General Süleymani: Batı paradigmasına ontolojik direniş

General Süleymani: Batı paradigmasına ontolojik direniş
General Süleymani'nin siyasi çabalarının İmam Humeyni'nin ana hatlarını çizdiği devrimci düşünceyle uyumlu olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır: özerk bir Müslüman siyasi kimliğinin inşası, siyasi bir ufuk olarak Ümmet’in uygunluğu ve İslam'ın politik olması gerekliliği. Zira Suudi Arabistan veya Azerbaycan'da görebileceğimiz üzere apolitik İslam, dünyayı değiştirme kapasitesinden yoksun, sadece ritüel bir unsurdan ibarettir.

 

 

Xavier Villar

 

Press TV

 

İran İslam Cumhuriyeti ile Suudi Arabistan Krallığı arasında yedi yıl aradan sonra yeniden diplomatik ilişkilerin kurulmasını öngören anlaşmayla ilgili ana akım medyada yer alan haberlerde, önemli bir unsur gözden kaçırılıyor: General Kasım Süleymani'nin bu anlaşmanın gerçekleşmesindeki etkin rolü.

 

Eski Irak Başbakanı Adil Abdülmehdi kısa süre önce kaleme aldığı bir makalede, üst düzey terörle mücadele komutanının Tahran ile Riyad arasındaki barış anlaşmasının sağlanmasındaki perde arkası rolüne ışık tuttu; ancak bu konu gereken ilgiyi görmedi.

 

General Süleymani, 2016'da üst düzey Suudi Şii din adamı Şeyh Nimr el-Nimr'in idam edilmesinin ardından Tahran'la ilişkilerini koparan Suudiler ve Birleşik Arap Emirlikleri'yle diplomatik ilişkileri başlatmak için yorulmak bilmeden arabuluculuk yapıyordu.

 

Ocak 2020'de Bağdat'ta, Trump yönetimi tarafından öldürülmesine yol açan da bu arabuluculuktu. Bu alçakça suç, bölgesel çatışmaların diplomatik yollarla çözümünü engellemeye yönelik bir girişimdi.

 

Press TV'nin 2020 tarihli haberine göre New York Times, General Süleymani'nin barış için arabuluculuk yapmak üzere Eylül 2020'de Emirlik yetkilileriyle en az bir kez görüştüğünü ifşa etti.

 

NYT'nin haberine göre Amerikalılar bu görüşmeyi öğrendikten sonra "Beyaz Saray'da alarm zilleri çalmaya başladı".

 

Haberlere göre General Süleymani aynı dönemde Pakistan ve Irak'ın arabuluculuğuyla Suudi Arabistan ile diplomatik bir anlaşmaya varmak için de ciddi çaba sarf etti.

 

Abdülmehdi'ye göre General Süleymani, Ocak 2020'de Bağdat'a yaptığı ziyaret sırasında kendisiyle resmi olarak görüşmeyi ve Suudilerle yapılan müzakereler hakkında bilgi vermeyi planlıyordu.

 

İran'ın General Süleymani şahsında cisimleşen çabaları sadece Amerikalıları telaşlandırmakla kalmadı, Siyonist rejimi de şoke etti.

 

Siyonistler, İranlı üst düzey komutanın İslam içi bölgesel istikrarı sağlamayı başaracak ve ABD hegemonyasına darbe vuracak diplomatik çabaları karşısında kendilerini tehdit altında hissettiler. Nihayetinde geçen hafta Pekin'de Çin'in arabuluculuğu sayesinde bu başarıldı.

 

Hem General Süleymani'nin hem de İslam Cumhuriyeti'nin Ümmetçi vizyonu 1979 İslam Devrimi'nin temel ilkelerinden birini vurgulamaktadır: Müslümanlar arasında birlik çağrısı.

 

İmam Humeyni tarafından tanımlanan İslam Devrimi'nin temel özelliklerinden biri, Sünnilik ve Şiilik arasındaki uçurumu kapatma girişimi olan "post-mezhepçi" duruşudur.

 

Bu İslami birlik arayışı, İslam Cumhuriyeti'nin kendini tüm Müslümanların siyasi evi, tüm İslam toplumunu Batı saldırılarına karşı savunabilecek bir tür büyük güç olarak temsilini anlamak için hayati önem taşımaktadır.

 

Bu İslami birlik arayışı tam da ABD'nin ve gayrimeşru Siyonist varlığın 1979'dan beri bozmaya çalıştığı şeydir.

 

İran'ın siyasi merkezi olduğu bir İslam birliği; İslam Devrimi'nin zaferi ve ardından İslam Cumhuriyeti'nin kurulmasından bu yana siyasi söylemi zaten zayıflamış olan Siyonist ve Amerikan siyasi gündemlerinin başarısızlığa uğraması anlamına gelecektir.

 

Eğer 1979 Devrimi bölgedeki ABD yanlısı hegemonyayı yerinden etmeyi başaran, Avrupa-merkezci düzene karşı bir devrim idiyse, General Süleymani'nin Suudiler ve Emirlikler ile diplomatik anlaşmaya varma çabaları da aynı Avrupa-merkezcilik karşıtı ilkeler bağlamında çerçevelenmişti.

 

Dolayısıyla General Süleymani'nin siyasi çabalarının İmam Humeyni'nin ana hatlarını çizdiği devrimci düşünceyle uyumlu olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır: özerk bir Müslüman siyasi kimliğinin inşası, siyasi bir ufuk olarak Ümmet’in uygunluğu ve İslam'ın politik olması gerekliliği. Zira Suudi Arabistan veya Azerbaycan'da görebileceğimiz üzere apolitik İslam, dünyayı değiştirme kapasitesinden yoksun, sadece ritüel bir unsurdan ibarettir.

 

General Süleymani'nin Batı projesi (Siyonizm'i de içeren bir proje) karşısında temsil ettiği ve nihayetinde Bağdat'ta hayatına mal olan tehdit işte buydu.

 

Terörle mücadelenin büyük komutanı, bölgeyi siyasi anlamda değiştirme iradesinin örneğiydi. Onun değişim projesi, ontolojik açıdan bir felaket olan Batı paradigmasına direnmeyi içeriyordu.

 

Başka bir deyişle, Batı paradigması halkları “insanlık” derecelerine göre farklı sınıflara ayırır. Bu ontolojik piramidin tepesinde Batılılar ve "Batılılarla" eşdeğerlik zincirine girenler yer alır: seküler, modern ve liberaller.

 

Geri kalan varlıklar, bu paradigma içinde, insan kategorisinin dışına itilirler, bu da her türlü zalimliğe yol veren bir kovulmadır.

 

General Süleymani'nin tavrı, kendisini bir fail olarak konumlandıran ve böylece Batı paradigması tarafından yaratılan, yukarıda bahsedilen ontolojik piramidi reddeden bir "mustazaf" - İslami bağlamda Batı'nın özsel ötekisi - tavrıdır.

 

Batı tahakkümü muztazafların (ezilenlerin) fail olmasını, bağımsız ve özerk siyasi aktörlere dönüşmelerini engeller.

 

General Süleymani asi bir mustazaf olarak ortaya çıktığında, bu onun hayatına mal oldu; çünkü mustazafların projesi, onların kendilerini siyasi aktörler olarak, Batı tarafından yaratılan ve şekillendirilen dünyayı değiştirmeye muktedir gördükleri kolektif bir projedir.

 

Büyük direniş şehidinin temsil ettiği proje, başka bir dünya inşa etme projesidir; İslam'ın dili içinde seslendirilmişse de, Venezüella gibi Ümmet dışı diyebileceğimiz çoklu dayanışmalara açık bir dünyadır bu.

 

Batılı paradigma, mustazafların siyasi bir anlam ifade etmesini imkansız kılmaya çalışıyor. Bu da bir dizi disipline edici mekanizma aracılığıyla gerçekleştiriliyor.

 

Bu nedenle General Süleymani'nin çabaları, mustazafları "yokluk" bölgesinde tutmaya yönelik bu girişime bir tehdit olarak görüldü.

 

General Süleymani, İslam Devrimi’nin yeni bir telaffuzunun temellerini attı; temel amacı Batı'nın çoklu ötekiler üzerindeki baskısını durdurmak olan epistemik bir devrimin.

 

Dolayısıyla General Süleymani'nin açtığı siyasi yolu devam ettirmek; dekolonizasyon, siyasi özerklik ve dünyayı içindeki farklı varlık biçimlerine açma yolunu sürdürmek anlamına gelmektedir.

 

 

Çeviri: Medya Şafak