El Kaide ve IŞİD kavgası: ideolojik mi iktidar mücadelesi mi?

El Kaide ve IŞİD kavgası: ideolojik mi iktidar mücadelesi mi?
Sonradan Irak ve Şam İslam Devleti’ne (IŞİD) dönüşen Irak İslam Devleti, hiçbir zaman El Kaide’ye tabi değildi. Gruplar arasındaki ilişki, Ebu Musab el Zerkavi’nin Usame bin Ladin’e bağlılık yemini ettiği 2003 yılına kadar gidiyor. Ancak iki cihadçı grup arasındaki dini ihtilaf yeni ve şu ana kadar bütün uzlaşı girişimleri başarısız oldu.

 

 

Rıdvan Murteza

 

El Ahbar

 

 

Sonradan Irak ve Şam İslam Devleti'ne (IŞİD) dönüşen Irak İslam Devleti, hiçbir zaman El Kaide'ye tabi değildi. Gruplar arasındaki ilişki, Ebu Musab el Zerkavi'nin Usame bin Ladin'e bağlılık yemini ettiği 2003 yılına kadar gidiyor. Ancak iki cihadçı grup arasındaki dini ihtilaf yeni ve şu ana kadar bütün uzlaşı girişimleri başarısız oldu.

 

El Kaide'ye atfedilen ve cihadçı propaganda platformu Fecr Medya Merkezi'nde yayınlanan bir açıklama El Kaide'nin IŞİD'le hiçbir resmi bağının olmadığını ilan etti. Açıklamaya göre IŞİD'in kuruluşu hakkında El Kaide'ye hiçbir zaman bilgi verilmedi, danışılmadı ve temas da kurulmadı. Açıklamanın devamına göre aksine, El Kaide bu grubun feshedilmesi çağrısı yaptı ve IŞİD'in “Kaidetü'l-Cihad'ın [El Kaide] bir kolu olmadığı ve onunla hiçbir örgütsel bağı olmadığı” vurgulandı.

 

El Kaide'nin IŞİD'i sahiplenmediği durumlar daha önce de oldu, ancak bu örnek anlaşmazlığın derinliğini gösteriyor. Kasım ayında, küresel cihadçı hareketin önde gelen figürü Eyman el Zevahiri, IŞİD'in feshedilmesi çağrısı yaptı ve IŞİD'in rakibi El Nusra Cephesi'nin El Kaide'nin Suriye'deki resmi kolu olduğunu ilan etti. Kısa süre sonra El Nusra Cephesi, bazı çatışmalarda IŞİD'e karşı Suudi destekli İslami Cephe'nin yanında yer aldı.

 

Ancak hikaye, burada başlamıyor. Mesele sadece Suriye'deki alanı yönetmesi gereken cihadçı emirler arasındaki bir ihtilaf değil. Tersine, İslami Cephe ve IŞİD arasındaki çatışmaların kalbinde, ideolojik-dini bir ihtilaf bulunuyor.

 

Gerçekten de İslami Cephe IŞİD'e karşı, dördüncü halife Ali bin Ebu Talib'le Hariciler diye bilinen haydut Müslüman topluluğu arasındaki tarihi savaşa gönderme yaparak, “Nehrevan Savaşı” çağrısında bulndu. IŞİD ise İslami Cephe'ye karşı savaşını, Hazreti Muhammed'in vefatının ardından İslam halifeliğine başkaldıran aşiretlerin ilk halife tarafından bastırılmasına gönderme yaparak, “Ridde savaşları” ile ilişkilendirdi.

 

Tarihin tuhaf bir versiyonu Suriye'de tekerrür ediyor ve “cihad kardeşleri” arasında savaş kızışıyor. Silahlı muhalif gruplar arasında sonu gemez çatışmalar yaşanıyor ve şu ana kadar bütün uzlaşma girişimleri başarısız oldu.

 

Cihadçılar arasındaki iç çatışmalara Selefi-cihadçı ideologlar müdahalede bulundu. Bunlardan biri olan, Tunus'taki Ensarü'l-Şeria emiri Şeyh Ebu İyad el-Tunisi, “Şam'ın mücahitleri” olarak adlandırdığı kişileri destekleyen bir açıklama yayınladı. El-Makrizi Tarih Çalışmaları Merkezi müdü, Mısırlı şeyh Hani el-Sibai ise, IŞİD'e saldırıda bulunan grupları suçladı. Ebu Muhammed el Makdisi diye bilinen Ürdünlü şeyh İssam el-Barkavi, IŞİD'i eleştiren bir mektup gönderdi. Ebu Katada el-Filastini diye bilinen Şeyh Ömer Osman ise, IŞİD emiri Ebu Bekir el-Bağdadi'ye Suriye'den çekilme veya El Nusra Cephesi'yle birleşme çağrısı yaptı.

 

Ancak bu müdahaleler, bölünme durumunu sadece derinleştirdi. Yalnızca Suudi şeyhi Abdullah el-Muhisni'nin İslami ihtilaf mahkemesi kurulması girişimi bir düzeyde ciddiye alındı. En yoğun şekilde savaşan gruplar girişimi onaylarken, IŞİD Muhisni'ye teşekkür etti, ancak Suriye'deki çatışmanın “mücahidler arasında bir bölünme değil, sapkın bir grubun mücahitlere karşı saldırısı” olduğunu söyledi.

 

Çatışan konumlar ve aşırı sayıda yayınlanan dinden dönme fetvaları arasında, bu meselenin başlangıcına dönmemiz gerekiyor. Bağdadi, Zevahiri'ye en başta, yemininden döndüğü suçlamalarına karşı kendini haklı çıkarmak için mi bağlılık yemini etti? Gerçekte, bütün göstergeler, El Nusra Cephesi lideri Ebu Muhammed el Colani'nin, başlangıçta onu Suriye'ye gönderen kişi olan Bağdadi'ye başkaldırdığına işaret ediyor.

 

Peki El Kaide ile IŞİD arasındaki tam olarak nasıl bir ilişki var? İki grup arasındaki bağlar Irak'ta başlayan ABD işgaline kadar gidiyor. O tarihte Irak'ta savaşan 16 adet aşırıcı Sünni grup vardı ve bunların içinden Ceyş-ü  Ehlel-Sünne, Ensar el-İslam, Ceyşel-Sahaba, Ceyşel-Hilafe, Ceyş-i Muhammed ve El-Tevhid vel Cihad, dönemin El Kaide lideri Usame Bin Ladin'e bağlılık yemini etmiş, Ürdün vatandaşı Ebu Musab el-Zerkavi tarafından yönetiliyordu.

 

Zerkavi, El Kaide'ye biat ettikten sonra, grubunun adını Mezopotamya El Kaidesi olarak değiştirdi. Daha sonra El Kaide, cihadçı grupları Hilf el-Mutayibin isimli bir ittifak içinde örgütledi. Ebu Bekir el Bağdadi bu grubun emiri olarak seçildikten sonra, Irak'ta Sünnilerin çoğunlukta olduğu bölgelerde bir halifelik kurma hedefiyle, Irak İslam Devleti'ni kurdu.

 

Cihadçıların anlayışına göre bu, onların kontrolü altındaki bölgede işleri yönetecek bir devlete ihtiyaç duyulduğu için gerekliydi, ve işte meselenin özü de burada: Irak İslam Devleti, bir “savaş zamanı” yapısından ziyade, bir “barış zamanı” yapısı olarak kuruldu.

 

Selefi bir din adamına göre, “Selefi doktrininde iki tip emirlik vardır: bunlardan biri, Hazreti Muhammed'in zamanında olduğu gibi, genel bir emirlik, yani hilafet adı altındaki bir Müslüman devlettir. Diğeri ise özel bir İslami emirliktir, bu, cihad ve dini yayma amaçlı yahut hükümet amaçlı olabilir.”

 

Selefi kaynağın söylediğine göre, Bağdadi'nin ilan ettiği “yönetici emirliğin” amacının, IŞİD kontrolündeki bölgelerde Müslümanların işlerini yönetmek olduğundan emin olmak gerekiyor. Öte yandan “cihadçı emirlik” ise “düşman yenilinceye kadar savaşa odaklanacak ve halkın işlerinin yönetilmesiyle bizzat ilgilenmeyecektir.”

 

Suriye'de Bağdadi, iktidarını genişletmeyi amaçlıyordu ve El Nusra Cephesi'ni yaratarak Colani'yi Suriye'deki cihadçı operasyonları koordine etmekle görevlendirdi. Colani'den grubunu IŞİD'le entegre etmesi istendiğinde o bunu reddetti ve bugün gördüğümüz bölünmeye yol açtı.

 

Bağdadi, devletini ilan etmek için, kontrolü altındaki bölgelerin bir yöneticiye ihtiyacı olduğunu söyledi. Bu yüzden, Şeriat perspektifinden bakıldığında, grubunu cihadçı tipten yönetici tipe dönüştürmek zorunluydu. Bundan sonra bir Şura konseyi kuruldu ve bu konsey Bağdadi'yi “müminlerin emiri” olarak atadı. Bağdadi bunun ardından bakanlar, yöneticiler ve Zekat toplayacak memurlar atadı ve “devleti” için iç ve dış politikanın ana hatlarını çizdi.

 

Sonuç olarak şu anda IŞİD kontrolünde bulunan bütün silahlı gruplar, ya ona biat edip silahlarını alarak başka bölgelere savaşmaya gitmek, ya da silahlarını bırakmak zorundalar.

 

Bağdadi bunu yaparken, Taliban lideri Molla Ömer'in yolunu izledi. Molla Ömer, ABD'nin Irak işgalinin ardından devrilmesinden önce, Afganistan İslam Devleti Emirliği'ni kurmuş, yani bir grubun emirinden bir devlet emirine dönüşmüştü. Aynısı, Yemen'deki Ensar el-Şeria ve Mali'deki El Kaide emirliği için de geçerli.

 

Bağdadi kendisini “yönetici emir” olarak görürken, Zevahiri kendisini “bir grubun emiri” olarak görüyor. Zevahiri'nin, Şeriat uygulayabileceği herhangi bir coğrafi bölgeyi kontrol etmediği için bir grubun emiri olduğunu akılda tutmak gerekiyor – her ne kadar dünya çapındaki pek çok gruptan bağlılık alan küresel bir cihad emiri olsa da.

 

Suriye'de cihadçılar arasındaki çatışma devam ediyor. “Muhacirin”, yahut göçmenler diye bilinen yabancılar IŞİD'in yanında yer alırken, “El Ensar”, yani taraftarlar diye bilinen Suriye doğumlu cihadçıların çoğunluğu, El Nusra'nın yanında yer alıyor. Eş zamanlı olarak, Suudi Arabistan üzerinde ilan edilmemiş bir çatışma da yoğunlaşıyor. İslami Cephe Suudi hükümeti adına IŞİD'le savaşırken, IŞİD ve El Nusra'nın her ikisi de Suudi hükümetini kafir rejim ilan ediyor.

 

Çev: Selim Sezer

 

medyasafak.com