Suriye’ye yönelik sahte bayrak operasyonu daha geniş bir savaşa zemin hazırlıyor

Suriye’ye yönelik sahte bayrak operasyonu daha geniş bir savaşa zemin hazırlıyor
Belki 2017’de olduğu gibi sınırlı bir saldırı başlatacak (bu yazı dün gece gerçekleştirilen ABD’nin Şam saldırısından önce kaleme alındı; Medya Şafak). Ancak bu saldırıların ABD’nin Suriye’deki mutlak başarısızlığını değiştirmek için yapabileceği çok şey yok.

 

 

Tony Cartalucci

 

 

Global Research

              

          

Şam'ın kuzeydoğusunda yer alan Duma'da gerçekleştirildiği iddia edilen kimyasal saldırının ardından, birkaç saat içinde ABD savaş tehdidinde bulundu.

 

ABD, saldırı üzerine kayda değer bir inceleme yapılması girişimi ile ilgili tutarlı bir tavır içinde değil; bu durum ABD ve müttefiklerinin, 2003'teki Irak işgaline kadar giden, asılsız kimyasal silah iddialarını kullanarak saldırıyı meşrulaştırma âdetleriyle oldukça örtüşüyor.

 

ABD'nin suçlama ve tehditleri, Suriye'nin 7 yıldır içinde bulunduğu ve gelinen noktada Suriye yönetiminin başkent ve çevresinin tamamını dış destekli militanlardan arındırdığı çatışma durumu içinde önemli bir noktaya karşılık geliyor.

 

Sıfır kanıt

 

Bugüne kadar sunulan “kanıt”ların kaynağı, Batı'nın finansal desteğini alan militanlar; “Suriye Sivil Savunması”, daha bilinen adıyla ‘'Beyaz Baretliler.'' ‘'Kurban'' görüntülerini içeren doğrulanmamış video ve fotoğraflar, ABD'nin elindeki tek kaynak.

 

Daily Beast'in aktardığı habere göre, (https://www.thedailybeast.com/world-health-organization-500-affected-by-syrian-chemical-attack) Dünya Sağlık Örgütü, bu suçlamaları desteklemek amacıyla yaptığı açıklamada, bölgede kimyasal zehirlenme yaşayan 500 hastanın bulunduğunu iddia etti; kaynağı ise kurumun “Sağlık Grubu” partnerleri.

 

Ancak, Dünya Sağlık Örgütü'nün kendi internet sitesindeki açıklamaya göre, bu grupların arasında decins Sans Frontières (MSF) (https://www.who.int/health-cluster/partners/current-partners/en/ ) adlı, Beyaz Baretlileri eğittiğini ve desteklediğini kendi internet sitesinde belirten bir grup yer alıyor. http://www.msf.org/en/article/syrias-%E2%80%9Cwhite-helmets%E2%80%9D-volunteers-who-provide-first-aid-wounded MSF, Suriye meselesi ile ilgili olarak, çatışma bölgesinde varlık göstermediğini, yalnızca bölgede bulunan gruplara materyal destek sağladığını defalarca itiraf etmiş bir yapı.

 

Geçmişte de pek çok kez sahte kanıt ve katliam sahneleri oluşturdukları ortaya çıkan Beyaz Baretliler'in tüm amaçlarının propaganda olduğu açıkça görülüyor.

 

Bunun en büyük kanıtı ise 2016 yılında, Avrupa kentlerinde yapılan protesto gösterileri sırasında Beyaz Baretliler'in teatral yöntemlerini yanlışlıkla açığa çıkarmaları oldu. Vücutlarına kırmızı boya ve un sürerek Avrupa medyasına ve izleyicilere poz veren topluluk üyelerinin görüntüleri; topluluğun Suriye'nin Batı destekli militanların elinde bulunan bölgelerinde acil yardım görevinde bulunduklarını iddia eden üyeleri tarafından günlük olarak servis edilen görüntülerdeki “yaralı”lardan ayırt edilemiyordu. (https://landdestroyer.blogspot.com.tr/2016/11/syria-white-helmets-caught-in-mannequin.html)

 

Topluluğun neredeyse tüm videoları çeşitli yara görüntülerinden oluşuyor: açık yaralar, kopmuş veya ezilmiş uzuvlar, yanıklar v.s. Videolar belirli bir bağlamdan yoksun ve büyük ölçüde editlenmiş.

 

Bir yıl önce – benzer yalanlar

 

ABD'nin 2017'de, Suriye'nin El Şayrat Hava Üssü'ne seyir füzeleri ile yaptığı saldırıdan hemen önce ortaya attığı Han Şeyhun'da kimyasal saldırı iddiaları da asılsızdı.

 

İddia edilen kimyasal saldırıyı raporlayan Birleşmiş Milletler'e bağlı Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü ve Ortak Araştırma Mekanizması, hiçbir araştırmacısının bölgeyi ziyaret etmediğini itiraf etti.

 

Birleşmiş Milletler dahi, rapor üzerine bir gazete yazısında şunu iddia etti: (https://news.un.org/en/story/2017/11/570192-both-isil-and-syrian-government-responsible-use-chemical-weapons-un-security )

 

 “Umm Hawsh ve Han Şeyhun'u ziyaret etmek oldukça tehlikeli olmasına karşın, heyet, kesin bir sonuca varmak için yeterli bilginin toplandığı fikrinde.”

 

Kanıtlar, katliamı yaşadığını iddia eden kişilerin tanıdıklıklarından ve olağan şüphelilerden araştırmacıların eline geçen fiziksel materyallerden oluşuyordu. Raporun kendisi de olayın Suriye yönetimini suçlamak amacıyla sahnelendiği fikrini güçlendiriyor. Raporda, eldeki kanıtlara dair bir gözlem zincirinin yokluğundan bahsediliyor ve bu da raporun delile dayanan ve ispatlayıcı değerini düşürü

 

Yerinde gözlem yapılarak araştırılmamış kimyasal saldırı iddiaları üzerinden askeri saldırıları normalleştirmek, böyle olayların sahnelenmesi ve savaşa bahane edilmesi için mükemmel koşulları oluşturur.

                

ABD, 2017'de, saldırı için Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü ve Ortak Araştırma Mekanizması'nın henüz tamamlanmamış ve kuşku uyandıran raporunun bitmesini dahi beklemedi. Bu durum gösteriyor ki ABD, kimyasal silah meselesi ile ilgilenmiyor ve gerçeğin görünmesini engellemeye çalışıyor.

 

Sıfır motivasyon

 

Suriye ve Rusya, Şam çevresinde özel bir dikkatle güvenlik operasyonları yürütüyor ve tüm bunlar uluslararası denetimin esaslarına tamamen uygun olarak gerçekleştiriliyor. Suriye hükümetinin müttefikleri de bu sürece dahi

 

Çatışmaların gerçekleştiği bölgelerde yaşayan sivillerin tahliye edilmesi için insani koridorlar açıldı. Yenilginin ardından kalan militanların dahi otobüslere binerek kuzeye, Suriye – Türkiye sınırına kaçmalarına izin verildi.

 

Suriye ve müttefiklerinin elinde bulunan konvansiyonel silahların, ABD'nin Suriye'de bulunduğunu iddia ettiği kimyasal silahlardan daha güçlü olmasının yanında, (https://landdestroyer.blogspot.com.tr/2017/04/the-true-nature-of-chemical-warfare.html)  bütünüyle yenik durumda bulunan düşmana karşı kimyasal silah kullanımı da açıklanabilir bir şey değildir.

                

ABD ve Batı medyası, Suriye hükümetinin neden zaferin eşiğindeyken kendisini riske atacak bir girişimde bulunabileceğini açıklayabilmek için, çizgi film karakterlerinde görülebilecek bir kötü karakter imgesine başvuruyor.

 

ABD hâlihazırda Suriye ve civarında illegal olarak faaliyet gösteriyor. Fırat'ın doğusundaki Suriye bölgesinin ABD birlikleri tarafından işgali de bunun göstergelerinden biri. Ayrıca ABD, Suriye hükümeti dahilindeki hedef noktalarına çoklu hava saldırıları düzenliyor. 2017'deki El-Şayrat Hava Üssü saldırısına ek olarak ABD, kendi konumuna yakın yerlerde bulunan Suriye birliklerine de saldırılar düzenledi.

 

Büyük final

 

Suriye yönetiminin kimyasal silah kullandığı iddiasının açıklanabilir bir temeli olmadığının bir diğer kanıtı da ABD Başkanı Donald Trump'ın yakınlarda yaptığı, ABD birliklerini Suriye'den çekmek üzerine açıklama. (https://landdestroyer.blogspot.com.tr/2018/04/trumps-syria-withdrawal-was-textbook-us.html)

 

Kimileri bu açıklamanın samimi olduğunu, Duma'daki kimyasal saldırı iddialarının ABD'yi yeniden Suriye'ye çekmek için ortaya atıldığını düşünürken, daha olası bir senaryoya göreyse Trump, planlanan kimyasal saldırı iddialarının öncesinde, ABD'ye gerçekçi bir inkâr gerekçesi sağlayabilmek için, tamamen yalan söyledi.

 

Amerikan politikası üzerine yazılan metinler, bu yöntemin varlığını gösteren bir şemaya işaret ediyor.

 

2009'da Brooking Enstitüsü'nden yayınlanan “İran'a Hangi Yol? İran'a Doğru Yeni Bir Amerikan Stratejisi İçin Seçenekler” başlıklı metinde (https://www.brookings.edu/wp-content/uploads/2016/06/06_iran_strategy.pdf) ABD'nin doğrudan katılmayacağı bir savaşta teröristleri desteklemekten tam ölçekli bir savaş için hazırlanacak provokasyonlara kadar her şey, acıklı detaylarla planlanmış.

 

ABD politikalarının şemaları arasında bugün Suriye'de uygulanana oldukça benzer bir aldatmacanın tanımı da var.

 

Metinde şöyle deniyor:

 

“İran'a karşı bir askeri operasyon muhtemelen dünya genelinde onay almaz. Ayrıca hem gereken lojistik desteği alabilmesi hem de geri tepme olasılığının azaltılması için, uygun bir uluslararası bağlam içine yerleştirilmesi gerektirir. Desteği artırmanın ve tepkiyi azaltmanın en iyi yolu (istekli ya da isteksiz olarak) kamuoyunda şu kanının oluşmasıdır: İran'a muhteşem bir teklif sunuldu ve İran bunu reddetti. O kadar iyi bir teklif ki ancak nükleer silahlara sahip ve onları yanlış nedenler için kullanacak bir rejim bunu geri çevirebilir. Bu koşullar altında ABD (veya İsrail) operasyonlarını öfkeyle değil, kederle gerçekleştirir ve uluslararası alanda en azından bazı kesimler İran'ın tüm bunları kendisinin istediği, anlaşmayı reddederek bunlara kendisinin neden olduğu sonucuna varırlar.”

 

Suriye için “teklif” ABD'nin geri çekilmesiydi ve Şam ve çevresine verilen sorumluluk ise çatışmalara insanca son vererek bölgeyi stabilize etmekti. Suriye'nin, ABD'nin müdahalesine davetiye çıkaran ‘'reddi'' ise Duma'daki kimyasal saldırıydı.

 

Brookings Enstitüsü'nden çıkan metinde, provokasyonların öneminden de bahsediliyor.

 

“Hava saldırılarına başlamadan önce, bu durumu meşrulaştırmak amacıyla bir İran provokasyonundan bahsetmek, ABD için çok daha tercih edilebilir bir seçenektir. Bir İran eylemi ne kadar kötü ne kadar ölümcül olursa ABD için o kadar iyidir. Tabii ki, dünyanın geri kalanı farkına varıp süreci sarsmadan İran'ı böyle bir provokasyon sürecine sokmak çok zor olacaktır. (Başarı olasılığı bulunan bir yöntem de rejim değişikliği için çabaları gizlice artırmak olabilir, bu sayede umulan Tahran'ın bu duruma açıkça veya yarı açıkça karşılık vermesi, bunun sonucu olarak İran saldırganlığının portresinin ortaya çıkmasıdır.)”

 

Bu yöntemin Suriye için uygulamasına bakıldığında, açık ki hiçbir şey sivillerin üzerinde kullanılan kimyasal silahlardan daha “kötü” ve “ölümcül” olamaz.

 

“İsrail yaklaşımı”

 

Duma'da gerçekleştiği iddia edilen saldırıdan hemen sonra İsrail, Suriye'ye füze saldırısı başlatarak Tiyas (T4) Hava Üssü'nü vurdu.

 

Brooking Enstitiüsü'nün yayınladığı metinde bu taktiğin bir ulusu ABD ile savaş içine çekmek için daha geniş bir strateji dahilinde nasıl kullanıldığından da özel olarak bahsediliyor.

 

Metinde deniyor ki:

 

“(…) Hava saldırısındaki bu seçeneğin en geçerli avantajlarından biri de saldırıdan yalnızca İsrail'in suçlanabilecek olmasıdır. Bu durum gerçekleşirse, ABD İran'dan gelebilecek bir misilleme veya İran'a yapılacak bir saldırının ardından diplomatik alanda yalnız bırakılma gibi sorunlarla uğraşmak zorunda kalmayacak. Bu sayede Washington pastadan payını (İran'ın nükleer silah elde etmesini) alarak yiyecek. (Bölgesel diplomatik girişimlerine zarar vermeden geciktirmeyi de başarmış olacak).”

 

Rapor ayrıca diyor ki:

 

“Büyük olasılıkla, İsrail'i bir saldırıya ikna etmek, Ortadoğu'da yeni bir savaşa içeriden politik destek sağlamaktan daha kolay. (ABD'nin maceralarından yorgun düşmüş bir bölgede diplomatik destek umuyor olmak)''

 

 Aynı rapor diyor ki:

 

“Fakat, önceki bölümde bahsedildiği gibi, hava saldırısının kendisi bu politikanın başlangıcı. Şüphesiz, İranlılar nükleer tesislerini yeniden inşa edecekler. Büyük olasılıkla İsrail'e ve belki ABD'ye de misilleme yapmak isteyecekler. (Amerikan hava saldırıları ve belki işgali için yaratılmış bir bahane.)

 

Açıkça görülüyor ki 2009'da İran için ortaya koyulan bu seçenekler, Suriye'de pek çok kez uygulandı. Son durum içinde, bu hileler, ABD liderliğinde bir rejim değişikliği için yeniden kullanılıyor.

 

Amerika'nın motivasyonu

 

Soğuk Savaş'ın bitiminden bu yana ABD, yalnızca kendisinin ve müttefiklerinin şirketlerine ve finansal enstitülerine hizmet eden, tek kutuplu bir dünya kurdu. Bugün, kendi üstünlüğünü korumak için, en belirginleri Rusya ve Çin olan potansiyel rakiplerini etkisiz hale getirmeyi amaçlayan bir politika güdüyor. Bunu ekonomik baskı, gizli rejim değişikliği,  açıkça toprak işgali veya genellikle üçünü birden uygulayarak yapıyor.

 

Geçtiğimiz 20 yıl boyunca Doğu Avrupa, Ortadoğu, Kuzey Afrika, Orta ve Güneydoğu Asya'nın yeniden yapılanmasını, ABD, kendini yeniden kuran Rusya ve Yükselen Çin'e karşı, bu iki güç uluslararası alana girmeden kullanmak için çaba harcadı, fakat bu çabalar çoğunlukla başarısız oldu. Çünkü teknoloji, ABD ve Avrupa'nın, yüzyıllardır dünyanın Doğu ve Güney'inde hegemonya kurmak için kullandığı ekonomik ve askeri üstünlüğünün ayrıcalığını ortadan kaldırdı.

 

Bugün ABD, uzun süreli bir çatışma bataklığının içinde. Suriye hükümetini devirmekteki başarısızlığının yanı sıra, ikincil hedeflerinden olan, ülkeyi Balkanlaştırmak konusunda da boşa çabaladı. ABD'nin Suriye'den kendi şartlarıyla geri çekilmesi, ABD'nin Ortadoğu'daki başarısız hegemonyasının bitiyor olduğunun göstergelerinden biri olacak, ayrıca bu durum çok kutuplu bir dünya düzenine geçişi hızlandırmakla kalmayıp ABD'nin bu süreçte kendini etkisiz bir parya olarak bulmasını da beraberinde getirecek.

 

ABD'nin seçenekleri

 

ABD, davasını küresel kamuoyuna pazarlamakta açıkça başarısız oldu. Belki 2017'de olduğu gibi sınırlı bir saldırı başlatacak (bu yazı dün gece gerçekleştirilen ABD'nin Şam saldırısından önce kaleme alındı; Medya Şafak). Ancak bu saldırıların ABD'nin Suriye'deki mutlak başarısızlığını değiştirmek için yapabileceği çok şey yok. Büyük ihtimalle Suriyelileri ve hatta belki İranlıları ve Rusları da öldürecek olan bu operasyon, son zamanlardaki giderek pervasızlaşan yaygaraları ve boş tehditleri arasında, ABD'ye geçici bir yüz aklama fırsatı sunacaktır.

 

Suriye ve müttefikleri, daha önce yaptıkları gibi muhtemelen saldırıları etkisiz duruma getirecekler, ABD'nin arzuladığı daha geniş çaplı çatışmalardan kaçınacaklar ve Washington'ın vekâlet savaşının süresini bitirecekler. Ancak, ABD'nin politika üreticileri belki yeniden tüm dünya üzerinde hegemonya sahibi olma fırsatının yakın bir ihtimal olduğuna inanıyorlar. Belki de ABD, rejim değişikliğini gerçekleştirmek için Suriye'ye doğrudan bir askeri müdahalede bulunmanın hesabını yapıyor ve böyle bir durumda İran ile Rusya'nın kendisiyle doğrudan bir savaşa girme riskini alamayacaklarını düşünüyor. Belki de ABD, Suriye'deki Rus varlığı ile gireceği sınırlı bir çatışmayı, kendini yeniden öne çıkarmanın daha etkileyici bir yolu olarak görecek kadar pervasız. Belki de ABD, hedeflerine ulaşmak için gemileri, uçakları ve kara üslerini feda etmeye hazır. Büyük ihtimalle Rusya bu ani çatışma tiyatrosuna karşı misillemeyi sınırlandıracak. Bu oldukça riskli ve çabucak kontrolden çıkarak Suudi Arabistan, Türkiye, İsrail, Lübnan, Irak ve ötesini de içine alabilecek olasılıklar, bu seçenekleri, gittikçe artan bir çaresizlik içindeki Amerikan politikacıları için dahi akıl almaz bir duruma getirirler.

 

Suriye ve müttefikleri, ABD'ye, kaybettiği vekâlet savaşından çıkışın birçok ve zarif yolunu gösterdiler; ancak ABD'nin Suriye'de varlık göstermeye devam etmesinin nedeni şu gerçek ki, ABD'nin Suriye'den çekilmesi dünya için, Amerikan İmparatorluğunun hızlanan ve geri dönüşsüz düşüşünün göstergesi olacak.

 

           

Çeviri: Öykü Altunbaş

 

www.medyasafak.net