İran-Çin ekonomik anlaşması ne anlama geliyor?

İran-Çin ekonomik anlaşması ne anlama geliyor?
İran-Çin paktının nihai detayları ne olursa olsun, anlaşma, çok kutuplu bir dünya düzeninin ortaya çıkmasında atılmış bir başka önemli adımdır. 50 yıldır ilk kez bir Müslüman devlet, böylesi bir büyük değişimde önemli bir rol oynuyor ve en önemlisi, yeni küresel siyasi mimarideki bu özgün rolünü kendisi çiziyor.

 

 

Tahir Mahmoud

 

 

crescent.icit-digital.org

 

 

 

Şirket medyası haftalardır, halka sızdırılan "İran ile Çin arasında 25 Yıllık Kapsamlı İşbirliği Planı" başlıklı belgenin analiziyle çalkalanıyor. Belge resmi bir anlaşma olarak etiketlenirken, taraflardan hiçbiri bunu onaylamadı.

 

İran-Çin ekonomik anlaşmasının resmi olarak teyit edilmiş hiçbir detayı kamuoyunda bilinmemektedir. Bununla birlikte, Batı kurumsal medyası hemen olumsuz yorumlar yapmaya başladı. Batı’nın konuyu ele alış tarzına bakmadan önce, şimdilik bilindiği kadarıyla 25 yıllık planın ana hatlarını kısaca inceleyelim ve yansımalarını analiz edelim.

 

İran'ın eski Çin büyükelçisine göre, Pekin önümüzdeki 25 yıl boyunca İran petrolünü satın almayı kabul etti. Bu, anlaşmanın kamuya açıkladığı birincil ayrıntıdır. Görünüşe göre hem Çin hem de İran detayları şimdilik gizli tutmaya kararlı. Washington’un eşi görülmemiş düşmanlığıyla yüzleşiyorlar ve bir tür işbirliği arayışında olmaları ve bunu kendi şartlarına göre yapmaları doğal. NATO rejimlerinin İran-Çin anlaşmasının detaylarından habersiz olduğu açıktır. Tanık olduğumuz son dezenformasyon kampanyası, çılgın spekülasyonlar yoluyla bazı ayrıntıları açığa çıkarma girişimidir. Şimdiye kadarki izlenim ise, stratejik bir anlaşma gibi görünmesidir.

 

Batılı kaynaklar, resmi olmayan kaynaklara dayanarak şöyle diyorlar: "Yeni anlaşmanın temel direği, Çin'in İran'ın petrol, gaz ve petrokimya sektörlerini geliştirmek için 280 milyar dolarlık yatırım yapmasıdır. Bu miktar, anlaşmanın ilk beş yıllık döneminde önceden yüklenebilir, ancak anlaşılan, her iki tarafın anlaşmasına tâbi olarak, sonraki her beş yıllık dönemde daha fazla miktarın söz konusu olacağıdır. İran'ın ulaşım ve üretim altyapısını geliştirmek için 120 milyar dolarlık bir yatırım daha olacak ve bu yine ilk beş yıllık döneme önden yüklenebilecek ve her iki tarafın da kabul etmesi durumunda sonraki her dönemde devam edecek. Diğer avantajların yanı sıra, Çinli şirketlere yeni, durmuş veya tamamlanmamış petrol ve gaz sahalarının geliştirilmesi için ilk teklif verme hakkı sunulacak. Çinli firmalar teknoloji, sistemler, proses bileşenleri ve bu tür projeleri tamamlamak için gerekli personelin sağlanması da dahil olmak üzere, İran'daki tüm petro-kimya projelerine katılma fırsatları konusunda ilk tercih olacaklar." Bu bilgiler ayrıntılı görünmekle birlikte, Batılı kaynaklardan geliyorlar ve Batı medyası, İran'la ilgili herhangi bir şey hakkında haber yaparken her zaman İslam karşıtı bir hükümet gündemine sahiptir.

 

Ayrıntıları ne olursa olsun, Çin ile ekonomik işbirliği İran’ın ekonomik sorunlarının çoğunu çözmeyecektir, bu İranlıların iyi bildiği bir şeydir. İran’ın Direniş Ekonomisi olarak adlandırılan stratejik ekonomik yol haritası, ekonomik sorunların öncelikle iç mekanizmalar yoluyla çözümünü öngörüyor. Dış ticaret, Direniş Ekonomisi stratejisinin bileşenlerinden yalnızca biridir. Bununla birlikte, Çin ile güçlendirilmiş ekonomik işbirliği, Tahran'a Amerika’nın emperyal düşüş sürecini geride bırakmak için önemli bir ekonomik alan sağlayacaktır.

 

İran’ın ekonomik engelleri yalnızca ekonomi ile ilgili değildir. Batılı gazeteciler ve İran'ın ekonomisiyle ilgilenen akademisyenler, Tahran'ın ekonomik kararlarını etkileyen siyasi ve güvenlikle ilgili unsurları görmezden geliyor. İslami İran'a siyasi ve askeri ilkeleri nedeniyle ekonomik yaptırımlar uygulanıyor. Bu nedenle, İran ekonomisini siyasi meselelerden ayırmak ve onu tek başına sunmak, gerçekliği gizlemeye yönelik kasıtlı bir girişimdir. Ancak bu durum, Tahran için Çin ile tartışmalı ekonomik anlaşmasının siyasi bir yol haritası olduğu anlamına gelmiyor. Bunu anlamak için İran'ın Çin ile ticaretini Batı anlatısının dışında analiz etmek, daha gerçekçi bir tablo elde etmek için önemlidir. Bunu yapmak, esas olarak NATO’nun geniş propaganda kaynakları nedeniyle, her zaman kolay değildir.

 

Çin-İran ekonomik anlaşmasının siyasi imalarının, İran’ın jeopolitik siyasetinde Pekin'in himayesini kazanmaya çalışmasıyla hiçbir ilgisi yok. Bu, Batı yanlısı uzmanların olumsuz tasvirlerinin bir parçasıdır. İran, Çin'in Batı Asya'da ve daha geniş Müslüman dünyasında bölgesel bir paradigma değişikliğiyle ilgilenmediğini çok iyi biliyor. Pekin, esas olarak ABD'yi ekonomik olarak geride bırakabileceği bir ortam arıyor ve Çin, bu şartı yerine getirirse, mevcut durumdan çok memnun olacak.

 

Tahran içinse son anlaşma jeopolitik nüfuzunu artırmakla ilgili değildir. Son 40 yılda, Pekin'in himayesi veya siyasi örtüsü olmadan bunu çok başarılı bir şekilde yaptı zaten. İran, Ortadoğu'da Amerikan düzeninin oluşmasını engelleyebildi. Çin Dışişleri Bakanı'nın Çin'in küresel bir hegemonik güç olma kabiliyetine sahip olmadığını kabul ettiğini dikkate alan Tahran, bölgesel politikalarını ve önceliklerini her zaman Çin'in bölgesel politikalarıyla dengelemek zorunda kalacağı bir durumla karşı karşıya kalmayacak.

 

Çin, ne kadar güçlü olursa olsun, Batı Asya'da trend belirleyici olacak ideolojik ve yumuşak güç temelinden yoksundur. Daha geniş bir açıdan konuşursak, uluslararası ve bölgesel olarak, dünyanın dört bir yanındaki gençler ya Batı liberalizmine tutunuyor ya da İslam'a geçiyor. Şu anda başka bir alternatif yok. Dolayısıyla, kulağa abartılı gelse de Çin, bölgede İran'ın rakibi değildir.

 

Şimdi, İran-Çin ekonomik paktına karşı yürütülen Batı propagandasının ayrıntılarına bakalım. Batı'nın birincil propagandası aşağıdaki kavram etrafında dönüyor: "Çin projelerini ve İran'dan Çin'e petrol, gaz ve petro-kimyasallar arzının güvenliğini korumak için Fars Körfezi de dâhil olmak üzere İran’da 5.000 kadar Çinli güvenlik personeli bulunacak. Görünüşe bakılırsa, bu kendi başına sorunlu değildir, ancak bunu İran'daki Çin askeri varlığı olarak tanımlamak yanlıştır. Batılı medya makinesi, bu temelsiz anlatının sorumluluğundan kurtulmak için bu "ayrıntının" anonim bir kaynak tarafından sızdırıldığını söylüyor.

 

İran'daki Çinli güvenlik personeli söylentilerini ortaya çıkaran ve bunu İran'daki Çin askeri varlığı olarak yorumlamaya çalışan her kimse, açıktır ki İran tarihi ve İran'daki mevcut İslami sistemin paradigması hakkındaki temel anlayıştan yoksundur. Söylentideki sahtekârlık, İran'ın Kiş Adası'nı terk ettiğini iddia etmesinden de anlaşılıyor.

 

Geçtiğimiz 40 yıl boyunca, en savunmasız konumda olduğu 1980’lerde bile herhangi bir nedenle yabancı askeri varlığı kabul etmek İran’daki İslami yönetim için hiçbir zaman dikkate alınacak bir seçenek olmamıştır. İran, Afgan savaşçılara yardım ederek Sovyetler Birliği'ne karşı çıktı ve aynı şekilde ABD emperyalizmine direndi. Batılı entelektüel ve siyasi paradigmanın dışındaki ilkelere dayalı bir sisteme sahiptir. Batılı kaynaklar İran'ı incelemeye çalıştıklarında, bunu sıklıkla yanlış varsayımlara dayanarak yapıyorlar. Mevcut Çin-İran ekonomik paktının incelenmesi de tam olarak aynı modeli izledi.

 

İran’daki siyasi süreçler geçtiğimiz birkaç yüz yıl boyunca, her zaman işgalci yabancıyı kovma düşüncesi etrafında gelişmiştir. İran'daki Britanya işgalini sarsan Ayetullah Mirza Şirazi'nin meşhur tütün fetvasından (1891) 1979 İslam Devrimi'ne kadar, İran'ın siyasi hayatı yabancı güçlerin varlığını sona erdirmek etrafında döndü. Ayrıca İran anayasasının 146. maddesinde de “barışçıl amaçlarla dahi olsa ülkede her türlü yabancı askeri üs kurulması yasaktır” denmektedir.

 

Benzer bir propaganda manevrası Batılı şirket medyası tarafından Rusya'nın Suriye'deki NATO destekli teröristlere karşı füze saldırıları başlattığı 2016 yılında da kullanıldı. Batılı kaynaklar, Rusya'nın İran'daki üslerini kullandığına dair yalan manşetlerle parlıyordu. Bu söylenti, doğru olmadığı çabucak keşfedildiği için hemen sonlandı. Rus savaş uçakları, yerde Rus askeri bulunmaksızın yakıt ikmali amacıyla bir İran hava üssünü kullanıyordu.

 

Dil engelini ortadan kaldırmak için Çin etnik kökenine sahip özel güvenlik görevlilerinin Çinli inşaat işçilerinin çalışma kamplarını koruması mümkündür. Pekin, Çin'deki işsizlik sorunlarını çözmek için, milyarlarca dolarlık projelerde Çinli işgücünün kullanılmasını sıklıkla zorunlu kılıyor. Bu, Kuşak ve Yol Girişimi (BRI) sözleşmelerinin ortak özelliklerinden biridir. Batılılar, genellikle Kuşak ve Yol projelerinin bu yönünü, onları Çin'in siyasi fethi olarak sunmak için kullanıyor.

 

Batı medyasının, İran-Çin ekonomik paktını analiz edeceği önümüzdeki haftalarda ve aylarda, siyasi bir şaşkınlık yaşayacağını akılda tutmak önemlidir. Şimdiye kadar, kurumsal medyanın yayınları oldukça sansasyoneldi. İran ekonomisine 400 milyar dolarlık yatırım enjekte ettiği tahmin edilen ekonomik anlaşmanın analizi, öncelikle doğrulanmamış verilere dayanıyor. Amerikan Kongresi tarafından finanse edilen RFERL propaganda kuruluşu bile, sızdırılan sözde belgenin gerçekliğinin ve belgenin bir mutabakat zaptı mı yoksa resmi bir antlaşma mı olduğunun hiç kimse tarafından gerçekten doğrulanamayacağını kabul etti.

 

İran-Çin paktının nihai detayları ne olursa olsun, anlaşma, çok kutuplu bir dünya düzeninin ortaya çıkmasında atılmış bir başka önemli adımdır. 50 yıldır ilk kez bir Müslüman devlet, böylesi bir büyük değişimde önemli bir rol oynuyor ve en önemlisi, yeni küresel siyasi mimarideki bu özgün rolünü kendisi çiziyor.

 

 

Çeviri: Medya Şafak