bedeli mi? 

En utanç verici olan şey, ABD hükümetinin “bulgularını” Birleşmiş Milletler'e sunamıyor olması.

ABD, 5 Şubat 2003'te General Colin Powell'ın Genel Meclis'e sunduğu üretilmiş istihbaratlar yağmuru nedeniyle uzun süre önce itibar kaybettiği düşünüldüğünde, “bu gemiye binildi”.  Kısa süre önce bunu, Powell'ın özel kalemi Albay Lawrence Wilkerson'la tartıştım. 

2006'da Albay Wilkerson şunları söylemişti: "Benim BM'deki bu sunuma katılmam, mesleki hayatımın en alçak noktasıdır. Amerikan halkı, uluslararası toplum ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi karşısında bir aldatmacaya katıldım." 

ABD “kanıt”larından herhangi birini yayınlayamazken, 24 Mart 2013 günü Birleşmiş Milletler'e, geniş çaplı kimyasal silah kullanımına dair kanıtlar, tanıklıklar, videolar, bilimsel kanıtlar sunuldu.

Medya bununla ilgili tüm haberleri sansürledi. 

İstihbaratın erimesi 

ABD şimdi, Ürdün ve Türkiye içinde özel harekat takımlarını “çalıştırıyor”. Bu gruplar, Suriye içinde faaliyet yürüten isyancı grupların kendilerine verdiği istihbarat bilgilerini topluyor.

Suriye içinde çalışanlar CIA ekipleri; bunlar “istihdam edilen” kişiler değil, Blackwater için çalışan ve kendilerine sağlanan bilgileri İsrail ve Fransız istihbaratına geçen özel girişimciler. 

Hem İsrailliler hem de Fransızlar, ABD istihbaratını, ABD'nin Suriye üzerinde “uçuşa yasak bölge” ilan etmesini sağlamak amacıyla manipüle ediyor.

Hem İsrail hem de Fransa'nın devasa biyolojik ve kimyasal silah stoklarının olduğunu da not olarak düşmek yerinde olur.

İsrail, yıllardan beri işgal edilmiş topraklarını sivil halkına karşı kimyasal silah ve DU (Tükenmiş Uranyum) ile birlikte yasadışı parça tesirli cephaneler kullandı.   

İsrail, İngiltere, Fransa, Türkiye ve şimdi Mısır'ın içinde olduğu daha büyük dümen, Suriye'yi ABD ile Rusya'yı silahlı çatışmaya itecek şekilde zayıflatmayı değil, ABD'nin bölgedeki etkisini zayıflatmayı amaçlıyor.  

ABD artık Bush yönetimi zamanında olduğu gibi dünyanın suç elitlerinin güvenilir müttefiki değil. Amerika'ya “haddini bildirmek” gerekiyor.

Global Kaos 

1999 yılında, ABD'deki İsrail lobisinin “cephe” grubu olan Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi, ABD hükümetini devirme, hileli bir seçim, bunu onaylayacak “kümelenmiş” bir Yüksek Mahkeme, ve her tür tepkiyi engellemek üzere aile üyelerine karşı ölüm tehditleri üzerine planlar yaptı.  

Eş zamanlı olarak, İran'ı fethetmenin sıçrama noktası olarak Irak'ın işgali planlandı.

Bunu kolaylaştırmak için 11 Eylül saldırıları hazırlandı, operasyonel gruplar oluşturuldu, bunun içinde olanlar için devasa kârlar sağlayacak sigorta ve emlak işlemleri hayata geçirildi ve elbette bugün Suriye'ye karşı da benzer hareketler görüyoruz.

Ortadoğu çapında anlaşılan şey, Vehhabiler ile İsrail'i yan yana getiren, Batı istihbarat kuruluşları ile dünyanın petrol ve bankacılık kartelleri tarafından desteklenen, sadece Şii Müslümanlara karşı olmayan, dikkatlice organize edilen ve sürdürülen bir din savaşına doğru bir gidişattır.

Daha büyük bir girişim de hazırlanmakta. Bu, Ortadoğu'nun herhangi bir halkının demokratik beklentilerine son vermek üzere, Türkiye lideri Erdoğan'ın hedeflediği türden bir yeni Osmanlı İmparatorluğu ile birleşmiş bir El Kaide, Vehhabizm ve Siyonizm evliliğidir. 

Washington Post gazetesi, El Kaide'nin ABD destekli bir cihadçı ülke kurma yönündeki girişimlerini ortaya koydu. “Bağdadi, Nisan ayında Irak ve Doğu Akdeniz İslam Devleti olarak bilinen sınır ötesi bir hareket yaratma amacıyla Suriye'deki El Nusra Cephesi'yle gerçekleşen birleşmenin devam edeceğini söyledi. 

El Nusra, Suriye'deki en etkili isyancı gruplarından biri olarak ortaya çıkan bir El Kaide bağlaşığı… 

Bağdadi, ‘Irak ve Doğu Akdeniz İslam Devleti devam edecek' dedi. ‘Uzlaşmayacağız ve vazgeçmeyeceğiz.'

Takipçilerinden, Şiilere, Alevilere ve “Şeytan'ın Partisine” – savaşçılarını Başkan Beşar Esad rejiminin yanında savaşmak üzere Suriye'ye gönderen İran destekli Lübnan Hizbullah'ı kastediliyor – karşı ayağa kalkmasını istedi.  

Irak El Kaidesi'nin lideri “Bağdadi”nin tanımladığı devlet yayılacak ve Mısır, Lübnan, Ürdün, Suriye, Irak ve hatta Gürcistan ve Azerbaycan'a temas edecektir.

Bölgeye yönelik bu gerçek tehdide, mezhepçi şiddetin neden olduğu “küresel erimeye”, çok uluslu cihadçı devletin yükselişine ve demokratik hareketlerin ortadan kaldırılmasına karşı neden hiçbir liderin yanıt vermediği sorulabilir.

Arkasından “hangi liderler?” diye de sorulabilir 

Görülen var mı?
 

Çeviren: Selim Sezer


medyasafak.com