Alexander Dugin ne diyor? / Tarihin Sonu üzerine savaş

Alexander Dugin ne diyor? / Tarihin Sonu üzerine savaş
"İşte o zaman Kojève, tarihin sonu hakkındaki liberal okumasıyla ortaya çıktı. Bu teori kanatlarda bekliyordu, SSCB'nin çöküşünden sonra Fukuyama Batı'ya bunu hatırlattı ve küreselci merkezler onu alıp uygulamaya başladılar. Tek kutuplu dünya düzeni, Hegelci eskatolojinin liberal versiyonuna dayanıyordu."

 

 

Tarihin Sonu üzerine savaş

 

 

Alexander Dugin

 

geopolitika.ru

 

 

Gerçek şu ki, “Büyük Sıfırlama”sı ile Klaus Schwab'ın Davos Forumu, Üçlü Komisyon, Amerikan Dış İlişkiler Konseyi (CFR) veya George Soros'un Açık Toplum Vakfı gibi uluslararası kuruluşlarda en iyi şekilde temsil edilen küreselleşme,  liberal ideolojinin ve buna dayalı kurallar ve normların yaygın bir şekilde yayılmasıyla - cinsiyet politikaları, LGBT +, aşırı bireycilik ve transhümanizm dâhil olmak üzere - Dünya Hükümeti'nin önderliğinde birleşmiş bir insanlık üzerinde ısrar ediyor. Ve bu, açıkça erken doğmuş ama yine de oldukça mantıklı olan ve 90'ların başında Francis Fukuyama tarafından açıklanan “tarihin sonu”dur. Tarihin sonu; ideolojik, jeopolitik, ekonomik ve sosyo-kültürel her türlü alternatifin ortadan kaldırılması anlamına gelecek şekilde, liberalizmin ve Batı'nın küresel ölçekteki zaferidir. Fukuyama, metnini SSCB çöktüğünde yazdı, Rusya bir daha yükselecek gibi görünmüyordu ve Çin, bu aşamada itaatkâr bir şekilde Batılı ekonomik merkezlerin stratejilerini izledi ve hızla küreselleşmeye dâhil oldu. Daha sonra Fukuyama, benimle yaptığı konuşmada da dâhil, acelesi olduğunu ancak tarihin sonunun, küreselcilerin hedefi olarak kaldığını ve kalacağını itiraf etti.

 

Putin yönetimindeki Rusya, tarihin sonu için bariz bir engel haline geldi ve Yeni Dünya Düzeni projesinin başlamasından sonra buna tamamen meydan okudu. Fukuyama'nın öfkesi işte bundandır: Gözlerinin önünde, tarihin sonu projesi sadece ertelenmekle kalmamış, aynı zamanda tamamen çökmüştür de. Bu aynı zamanda Batılı seçkinler arasındaki çılgın Rus düşmanlığının sebebini de açıklıyor. Putin ve Donbass küresel uygarlık planına - liberal Batı'nın dünya egemenliğine – büyük bir darbe indirdi.

 

Ancak tarihin sonu kavramı liberallerin malı değildir. Üstelik onu oldukça geç hizmete aldılar.

 

Filozof Alexander Kojève, liberal Batı'nın yaklaşan küresel zaferini açıkça tanımlayan ilk kişiydi ve Fukuyama ondan bunu yalnızca ödünç aldı. Ancak Kojève de bunu, dünya komünizminin zaferini (tarihin sonunun Marksist versiyonu); dünya kapitalizminin, gezegen ölçeğindeki bir sivil toplumun ve "insan hakları" ideolojisinin galip gelmesiyle değiştirerek Marx'tan almıştı sadece. Aslında yirminci yüzyılda SSCB de dâhil olmak üzere tüm komünist hareket, tarihin sonunun bu Marksist yorumu için savaşmıştı. Soğuk Savaş döneminde, tarihin sonunun yorumu konusunda - komünist mi yoksa kapitalist mi olacağı - bir anlaşmazlık vardı. Ve Fukuyama'nın program metnini tam olarak SSCB çöktüğünde yazması tesadüf değildir. Artık sorun çözülmüş ve liberalizm nihayetinde kazanmış gibi görünüyordu.

 

Bununla birlikte, Marx'ın kendisi de bu kavramı tamamen farklı bir politik ideolojiden - son derece muhafazakâr bir monarşist ve emperyal düşünür olan Georg Wilhelm Friedrich Hegel'den - ödünç almıştı. Daha da derine inersek, Hıristiyan ve hatta Hıristiyanlık öncesi (öncelikle İran) eskatolojiye, ahir zaman doktrinine varırız. Ama bu bizi çok uzağa götürür. Modern zamanlarda, tarihin sonu hakkındaki tezi öne süren ve delillendiren Hegel'di ve onun felsefe sisteminde kilit bir rol oynuyordu.

 

Hegel'e göre tarih, doruk noktasına ulaşana kadar doğada, dinlerin ve medeniyetlerin değişiminde tezahür eden Ruh'un zuhur ve gelişim sürecidir ve Son, Başlangıç’la; Alfa, Omega ile kapanacaktır. Birçok imtihanı, diyalektik dönemeci aşarak insanlığı harekete geçiren Ruh, en sonunda, Dünya İmparatorluğu’nun Mutlak Monarşisinde, bir Ruh İmparatorluğu olarak cisimleşecektir. Bunun içindeki güç, aydınlanmış bir hükümdar-filozof olan en yüksek otokrata aktarılacaktır. Kapitalizm ve sivil toplum, bu sürecin tahakkukunda sadece bir aşama olacak ve bilimsel materyalizm; meleksi, tamamen manevi bir bilime dönüşecektir. Hegel bunun, Alman manevi kültürü ve felsefesinin bir zaferi olarak Almanya’da (o zaman Alman İmparatorluğu henüz meydanda yoktu) gerçekleşeceğine inanıyordu. İkinci Reich'ı yaratan Bismarck da, felsefi anlamda Hegel'e güveniyordu.

 

Dolayısıyla, "tarihin sonu" kavramının yaratıcısının otantik yorumuna göre bu son, Dünya Manevi Monarşisinin zaferidir. Sağ Hegelciler - Rus Slavofilleri veya İtalya'daki Giovanni Gentili'nin takipçileri - böyle düşünüyorlardı. Almanlar, kendi Reich'larının misyonuna inanıyorlardı. Slavofiller de, manevi ve popüler hale geldiğinde bunu Rus İmparatorluğu'nun kaderi hakkındaki bir tahmin olarak yorumladılar. İtalyanlar ise tarihin sonunu Roma geleneğinin canlanması ve İtalya'nın büyüklüğü ile ilişkilendirdiler.

 

Hegel'in manevi diyalektiğini kendi tarihsel materyalizmine dönüştüren (orijinalini büyük ölçüde çarpıtarak) Marx, liberal kapitalizmin yalnızca bir ara aşama olduğunu kabul etti, ancak Ruh’un İmparatorluğu yerine komünizmi ve materyalist bir dünya görüşünü koydu. Ancak yine de eskatoloji korunmuştur - komünistlerin yaptığı her şey tam olarak geleceğe, yani tarihin sonuna yöneliktir.

 

SSCB'nin Büyük Vatanseverlik Savaşı'nda Üçüncü Reich'a karşı kazandığı zafer, Almanların tarihin sonu yorumunu gündemden çıkardı. Sol Hegelcilik sağı yendi. Ve farklı bir düzeyde, Rus İmparatorluğu (zımnen de olsa) Alman İmparatorluğuna karşı galip geldi.

 

İşte o zaman Kojève, tarihin sonu hakkındaki liberal okumasıyla ortaya çıktı. Bu teori kanatlarda bekliyordu, SSCB'nin çöküşünden sonra Fukuyama Batı'ya bunu hatırlattı ve küreselci merkezler onu alıp uygulamaya başladılar. Tek kutuplu dünya düzeni, Hegelci eskatolojinin liberal versiyonuna dayanıyordu.

 

İşte burada Putin devreye girdi. Putin felsefi bir fenomendir; düşünce tarihinde, karmaşık bir fikir ve dünya görüşü savaşında dönüm noktasıdır. İktidardaki ilk anlarından itibaren Rusya'nın egemenliğini yeniden kurmaya başladı. Ancak bu, tarihin sonunun ertelenmesi, liberal totaliterliğe, küreselleşmeye ve Dünya Hükümetine muhalefet anlamına geliyordu. Putin bu çizgiyi ihtiyatlı bir şekilde takip etti; genellikle niyetlerini ve planlarını gizleyerek, bir Chekist ve ikna olmuş bir realist olarak. Bazen küreselcilerle anlaşmaya hazır gibi görünüyor, ancak bir sonraki an bunun sadece bir manevra olduğu ortaya çıkıyordu. İşte burada o soru geliyordu: “Siz kimsiniz, Bay Putin?”

 

24 Şubat 2022'de Ukrayna'daki Yeni Dünya Düzeni başlangıcı her şeyi tüm belirsizliğiyle yerine koydu. Felsefede yeni bir dönem başladı. Dünya tarihinin yeni bir aşaması. Putin, tarihin sonunun liberal yorumuna, yani ana küresel proje olan Dünya Hükümeti'ne meydan okudu. Ama burada en önemli şey başlıyor: tarihin sonunun liberal yorumunu çürütmek, Hegel'i terk etmek anlamına gelmez. Ne de olsa herkes Putin'in Ivan İlyin'den alıntı yapmayı sevdiğini biliyor ve o da sağcı bir Hegelci, Rus Monarşisinin ve Büyük İmparatorluğun destekçisiydi. Açıkça Putin'e ve Slavofil teoriye yakındı. Felsefi bir fikri tamamen pratik, sıradan - örneğin sırf ekonomik - faktörlere dayanarak reddetmek imkânsızdır. Bu ciddi olmaz. Bir fikir ancak bir fikir tarafından alt edilebilir.

 

Bu, felsefi bir fenomen olarak Yeni Dünya Düzeni’nin, İmparatorluğun geri dönüşüne işaret ettiği anlamına gelir. Rusya'nın İmparatorluğa dönüşü, mesihçi fütürist kaderimizin tamamen restorasyonu demektir. Almanya şu anki durumunda artık bir rakip değil. Dünya hâkimiyetinin Alman versiyonu olan Reich geri dönülmez şekilde gündemden çıkarıldı. Tarihin sonuna dair komünist proje de terk edildi ve en iyi yönleriyle yeni bir emperyal senteze ("sağcı Stalinizm" olarak) kolayca dâhil edilebilir. Bize yalnızca, bize çok daha yakın aynı kaynaklara dayanan Kojève ve Fukuyama karşı çıkıyor. Biz Ahir Zaman’ın Avrasya İmparatorluğu'nun ortodoks taşıyıcılarıyız, onlar ise gasıptır. Ve Üçüncü Roma'yı ve Rus Çarlarının Katekon’luk [Hıristiyan ilahiyatındaki bir yoruma göre Deccal’in zuhurunu engelleyen; çev.] misyonunun taşıyıcılığı rollerini hatırlarsak, o zaman her şey Hegelciliğin aşırı Ortodoks, Rus (Slavofil, monarşist) bağlamlı yorumundan bile daha radikal görünür.

 

 

Yeni Dünya Düzeni, tarihin sonunun anlamı için verilen bir savaştır. Büyük felsefi savaş. Savaş nedenleri olarak materyalist, enerji temelli ve ekonomik yorumlar yapma sayfasını kapatmanın zamanı geldi - bu sadece kaba değil, yanlıştır da. Tarih,  fikirlerin tarihidir.

 

Ukrayna'nın bununla ne ilgisi var diye soracaklar. Aslında hiç yok. Ama yeni İmparatorluğumuzun bir parçası olacak. Sadece orada, tecessüm etmiş Ruh’un felsefi Krallığında, anlamlar İmparatorluğunda yeniden doğacak, çiçek açacak. Bu arada - peki, bir komedyen tarafından yönetilen bir terör rejiminden ne istiyoruz? Bu bir yanlış anlaşılmadır. Ancak Ukrayna'nın kendisi, temel bir metafizik savaşın sahnesi olmaya yazgılıydı. Bence her şey coğrafya ile ilgili. Tarihi beşiğimiz olan Kiev’in, Küreselcilerin yönetiminden Ruh İmparatorluğu'nun egemenliğine geri dönüşü için savaşıyoruz. Kiev tarihimizin başlangıcıdır. Ve bu, onun tarihimizin sonu olduğu anlamına da gelir.

 

 

Kaynak: https://www.geopolitika.ru/article/svo-bitva-za-konec-istorii

 

 

Çeviri: Medya Şafak