İstanbul Toplantısı: “Suriye’nin Dostları” için İkinci Fiyasko

İstanbul Toplantısı: “Suriye’nin Dostları” için İkinci Fiyasko
Basın bültenlerinde bazı Arap yöneticilerin gizlice Şam ile ilişki içerisinde oldukları da belirtiliyor. Suudi soyluları ve Kral’ın ailesi arasında, Dışişleri Bakanı Prens Suud el-Faysal’ın aşırı görüşlerini yumuşatma konusundaki anlaşmazlıklar gün yüzüne çıkıyor.
İstanbul Toplantısı: “Suriye’nin Dostları” için İkinci Fiyasko

Muhyiddin Sajedi

Suriye hükümetine karşı daha ateşli söylemler edilmesine, Beşar Esed’in muhaliflerinden bazılarının tanınması ve hatta Arap Birliği Sekreteri tarafından Suriye Krizinin BM Anlaşmasının 7 Bölümüyle ilişkilendirilmesine dair isteği gibi daha şiddetli önemlerin alınması uyarısına rağmen Türkiye’nin İstanbul kentindeki ikinci “Suriye’nin Dostları” toplantısı Tunus’taki birinci toplantıyla aynı kaderi paylaştı.

İstanbul toplantısının katılımcıları Suriye’de iç savaş çıkarmak istediklerini dile getirdiler. Suudi Arabistan ve Katar sponsor olmayı ve Suriye muhalefetini silahlandırmayı kabul etti ve diğerleri de BM-Arap Birliği ortak temsilcisi Kofi Annan tarafından sunulan planı engellemek konusunu üstlenerek Annan’dan plan için bir zaman çizelgesi sunmasını istediler. Suriye yönetimi krizi çözmek için Annan’ın altı maddelik planını kabul etti ancak İstanbul toplantısının katılımcıları Şam’ın bunu uygulamak adına hiçbir adım atmadığını iddia ettiler. Muhalefet en sonunda planlarını kabul etti ancak “Özgür Suriye Ordusu” silahlı mücadeleye devam edeceğini bildirdi.

İstanbul toplantısında “Suriye Ulusal Konseyi” Suriyelilerin yasal temsilcisi ve tüm muhalif örgütler için bir şemsiye olarak tanıtıldı. Yine de işbirlikçi liderlerden Hüseyin Abdulazim bunu yalanlayarak, “hiçbir grubun Suriye halkının yegâne temsilcisi olarak tanıtılmadığını” söyledi.

Suudi ve Katar heyetinin söylemlerine rağmen, Suriye’nin Dostları her ne kadar Suriye halkına daha fazla destek sözü verse de, “Özgür Suriye Ordusu” için herhangi bir silah yardımından bahsedilmedi.

Gruba yakın bir kaynak Körfez ülkelerinden birkaçının bu militan gruba maaş ödeyeceklerini ve her ay birkaç milyon dolar akıtacaklarını dile getirdi.

Buna rağmen, görüntüde katılımcılar Suriye’ye askeri bir dış müdahaleye ve Suriye yönetiminin güç kullanılarak devrilmesine karşı olduklarını belirttiler. Basın bültenlerinde bazı Arap yöneticilerin gizlice Şam ile ilişki içerisinde oldukları da belirtiliyor.  Suudi soyluları ve Kral’ın ailesi arasında, Dışişleri Bakanı Prens Suud el-Faysal’ın aşırı görüşlerini yumuşatma konusundaki anlaşmazlıklar gün yüzüne çıkıyor. Aynı şekilde Bahreyn’in son dönemlerde Suriye’ye olumlu mesajlar gönderdiği görülüyor. Dahası Kuveyt ve BAE de benzer adımlar attılar.

BAE’nin etkili polis şefi açıkça Suriye’deki İhvan-i Müslimin hâkimiyetine ve bunun Körfez İşbirliği Örgütü üyesi devletlerde de yayıldığına dair uyarılarda bulundu. Irak başbakanı Suudi Arabistan ve Katar’ın Suriye muhalefetini silahlandırmak konusunda verdikleri onay karşısında yaşadıkları şoku dile getirerek, Suriye yönetiminin dış müdahaleyle değiştirilmesine karşı durdu.

Bu şaşkınlık Bağdat’taki Arap Birliği toplantısında aşikâr oldu. Suudi Arabistan ve Katar, dışişleri bakanlarını ve üst düzey diplomatlarını toplantıya göndermeyi reddetti. Bu arada Riyad ve Doha’nın baskıları sayesinde sadece dokuz Arap lider Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin yanında bulundu. Katar Başbakanı Doha’nın sınırlı katılımını sundu ve daha sonrasında da eski diktatör Muammer Kaddafi’nin bir dönemler dışişleri bakanlığını yapmış Musa Kusa’ya komşu yapmak için eski Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi’ye kapılarını açtı.

Bu rejimleri rahatsız eden şey ilk defa Arap Birliği başkanlığının Kürt kimliğini Arap kimliğinden önde tutan birine geçmiş olmasıdır Arap Birliği bir yıllığına Şii olan Irak Başbakanı tarafından yönetilecek. Bu da bölgesel politikalarını dar görüşlü bir şekilde mezhep ayrılıkları üzerine kuran bu Arap yönetimleri için ikinci baş ağrısıdır. Arap Birliği aynı şartlara haiz ve Katar’ın aksine Suriye’ye karşı aşırıcı bir tavrı olmayan ancak Katar gibi iktisadi gücü olan Irak tarafından yönetilecek.

Arap Birliği’nin zayıf düzeni Suriye krizinde izole oldu ve krizi uluslararası arenaya taşıyarak meseleyi dünya güçleri arasındaki bir çıkar çatışmasına çevirdi, özellikle de ABD ve Rusya arasında. Dahası ne Bağdat bildirisi ne de İstanbul bildirisi Esed’in görevi bırakması gerektiğini dile getirdi ve Suriye başkanı aslında sorunun çözümünde kilit bir konuma oturdu. Öte taraftan, Suriye ordusu Hums ve İdlib’i almış ve geriye sadece Jabal al-Zawiya bölgesi kalmışken, yeniden Arap Birliği’nin eski planı olan Yemen modeline işaret etmek pratikte mümkün değildir.

Esed’in Şam’dan Hums’a yaptığı ziyaret propagandanın aksine Suriye’de güvenlik koşulları değişken değil mesajını taşıyan bir tür güç gösterisiydi. Baba Amr ve Hums’un ele geçirilişinin ardından gelişen süreçte, durum Esed ve yönetimi için değişti ve Arap Birliği ülkeye daha önce Suudi Arabistan ve Katar tarafından yapılan senaryo gibi siyasi bir yol haritası çizebilecek konumda da değil artık. Suriye Başkanı Lübnan’daki bazı Dürzi liderlerin propagandalarının boş olduğunu göstermek için Dürzi halkın çoğunlukta yaşadığı Suveyda bölgesini de ziyaret etti.

Öte yandan, ABD Kongresi İstihbarat Komitesi Başkanı Mike Rogers Suriye’nin dağıldığı tezini reddederek istihbarat verilerine göre Suriye yönetiminin zafer kazandığını dile getirdi.

Esed için önemli olan şu ki, BRICS ülkeleri (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) son toplantılarında İstanbul’da “Suriye’nin Dostları”ndan farklı bir duruş gösterdiler. Grup dünya nüfusunun %40’ını içermekte ve dünyadaki üretimin %20’sini de elinde bulunduruyor. Zenginlik Raporuna göre 2020 ile birlikte Çin ekonomisi ABD’yi geçecek ve 30 yıl içerisinde Hindistan dünyanın en büyük ekonomisi olacak.

Beşar Esed o zamana kadar bekleyemez elbette. Ruslar Kofi Annan planının son şans olduğunu ve derhal uygulanması gerektiğini söylüyorlar.

 

Press TV’de yayınlanan bu makale Hüseyin Beheşti tarafından medyasafak.com için tercüme edildi