“Suriye Krizi Hizbullah’ın 2006 Zaferinin İntikamını Almak İçin Çıkarıldı”

“Suriye Krizi Hizbullah’ın 2006 Zaferinin İntikamını Almak İçin Çıkarıldı”
"Suriye meselesi Hizbullah’ın 2006 zaferine verilmiş bir misillemedir, ilk kez tadına baktıkları mağlubiyetin acısını dindirme çabasıdır. Hizbullah galip gelerek İsrail’in planlarını 3 yıllığına ertelemesine neden olmuştu. İsrail Suriye’deki bu iç savaşı çok daha öncesi için planlamıştı."

“Suriye Krizi Hizbullah'ın 2006 Zaferinin İntikamını Almak İçin Çıkarıldı”

 

Russia Today

 

Lübnanlı askeri analist ve hukuk profesörü General Amine Hotait, Russia Today'a verdiği röportajda Suriye'deki vaziyetin ABD-İsrail planlarının sahada başarısız olduğunu gösterdiğini belirtti, iki buçuk yıllık krizin sebepleri hakkında önemli açıklamalar yaptı.

 

RT: Suriye'deki durum için ne düşünüyorsunuz? Bölge kaos içersinde, isyancılar kazanıyor mu?

 

Amine Hotait: Hayır, Amerikan-İsrail planı yenilgiye uğradı, iki yıldır ilerleme kaydedemediler. Ve şimdi de Rusya ABD'yi Suriye'yi bombalamamaya ikna etmiş durumda. Rusya, Suriye'deki üç galipten biri, bu Rusya'nın stratejik bir zaferidir. Buradaki galipler Direniş (Hizbullah), İran ve NATO karşıtı olarak BRICS ülkeleridir. Ve şüphesiz ki, Suriye içersindeki mukavemettir. Artık hepimiz, Suriye'nin bombalanmaması stratejik kararının alınmasından bu yana yeni bir dönemde yaşamaktayız. BM'nin 2118 sayılı kararı bu yeni dünyanın ilk belgesidir. Biz bu zamana kadar bu yeni dünyanın bazı fragmanlarını görüyorduk sadece.

 

Obama'nın Ruhani ile görüşmesi de Suriye'deki zaferin sonucudur. Üç gün boyunca BM kararındaki 21. paragrafı tartıştılar. Burada Suriye'nin tüm kimyasal silahlarını yok etme kararına uymaması durumunda, 7. paragrafta öngörülen cezayla (askeri müdahale) yüzleşmesi yazılmıştı. Ben bunu yazanlara çok güldüm. Herkes BM'de ayağa kalkıp birşeyler söyleyebilir. İstedikleri her şeyden bahsedebilirler, fakat Suriye karşısında güç kullanma kararı hiçbir zaman alınmayacak. Artık Suriye'yi yenilgiye uğratmak imkansız.

 

RT: Obama ABD'nin Suriye'yi bombalayabileceğinden söz ediyor, medyaya göre isyancılar aralarında birleşiyorlar ve galip gelmekteler...

 

AH: Önümüzdeki aylarda vaziyetin üç yönde gelişeceğini göreceğiz: isyancılar arasındaki çatışmalar, ordunun isyancılarla savaşı ve uluslararası çabalar. Cenevre zirvesinin gerçekleşeceğine inanmıyorum, zira şartlar uygun değil. Görüyorsunuz, 2118 sayılı karar vaziyeti kontrol eden taraflar arasında görüşmeler yapılmasını öngörüyor. Bugün neyimiz var peki? İnsanlar barışçıl bir çözüm istiyorlar. 7 numaralı paragraf (güç kullanımıyla ilgili) silindi, bu nedenle kullanılamaz. Suriyeli olmayanlar Suriye'nin geleceği hakkında karar veremezler, bu nedenle tüm yabancılar, 100'ü aşkın silahlı grup, ülkeyi terketmek zorunda kalacak. Suriye muhalefetinin morali çok bozuk. Gördüğümüz gibi, isyancılar daha çok kadın meselesi, cinsiyet rolleri ve para ile ilgililer. Suriye toplumundaki konumlarını kaybettiler. Bu nedenle Cenevre'de herhangi bir isyancı temsilcisi yer alamaz, güç transferinin yapılabileceği herhangi biri yok.

 

RT: İsyancılar Hizbullah taktiklerini kullanacaklar mı?

 

AH: Onların herhangi bir taktikleri filan yok. Başarılı oldular çünkü onlardan çok var, kırılgan yerlere saldırdılar hep ve ordunun zayıflıklarından istifade ettiler.

 

Eğer hatırlarsanız, Halep'teki Minneg havaalanını yaklaşık bir yıl boyunca 700 asker savundu, 10 saldırıyı püskürttüler. 20.000 isyancı havaalanı çevresinde toplandığında, askerler geri çekildi ve hava kuvvetleri devreye girdi. İsyancılar 3,500 kayıp verirken ordu sadece 12 asker kaybetti. Aynı şekilde ihanet örnekleri de var. İsyancılar kasabada hiç asker olmadığı haberini alınca saldırıya geçiyorlar. Maaloula'da gerçekleşen buydu, orada hiç asker bulunmuyordu. Militanlar sadece sivilleri katlediyorlardı, kendilerine direnecek kimseler yoktu. Subayların tekfirciler içersinde akrabaları da var. İsyancılardan para alabilirler, aileleri tehdit edilmiş olabilir. Bunlar zaman zaman gerçekleşiyor. Bütün başarıları bunlara dayanıyor.

 

Eğer askeri taktikleri olsaydı Suriye'deki amaçlarına 6 ay önce ulaşabilirlerdi. Savaşçılarının sayısı 150,000'i bulmuşken 1,5 milyonluk orduyu yenebilirlerdi. 4,000 Hizbullah savaşçısı 40,000 İsrail askerini yenmişti.

 

Fakat bu isyancıların bir komuta merkezleri bulunmuyor, gruplar arasında etkileşim yok. Eylemlerini önceden planlamıyorlar. 40,000'den fazla kayıp verdiler. Bunlara dünyanın 38 ülkesinden 28,000 yabancı kiralık militan destek verdi.

 

RT: İsyancılar silahları nasıl elde ediyorlar?

 

AH: Başlangıçta, silahlar Türkiye sınırından sokuluyordu, fakat %60'ı hala Trablus yoluyla Lübnan üzerinden elde ediliyor. Aynı şekilde militanlar ordu depolarını ellerine geçirdiklerinde de bir dolu silah elde ediyorlar. Türkiye sınırındaki kontrol noktalarını ellerine geçirdiklerinde Türkiye'den silah almaları çok kolaylaştı.

 

Kuzey Lübnan'da Aleviler ve Sünniler arasında 18 şiddetli çatışma gerçekleşti. Çatışmayı perde olarak kullanmak suretiyle silah yüklü gemiler isyancılara yollandı. Kusayr'ı kaybettiklerinde ise deli oldular. Bu kayıpla lojistik kaynaklarını yitirdiler. Bu olaydan sonra da Trablus'ta çatışma çıkmadı.

 

Bunun üzerine Suudi Arabistan Ürdün'e baskı uygulayarak silahların kendi topraklarından geçmesini sağladı. Fakat yine de Ürdün Lübnan'ın rolünü oynayamaz. Olaya dahil olmak, kimseyle müttefik görünmek istemiyorlar. Bugüne kadar Türkiye üzerinden ciddi miktarda silah akışı yapıldı, bu nedenle Türkiye bunu bloke ettiğinde isyancılar çıldırdılar.

 

Eğer ABD gerilla mücadelesini sonlandırma emri verirse Suriye'deki savaş birkaç ay içersinde neticelenecektir. Militanların üç aydan daha fazla dayanmalarını sağlayacak halk destekleri ya da kaynakları yok, bu nedenle de buna iç savaş demek doğru değil. Bu bir harici saldırıdır.

 

RT: Tam bu sırada kimyasal silah konusuna nasıl geçildi? Hizbullah ya da Hamas'ın kimyasal silahı bulunuyor mu?

 

AH: Ne Hizbullah, ne de Hamas'ın kimyasal silahları oldu bugüne kadar. Bu silah bir kez Hizbullah'a karşı kullanıldı. Bölgede sadece iki ülke kimyasal silah kullandı bugüne dek; İsrail 2006'da Lübnan'da beyaz fosfor kullandı, Saddam Hüseyin de İran'a ve Kürtlere karşı iki kez sinir gazına baş vurdu. Gaz saldırılarının gerçekleştiği güney bölgesinde kansere yakalanma ortalaması normal oranın dört katı yüksekliğe çıktı.

 

ABD de 2003 yılında Irak'ta aynı planı uygulayacaktı. Irak, kimyasal silaha sahip olmamasına rağmen bununla itham edilmişti. Suriye hükümetini kimyasal silah kullanmakla suçlamanın da imkansız olduğu ortaya çıktı.

 

Amerikalıların Suriye'deki kimyasal silahlara dair istihbaratının tümü İsrail kaynaklıydı. Suriye içersindeki 160 hedefin ABD tarafından bombalanması -ki bu hedefler de İsrail tarafından belirlenmişti- elbette İsrail'in lehine olacaktı. ABD bombardımanı başlatabilirdi fakat direnişimizin (Hizbullah) misillemede bulunarak İsrail'i bombalamaya gücünün yeteceğini çok iyi biliyordu. Büyük kayıplara yol açacağından bu hamle fazla akıllıca sayılmazdı. Kara operasyonu da bir seçenekti ama bu, kısaca aptallık olurdu.

 

Bu nedenle Suriye'deki tüm kimyasal silahların yok edilmesi şeklindeki akıllıca karar alındı. Suriye'nin bu silahlara ihtiyacı yok zaten, ne isyancılara ne de İsrail'e karşı kullanılabilirler.

 

Bu plana uymak Suriye'nin çıkarınadır, çünkü bu ABD saldırısını engelleyecek ve Rusya'nın modern bir hava savunma teknolojisi sağlama sözünü de güvenceye alacaktır.

 

RT: Şam'daki kimyasal silah kullanımı hakkında yorum yapar mısınız?

 

AH: Militanlar iki hata yaptılar. Kimyasal silah kullandılar, fakat cesetlerin bulunduğu yerde değil. İnsanların koruyucu elbiseler giymeden orada bulunabilmelerine imkan yoktu (cesetlerin yanında gözüken muhalifleri kastediyor, çev.). Çocuklar haplanmış gibi gözüküyordu, ne kusma, ne de kimyasal zehirlenme alameti vardı üzerlerinde. İlaveten, ölü sayısı tahminleri de çok farklılık arzediyordu. İlk önce 120 kurbandan söz edildi. Fransızlar ölü sayısının 500'e vardığını söylediler, Amerikalılar ise bunu 1300 olarak kaydettiler.

 

Rusya ABD'nin yalan söylediğini biliyor. Bay Lavrov Kerry'yi yalancılıkla suçladığında Kerry karşılık verecek hiçbir şey bulamamıştı. (2 Eylül'de, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Amerikan Dışişleri Bakanı John Kerry'nin “Amerikan tarafının Esad rejiminin kimyasal silah kullandığının çürütülemez kanıtlarını elde ettiğini” söylediğini işitmenin tuhaf olduğunu söylemişti, RT)

 

RT: Askeri açıdan baktığınızda, Suriyeli isyancılar kimdir? Hangi taktikleri kullanıyorlar?

 

AH: 2007 yılından beri bu taktikleri inceliyorum. Ben buna vekalet savaşı diyorum, İsrail doğrudan müdahil olmaktan çekindiği için üçüncü bir tarafı Suriye ile savaşması için kullanıyor. Ben bunu bekliyordum zaten.

 

RT: Suriye'deki bu hadiseleri tahmin etmiş miydiniz?

 

AH: Sadece Suriye'dekini değil, diğer ülkelerdekini de. İsrail'in yeni bir tür savaş peşinde olduğu açıktı. 2006 Lübnan Savaşı İsrail'in hızlı bir zafer elde edemeyeceğini gösterdi, fakat uzun süreli bir savaşı da seçenekleri arasında görmüyordu, zira İsrail'in birkaç cephede savaşmasına imkan yok. Gelecekte İsrail, Arap dünyasına açık savaş ilan etmekten çekinecek (Filistinlilere uyguladığı hariç) ve bunun yerine vekalet savaşlarını devreye sokacak.

 

RT: Bu vekalet savaşının ana parametrelerini tanımlayabilir misiniz?

 

AH: Vekalet savaşı farklı sosyal gruplar arasında dini ve etnik sloganlar kullanmak suretiyle iç savaş çıkarmakla yakından bağlantılıdır. Böylesi bir savaş herşeyi içerir ve herkesi içine çeker, ülkeyi zayıflatır ve yapay ve sonuçsuz bir savaşla paramparça eder. Tüm bölgede Sünnilerle Şiilerin arasına hendek kazmak; hedef budur.

 

RT: Bu çabalarının merkezi niçin Suriye oldu?

 

AH: Suriye meselesi Hizbullah'ın 2006 zaferine verilmiş bir misillemedir, ilk kez tadına baktıkları mağlubiyetin acısını dindirme çabasıdır. Hizbullah galip gelerek İsrail'in planlarını 3 yıllığına ertelemesine neden olmuştu. İsrail Suriye'deki bu iç savaşı çok daha öncesi için planlamıştı.

 

RT:  Suriye çatışmasının sonucunda Lübnan büyük bir mülteci sorunuyla yüzleşti. Ne kadar mülteci var?

 

AH: Toplamda 1,300,000'den çok mülteci mevcut. 350,000-400,000'i güneyde, Beyrut ve Sayda'da 150,000 kişi, 25,000-30,000 kişi Hıristiyan mıntıkalarında ve 350,000'i de Bekaa Vadisi'nde.

 

Çev: Ozan Kemal Sarıalioğlu

 

medyasafak.com