Birlikçi Arap Projesi için Direniş Ekseni korunmalıdır
- Medyasafak.net
- ANALİZ
- 21.09.2025

George Habaş, bu mücadele birliğini şu sözlerle özetlemiştir: "Siyonizm ve emperyalizme karşı mücadele, Arap ulusal güvenliği için verilen mücadeledir. Filistin tek başına düşmanla yüzleşemez ve hiçbir Arap devleti de bu mücadelenin altından tek başına kalkamaz."
Khaled al-Raheb
Mısırlı yazar Muhammed Hasaneyn Heykel şöyle demişti: "Arap nizamının en büyük kusuru, ortak bir ulusal güvenlik vizyonu oluşturamamasıdır. Her devlet kendini tek başına savunurken, düşman aynı anda plan yapıyor ve harekete geçiyor." İsrail rejiminin Doha'ya yaptığı hain saldırısı, Cemal Abdünnasır'ın şu özdeyişini doğrulayarak bu gerçeğin altını tekrar çizmiş oldu: "Filistin, Arapların milli güvenlik davasıdır ve bunun yalnızca Filistinlileri ilgilendirdiğini düşünenler ölümcül bir yanılgı içindedirler!"
Saldırı, İsrail'in Arap hükümetleriyle yaptığı anlaşmalar veya mutabakatlardan bağımsız olarak Arap bölgesini düşman olarak gördüğünü doğruladı. Bu rejim, herhangi bir Arap başkentini, şehrini veya köyünü hedef almaya ve Gazze ve Batı Şeria'da işlenenlere benzer suçlar işlemeye her an hazır durumda.
Suçlu Siyonist üçlünün (Netanyahu, Smotrich ve Ben Gvir) "Büyük İsrail" projesini ilerletme niyetlerini tekrar tekrar dile getirmeleri, Arap rejimlerine son bir uyarı niteliğindedir. Birçok kişinin boş bir söylem olarak gördüğü şey, uzun zamandır Washington ve Knesset'te planlanmaktadır.
7 Ekim 2023'ten sonra Arap-İsrail çatışması yeni bir aşamaya girdi. Çatışma, dengeleri değiştirdi ve nihai zafer ya da yenilgi gibi büyük sonuçlara kapı açtı. Filistin, Lübnan ve Yemen'deki direniş güçleri bu mücadelenin temel taşı haline geldi. Bu hareketler yalnızca sınırlı toprakları kurtarmaya çalışan yerel hareketler değil, aynı zamanda Siyonist yayılmacı projeye karşı kolektif bir kalkandır. Potansiyel yenilgilerinden bahsetmek, bir savaşı kaybetmekle ilgili değil sadece; artık Arap ulusal güvenliği kavramı tamamen risk altındadır.
Gazze'nin düşüşü veya Lübnan ya da Yemen'deki direnişin bastırılması, bu cephe hatlarıyla sınırlı kalmayacak. Düşmanın caydırılabileceğini ve tükenebileceğini kanıtlayan modelin çöküşüne işaret edecek. İsrail'in üstünlüğünü ve hâkimiyetini pekiştirecek; Arapları kısıtlamalardan uzak, hükümetlere kendi şartlarını dikte eden ve direnişin yenilgisini teslim olmanın tek seçenek olduğuna kanıt gösteren bir düşmanla karşı karşıya bırakacak.
Direnişin darbe alması bu nedenle stratejik bir kayıp olacaktır. Arap rejimleri, direnişi terk etmenin daha fazla parçalanmayı körükleyeceğini ve ulusal güvenliği, küresel güçlerden korunma arayışındaki izole devletlerin yetersiz bir savunmasına indirgeyeceğini kabul etmelidir. Bu, Arap dünyasının, birlikçi projelerin çöküşünün ardından 1970'lerde ulusal güvenliğin içi boş bir ifadeye dönüşmesi sonrasında, sahip olduğu son nüfuzunu da elinden alacaktır. Direnişin yaptığı şey, Gazze'nin kaderini Şam'la, Lübnan'ın güneyini Irak ve Yemen'le yeniden birleştirerek ulusal güvenliği sınırları aşan somut bir gerçekliğe dönüştürmek oldu.
George Habaş, bu mücadele birliğini şu sözlerle özetlemiştir: "Siyonizm ve emperyalizme karşı mücadele, Arap ulusal güvenliği için verilen mücadeledir. Filistin tek başına düşmanla yüzleşemez ve hiçbir Arap devleti de bu mücadelenin altından tek başına kalkamaz." Direniş yenilirse, her bir Arap devleti güvenliğini petrol, doğalgaz ve kısa vadeli anlaşmalarla sınırlamak zorunda kalacak ve bu da İsrail ve ABD egemenliğine kapı açacaktır.
Bugünkü soru, direnişin sadece düşüp düşmeyeceği değil, kaderinin Arap ulusal güvenliğini nasıl şekillendireceğidir. Yenilgiye uğrarsa, Okyanus’tan Körfez’e kadar tüm Arap bölgesi, dizginsiz bir düşman tarafından hedef alınmaya hazır hale gelecektir.
Direniş, kısmen de olsa devam ederse; işçiler, köylüler, emekçiler ve özgürlük ve bağımsızlık için mücadele eden devrimci aydınların önderliğinde, direniş ve devrimci düşünceye dayanan birlikçi bir Arap kurtuluş projesini yeniden inşa etme umudunu koruyacaktır.
Çeviri: Medya Şafak