Dr. İsam el-İmad: Selefiliğe 100 soru (14)

Dr. İsam el-İmad: Selefiliğe 100 soru (14)
İnsanları birbirinin boğazını bıçakla kesmeye götüren Selefi düşüncesinin en büyük problemi akıl ile savaşmasıdır. Selefi mezhebinin kurucusu İbn Teymiyye'nin problemi, aklı (akli yöntemleri) reddetmiş olmasıdır.

 

 

Nasrtv.com

 

 

1968'de Yemen'de dünyaya gelen İsam el-İmad, Suudi Arabistan üniversitelerinde tahsil görmüş ve Bin Baz gibi önde gelen Selefi ulemasından ders almış bir Vahhabi âlimi iken, Şia ile tanışmasının ardından bu mezhebe geçmişti. 1989 yılından beri Kum'da tahsilini sürdüren Dr. İsam el-İmad pek çok kitap kaleme almış önemli bir muhakkiktir.

 

Medya Şafak olarak, Nasr TV'de yayınlanmış olan "Selefiliğe 100 Soru" programlarının tam çevirisini sırayla sunuyoruz.

 

 

 

45. mesele: 12. İmam'ın Hz. Mehdi (a.s.) olduğunu kabul etmelisiniz

 

 

Bismillahirrahmanirrahim. Salat ve selam Allah'ın Rasulüne ve onun tertemiz Âl'ine olsun.

 

Bu oturumda, Vehhabi düşünce yapısına dair bazı problemleri irdeleyeceğim. Vehhabi düşüncesi, 12'inci İmam olan Mehdi'nin (a.s.) Muhammed bin Hasan el-Askeri ile aynı kişi olduğunu kabul edemiyor. Onlara kalırsa bu imkânsızdır. Aynı şekilde Şia da, Mehdi (a.s.) ile 12'inci İmam Muhammed bin Hasan el-Askeri'nin farklı kişiler olduğunu asla düşünmüyor. Vehhabi düşünce yapısını benimseyen insanlara sormak istediğim bir soru var: 12'inci İmam olan Muhammed Hasan el-Askeri'nin, İmam Mehdi (a.s.) olduğunu niçin tasavvur edemiyorsunuz? Bu ihtimali niçin değerlendirmiyorsunuz?

 

İşin doğrusu, Muhammed bin Hasan el-Askeri'nin itibarsızlaştırılmaya çalışılması, Vehhabi toplumunda bazı krizlere sebep olmuştur. Ben bu krizleri birebir yaşadım. Günümüzde Ehl-i Sünnet kaynaklarından, İmam Mehdi'nin (a.s.) Muhammed el-Askeri olduğu bilgisine ulaşabiliyoruz. Peki bunun ne faydası var? Suudi toplumunda, Cuheyman ve Muhammed Abdullah adında iki kişi ortaya çıktı. Bu kişiler modern çağda Mehdilik iddiası ile Harem-i Şerif'te yüzlerce kişinin öldürülmesine sebep oldular.

 

İşte Suudi ve Vehhabi toplumundaki mevcut birçok problemin ana kaynağı burasıdır. Bu toplum, eğer 12'inci İmam olan Mehdi (a.s.) ile Muhammed bin Hasan el-Askeri'nin aynı kişi olduğunu kavrayabilse sorun hallolacaktır. Çünkü Rasulullah'ın (s.a.a.) soyundan gelen herhangi biri ortaya çıkıyor ve "Ben Fatıma (a.s.) ile Ali'nin (a.s.) zürriyetindenim" diyor. Muhammed bin Hasan el-Askeri'nin 12'inci İmam Mehdi olduğu Vehhabi kültüründe yer almadığı için, bu adam çıkıp ben Mehdi'yim diyebiliyor. Bu sebeple Muhammed bin el-Askeri ile İmam Mehdi'nin (a.s) farklı şahsiyetler olmadığını anladıklarında, Vehhabi toplumunda yer alan pek çok sorun da çözüme ulaşmış olacak.

 

Mısırlı düşünür Mustafa Mahmud'un bir sözünden örnek vermek istiyorum. Mahmud'a gelip "Bu zuhur çağı mıdır?" diye sorduklarında, "Hayır, bu düzenbazların zuhur çağıdır" cevabını vererek Mısır'da binlerce kişinin Mehdilik iddiası ile ortaya çıktığı açıklamasında bulunuyor. Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a yemin olsun, Rasululah (s.a.a.) 12'inci İmamın Mehdi (a.s.) olduğunu, bugün Vehhabi dünyasında yaşanan problemler gibi sorunları düçar olmayalım diye açıkladı.

 

Bu krizler, sizler Muhammed bin Hasan el-Askeri'nin Mehdi (a.s.) olduğunu kabul etmediğiniz sürece çözüme kavuşmayacaktır.

 

 

46. mesele: İbn Teymiyye'nin Gazali'ye garezi vardı

 

 

Dikkatinizi çekmek istediğim önemli bir konu da Vehhabi mezhebinin kuruluş amacıdır. Bildiğiniz üzere, bütün mezhepler bir amaç doğrultusunda kurulmuştur. Selefi olduğum günlerdeki araştırmalarım esnasında, bu mezhebin iki kişiyi reddetmek üzere kurulduğunu keşfettim. Bu kişiler, İhyâu Ulûmi'd-Dîn'in yazarı İmam Gazali ile Fahreddin er-Razi'dir. İbn Teymiyye'nin kültürü hakikatte bu iki kişiyi reddetmek üzerine bina edilmiştir.

 

İmam Gazali, el-Mustasfâ adlı kitabında dini ilimlerin öğreniminde mantık ilminin önemini ve mantığın akli bir ilim olduğunu vurgularken, İbn Teymiyye ise akli ilimlere karşı savaş açıyor. Akıl ile Nakil Arasındaki Zıtlık adlı kitabında akli ilimleri reddeden İbn Teymiyye'nin amacı Gazali'ye reddiye yazmaktır. İbn Teymiyye, Nakd'ul Mantık (Mantığın Eleştirisi) adlı kitabında da yine Gazali'nin ilmi metotlarına karşı çıkarken, Nakdu'l Esasi't-Takdis kitabını da Fahreddin er-Razi'nin Esas et-Takdis kitabına reddiye yazmak amacıyla kaleme almıştır.

 

İslam tarihindeki birçok batıl fırka, İslami şahsiyetleri reddetmek üzere ortaya çıkarılmıştır. İbn Teymiyye'nin Gazali ve er-Razi'nin ilmi metotlarını reddetme isteği, onu Mefâhimu'l-Kur'anî ve Mefâhimu'n-Nebeviyye adlı kitapları yazmaya sürükledi. Çünkü İbn Teymiyye'nin Gazali ve er-Razi'ye vurmak gibi bir garezi vardı.

 

 

47. mesele: Selefiliğin sorunu akli ilimleri reddetmesidir

 

Suudi Arabistan'da yaşadığım tecrübelerim, Vehhabi mezhebinden ayrılmam ve orada gördüğüm eğitim aracılığıyla, bana göre Selefi düşüncesindeki en büyük problemi keşfettim. İnsanları birbirinin boğazını bıçakla kesmeye götüren Selefi düşüncesinin en büyük problemi akıl ile savaşmasıdır. Selefi mezhebinin kurucusu İbn Teymiyye'nin problemi, aklı (akli yöntemleri) reddetmiş olmasıdır.

 

İbn Rüşd'ün Tehafutü't-Tehafut (Gazali'nin "Felsefecilerin Tutarsızlığı" adlı eserine karşı yazılan “Tutarsızlığın Tutarsızlığı” adlı eser) kitabında eleştirdiği İmam Gazali bile, asla aklı reddetmiyor. Bundan dolayı daima mantık ilmini ve fıkıh usulünü savunmuştur. Sünni metodu üzerinde incelemelerde bulunan İmam Gazali, Mustasfâ min İlmi'l-Usûl kitabını yazdı. Gazali bu kitabında, bir Müslüman'ın mantık ilmi olmadan Kur'an ilimlerini anlamasının mümkün olmadığını söylüyor.

 

Buna karşın İbn Teymiyye ise, iki amaç etrafında akli ilimleri reddetmiştir. Bunlardan ilki, Gazali'ye karşı savaşmaktır. Çünkü Gazali, mantık ilminin en kuvvetli savunucularındandır. "Mantık ile uğraşan kişi dinden çıkmıştır" diyen İbn Teymiyye, bu sözü ile İmam Gazali'nin dinden çıktığını kastetmektedir. Felsefe ilminin bazı hatalarını eleştiren İmam Gazali, asla akli ilimler ve felsefe ile bir savaş içine girmemiştir. Bu bağlamda Gazali'nin düşüncelerinden türetilmiş bir mezhep olduğunu da göremiyoruz.

 

Fıkıh usulü ve mantık ilminin akli ilimler arasında yer aldığını göz önüne alırsak, Selefiler akli ilimleri tekrar değerlendirmediği sürece, mantık ilmine ihtiram gösteren Sünni ve Şii Müslümanlar ile savaşma sapkınlığına devam edeceklerdir. Mısır'daki Ezherü'ş-Şerif'te, Necefü'l Eşref'te, Kum el-Mukaddese'de ve birçok ilmi mahfilde mantık dersleri işleniyor. Tüm Sünni ve Şii alimlerin okuduğu mantık ilmi ile sadece Selefiler ilgilenmiyor.

 

Bana kalırsa Selefiler akli ilimler ile ilgilenmedikleri sürece, dini anlamayacak ve yoldan sapmaya devam edeceklerdir.

 

 

48. mesele: Selefiler ve materyalistler pratikte aynı amaca hizmet ediyorlar

 

 

Vurgulamak istediğim bir mesele de, Said Havva'nın ortaya attığı bir analizidir. (Açıklamalarımı sürekli bu kişilere dayandırıyorum, çünkü onlar benim Vehhabiliği bırakmama vesile olmuştur.) Said Havva, 20'inci yüzyılın başlangıcında Müslümanların iki durum ile karşı karşıya kaldığını söylüyor. Bunlardan ilki, modern medeniyettir. Batı medeniyeti, Müslümanların kültürünü oldukça etkilemiştir. Bu bağlamda, İslam mirasının yıkılması çağrısı ve materyalist laikleşmeye dönüş hareketleri türemiştir. İslam dininin geçmişte kaldığını düşünen bu hareketler, Muhammed'in (s.a.a.) sözlerinin modern çağa uyum sağlamadığını savunmuştur.

 

Aynı çağda Selefilerin de ortaya çıkarak farklı bir dille aynı amaca hizmet ettiğini vurgulayan Said Havva, bu meselenin garipliğine dikkat çekiyor. İslam kültürü müşriklere ait olduğu için bu kültüre ait her ne varsa yakılması gerektiğini savunan Selefiler, Rasulullah'a nispet edilen şu rivayeti kendilerine alet ediyorlar: "En hayırlı döneminiz benim çağımdır. Sonra ise benim çağımı takiben gelen (Tabiinin çağı) hayırlıdır. Sonra onları takiben gelenlerin çağı hayırlıdır." Bu hadise dayanarak tabiiler çağından sonra gelen üçüncü yüzyıldan sonra yazılan tüm İslami eserlerin yakılması gerektiğini söylüyorlar.

 

Bu yüzden insanlar, materyalist laik zihniyetten İslam kültürünü ortadan kaldırmak isteyenler ile İslam kültürünün müşriklerin kültürü olduğu gerekçesiyle yakılması gerektiğini söyleyen iki tehlikeli güruh ile karşı karşıya geldi. Bu güruhlardan ilki olan maddeciler İslam kültürünün çağın gerisinde kaldığını savunurken, ikinci topluluk Selefiler ise Muhammed Abdulvehhab ve İbn Teymiyye dışında üçüncü yüzyıldan sonra yazılan tüm eserlerin yakılması gerektiğini savunarak aynı sonuca hizmet ediyor.

 

 

 

Çeviri: Merve Soydaş

 

 

www.medyasafak.net