Ayetullah Kemal Haydari'den Sekaleyn Hadisi Dersleri (33)

Ayetullah Kemal Haydari'den Sekaleyn Hadisi Dersleri (33)
"Hz. Resûlullah Veda Haccından dönerken Gadir-i Hum denen bir vadide mola verdi… Allah’ın Kitabı ve itretim olan Ehl-i Beyt'im, benden sonra bana nasıl halef olacağınıza bir bakınız. Bu ikisi havuz başında bana varıncaya kadar birbirlerinden asla ayrılmayacaklardır." İmam Tahavî- şöyle diyor: Bu hadis isnad açısından sahihtir.

 

11.03.2011

 

- Rahman Rahim Allah'ın Adıyla, Hamd Allah'a özgüdür. Salât ve selam Allah'ın güvenilir elçisi Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a.), tertemiz Âl'ine, seçkin değerli sahabelerine olsun.

 

Değerli Kevser TV izleyenleri sizleri selamların en güzeliyle selamlıyoruz. Allah'ın selam, rahmet ve bereketi üzerinize olsun. “Utruhetü'l-Mehdeviyye” programının yeni bir bölümünde, “Sened ve delalet açısından Sekaleyn hadisi” konusunun otuz üçüncü kısmında tekrar sizinle birlikteyiz. Sizin adınıza değerli konuğumuz Ayetullah Seyyid Kemal Haydarî Bey'i selamlıyoruz. Hoş geldiniz Seyyid Kemal Haydarî Bey!

 

- Hoş bulduk.

 

- Sunucu: Allah size uzun ömürler versin. Efendim el-Arnavut'un önceki programda bahsi geçen bölümü zayıf saydığını, İmam Ahmed İbn Hanbel'in ise zayıf saymadığını belirttiniz. Acaba İmam Ahmed dışında ilim erbabından söz konusu bölümü zayıf addeden kişi var mıdır?

 

- Bu soruya cevap verebilmek için bu nassı ve bu rivayeti aktaran İmam Ahmed'e başvurmamız gerekmektedir. Onun Sekaleyn hadisine Müsned'inin altı yerinde işaret ettiğini belirttiğimizi değerli izleyiciler hatırlayacaklardır.[1] Bu esasa göre İmam Ahmed bu hadise çeşitli isnadlarla işaret etmiş, en azından altı yerde rivayeti sunmuştur. Şimdi öncelikle İmam Ahmed'in bu hadisi zayıf sayıp saymadığını öğrenmemiz gerekiyor. İkinci olarak da bu hadisin sahih olmadığını söyleyen ilim ehlinin kimler olduğunu öğrenmek için ilim erbabının açıklamalarına müracaat etmemiz lazım.

 

Öncelikle şunu dile getirmek istiyorum. Bu akşamki programımızın bir bölümü uzmanlık ve ilmî dakiklik gerektirmektedir.

 

Geliniz İmam Ahmed b. Hanbel'in Müsned'iyle ilgili kullanmış olduğunu ifadelerine bir bakalım. Acaba o eserinde sahih ve zayıf rivayetlerin birlikte bulunduğunu söylüyor mu? Yoksa farklı şeyleri mi dile getiriyor?

 

Bakınız Muhammed Nasırüddin Albanî ez-Zebbü'l-Ahmed An Müsnedi'l-İmam Ahmed adlı eserinde ne diyor: “Hanbel İbn İshak der ki, amcam; Salih, Abdullah (İmam Ahmed'in oğlu) ve benim için hadisler derleyip toparladı. Bize ve başkalarına Müsned'i okudu. Bize ‘Ben bu kitabı 750.000 hadis arasından seçip tasnif ettim. Müslümanlar Hz. Resûlullah'ın (s.a.a.) bir hadisi hakkında ihtilafa düşerlerse Müsned'e müracaat etsinler. Eğer Müsned'de geçiyorsa ne âlâ. Aksi takdirde kanıt değildir' dedi.”[2]

 

Dikkat ediniz, İmam Ahmed ne diyor? Bir hadis hakkında ihtilafa düşerseniz kitabımıza müracaat ediniz. Eğer eserimizde hadisi bulabilirseniz o hadis kanıtlılık özelliğine sahiptir, mevcut değilse kanıt değildir ve herhangi bir kıymet-i harbiyesi yoktur. Buna göre şu anda aramızda ihtilaf gerçekleşti. Hadisin bu bölümü Hz. Resûlullah'tan (s.a.a.) sadır olmuş mudur -ki biz böyle inanıyoruz-, yoksa Şeyh İbn Teymiyye ve bağlılarının dediği gibi zayıf mıdır? İbn Hanbel'in Müsned'inde geçiyorsa kanıttır, geçmiyorsa kanıt değildir.

 

Soru; Acaba İmam Ahmed İbn Hanbel gerçekten pasajda geçen ifadeleri kullanmış mı? Şöyle bir itiraz gelebilir: Bu sözler Müsned'de geçmiyor, öyleyse bu sözleri ona kim isnad ediyor?

 

Allame Albanî ise bakınız ne diyor: “Hafız el-Medinî el-Hasais adlı eserde ve İbn Cevzî de Menakıbü'l-İmam Ahmed'de bu sözleri iki kanalla İmam'dan aktarırlar. İmam'ın bu sözü kesindir ve doğrudur.”[3] Yani İmam Ahmed İbn Hanbel, kitabı hakkında bu ifadeleri kullanmıştır. “Eğer Müsned'de geçiyorsa ne âlâ. Aksi takdirde kanıt değildir.” Biz bu ifadelerden Müsned'de geçen bir hadisin hüccet olduğu sonucunu elde ediyoruz.

 

- Sunucu: İmam Ahmed, Müsned'ini tartışmalı konularda başvurulan bir merci konumuna yerleştirmiştir.

 

- Abdullah diyor ki “Babama, sen kitap yazmayı hoş görmediğin halde Müsned'i, niçin kaleme aldın? dedim. O da cevaben, ben onu, insanlar Hz. Resûlullah'ın (s.a.a.) sünnetinde ihtilâf ettikleri zaman müracaat etsinler diye yazdım, dedi.”[4] Yani eserinin kanıt ve dayanak olduğunu söylüyor.

 

İmam Ahmed oğluna şöyle dedi: “Şu Müsned'i iyice kavra. Zira o, insanlar için ilerde imam olacaktır.”[5]

 

Öyleyse İmam Ahmed b. Hanbel bir nassı eserinin sadece bir yerinde değil de farklı bölümlerde ve çeşitli isnad zincirleriyle aktarıyorsa o nass ve rivayet haydi haydi kanıttır ve sahihtir. Ey İbn Teymiyye! İmam Ahmed İbn Hanbel'in rivayetin bu bölümünü zayıf saydığını nasıl söylüyorsun? Nereden çıkardın bunu?

 

Ey İbn Teymiyye ve bağlıları, ilmî emanetteki sorumluluk bilinciniz bu mudur? O, İbn Hanbel'e hadisin zayıf olduğu iddiasında bulunduğunu nispet ediyor. Ancak hadis Müsned'de geçiyor ve İmam Ahmed ise şöyle diyor: “Müslümanlar Hz. Resûlullah'ın (s.a.a.) bir hadisi hakkında ihtilafa düşerlerse Müsned'e müracaat etsinler. Eğer Müsned'de geçiyorsa ne âlâ. Aksi takdirde rivayet kanıt değildir.”

 

Şaşılacak şey doğrusu, İbn Teymiyye'nin kendisi Ahmed b. Hanbel'in bu iddiasını da kabul ediyor! Yani o da Müsned'de varid olan rivayetlerin mürsellik veya başka bir neden yüzünden zayıf sayılamayacağını kabul ediyor. Bunu açıkça da dile getiriyor ve şöyle diyor: “Bir hadis Müsned'de geçiyorsa o rivayet ne zayıf ne de mürseldir. Ne de rivayette mürsellik dışındaki başka bir zayıflık unsuru bulunmaktadır…”[6]

 

Bakınız o ne diyor: “İmam Ahmed meşhur Müsned adlı eseri telif etmiştir. Onun Fezailü's-Sahabe adında meşhur bir eseri daha bulunmaktadır. O, Fezailü's-Sahabe adlı eserinde Müsned'de rivayet etmediği bazı hadisleri nakleder. Bu hadisler zayıflık barındırdığından İmam tarafından Müsned'de nakledilmemiştir. Yani bu rivayetler mürsel olduklarından veya mürsellik dışındaki diğer zayıflık unsurlarını barındırmaları yüzünden Müsned'de rivayet edilmeye elverişli değildir.” [7]

 

Yani İmam Ahmed, Müsned adlı eserinde nakletmediği bazı rivayet ve nassları Fezailü's-Sahabe adlı eserinde nakleder ve bunun gerekçesi de Müsned'de zayıf rivayet bulunmasını istememesidir. Bu durum Müsned rivayetlerinin senetlerinin sahih oluşunun onun tarafından açık bir itirafıdır.

 

Ancak bir şartla, bu nokta ilmî bir özelliğe sahiptir. İlim erbabının, uzmanların, bu tür ricâl meselelerini ve hadis mecmualarını inceleyenlerin dikkatlerini bir noktaya çekmek istiyorum. İşaret edeceğim bu nükteden dolayı da değerli izleyicilerden özür diliyorum.

 

Azizlerim, Müsnedu Ahmed adlı eserdeki bütün rivayetler doğrudan İmam Ahmed İbn Hanbel tarafından nakledilmiş değildir. Eserde İmam Ahmed'in oğlu Abdullah tarafından Müsned'e eklenen bazı rivayetler ve fazlalıklar söz konusudur ve bu fazlalıklar bilinmektedir. Ayrıca kitaba Katı'î'nin Abdullah b. Ahmed'den rivayet ettiği haberler de eklenmiştir. Öyleyse Müsnedu İmam Ahmed İbn Hanbel'de üç türlü rivayet söz konusudur.

 

İlk kısım; İmam Ahmed İbn Hanbel'in doğrudan rivayet ettikleridir ki Müsned olarak bilinen budur.

 

İkinci kısmı oğlu Abdullah'ın ekledikleridir.

 

Üçüncü kısım Katı'î'nin Abdullah'tan naklederek ekledikleridir.

 

Soru budur; acaba bu fazlalıklar da İmam Ahmed'in rivayetleri gibi sahih midir?

 

El-cevap; hayır! Bu eklerin bir kısmı sahihken, bir bölümü de zayıf ve hatta uydurmadır. İşte burada şöyle bir soru akla gelmektedir: Acaba varid olan bu hadis, oğlu veya Katı'î tarafından aktarılan ve Müsned'e eklenen ekler cümlesinden değil mi? Bu ihtimal geçerliyse sizler nasıl oluyor da Müsned'deki bütün rivayetler muteberdir diyebiliyorsunuz?

 

Sunucu: Peki bu rivayetin İmam Ahmed'in rivayetlerinden olduğunu nasıl öğrenebiliriz?

 

- Allah hayrınızı versin, tam isabet. Bakın size İbn Teymiyye'nin ibarelerini okuyayım. O şöyle diyor: “Ayrıca Müsned'e oğlu Abdullah bazı eklemelerde bulunmuştur. İlaveten el-Müsned'e oğlu Abdullah'tan rivayette bulunan Ebu Bekir el-Katı'î de eklemeler yapmıştır. Bu ekler içinde ilim ehlinin ittifakıyla mevzu hadisler vardır.”[8]

 

Öyleyse bu esasa göre Müsned'de İmam Ahmed'den aktarılan rivayetlerde değil de bu eklerin içinde zayıf ve uydurma rivayetler bulunmaktadır diyebiliriz.

 

Burada akla şöyle bir düşünce gelebilir: Belki de Sekaleyn hadisi bu fazlalıklardandır. Yani Müsned'de geçmesine rağmen İmam Ahmed İbn Hanbel'in sahihliğine ilişkin şehadette bulunduğu hadislerin kapsamına girmeyen rivayetlerden olabilir.

 

El-cevap; altı yerde geçen bu Sekaleyn hadisi bizzat İmam Ahmed İbn Hanbel'in işaretiyle Müsned'in asıl metninde yer almaktadır; ne ilk, ne de ikinci kısımdaki eklere dahildir. Bu konudaki delilimiz ise eserin muhakkiki Allame Şuayb el-Arnavut'un dile getirdiği şu ifadelerdir: “Bizler Abdullah İbn İmam Ahmed'in babasından veya babasının şeyhlerinden ve başkalarından rivayet ederek Müsned'e eklediği rivayetler için özel işaretler kullanmak suretiyle bunlara dikkat çektik. Abdullah'ın eklemeleri için siyah daire işaretini, vicade[9] yoluyla bulup rivayet ettikleri için ise beyaz daire işaretini, babasından ve babasının şeyhlerinden veya başkalarından rivayet ettiği hadisler için de küçük daire işaretini kullandık.”[10]

 

Yani bu işaretler, üzerine konuldukları rivayetlerin Müsned'den olmadığını gösteriyor. Buna göre siyah veya beyaz daireler ya da siyah küçük dairelerin bulunduğu rivayetler Müsned'den değildir. Değerli izleyiciler konuyu daha iyi kavrasınlar diye bazı kanıtlar göstereyim. Örneğin 1. cilt, s. 541'deki 518. hadiste küçük daire bulunmaktadır. 519 numaralı hadiste de beyaz daire işareti kullanılmıştır. 542. sayfadaki 520 numaralı hadis için ise siyah daire kullanılmaktadır. Bütün bu işaretler kullanılmıştır.

 

Sunucu: Öyleyse başına bu işaretin konulduğu hadisler eklere dahildir.

 

- Değerli izleyiciler işaret ettiğimiz ve konumuzu teşkil eden Sekaleyn hadisinin geçtiği 11.104. hadisin başında bu işaretlerden hiçbirisi bulunmamaktadır. Öyleyse bu rivayet Müsned'in aslındandır. Azizlerim sadece burada da değil, Sekaleyn hadisinin Müsned'de geçtiği altı yerde de bu işaretlerin hiçbiri bulunmamaktadır. Örneklerle göstereyim ki değerli izleyiciler mutmain olsunlar. Müsned'in 17. cildinin 308. sayfasında 11.211 numaralı maddede Sekaleyn hadisi ilgili bölümü içererek geçmektedir. Hadisin başında söz konusu işaretlerden hiçbiri bulunmamaktadır. Aynı cildin 211. sayfasındaki 11.131 numaralı rivayetin (Ebu Said el-Hudri'den aktarılan Sekaleyn hadisi) başında da söz konusu işaretlerden hiçbiri yoktur. Buna göre “‘Bunlar havuz başında bana varıncaya kadar asla birbirlerinden ayrılmayacaklardır' bölümünü içeren Sekaleyn hadisinin Müsned'in aslından olduğunu ve dolayısıyla İmam Ahmed İbn Hanbel'in şehadetiyle de sahih olduğunu size kim söyledi?” diye itiraz etmek doğru değildir.

 

El-cevap; sadece İmam Ahmed'in kendisi şehadette bulunmuyor. Şeyh İbn Teymiyye de Müsned'de bulunan bir rivayetin mürsel ve zayıf sayılamayacağını kabul etmektedir. Öyleyse ey İbn Teymiyye, bu Müsned adlı eserdeki Sekaleyn hadisi sahih olduğuna göre sen nasıl olur da İmam Ahmed İbn Hanbel'in bu hadisi zayıf saydığını söyleyebilirsin? İzleyicilere bir defa daha şu ifadeyi okuyayım ki hakikatlerle oynamanın anlamını ve ilmî emanet bilincinin hangi düzeyde olduğunu kavrasınlar. “Bu rivayet Ahmed b. Hanbel'den sorulduğunda o bu rivayeti zayıf saymıştır!”

 

- Sunucu: İmam'ın beş veya altı defa doğruluğuna şehadette bulunduğu bir hadisi nasıl zayıf sayarsın?

 

- Altı kez ve hem de altı ayrı isnad zinciriyle. O, Sekaleyn hadisinin kanıtlılığına şehadet etmektedir. Yani Şeyh İbn Teymiyye Müsned'deki rivayetlerin mürsellik ve diğer unsurlar yüzünden zayıf sayılamayacağını söylemektedir.

 

- Sunucu: Kendi aleyhinde şehadette bulunmaktadır.

 

- Demek ki İbn Teymiyye'nin Ahmed b. Hanbel'e nispet ettiği hadisin bu bölümünün zayıf olduğu görüşü doğru değildir. Gelelim onun “İlim ehlinden çeşitli kişiler de bu rivayetin sahih olmadığını söylemişlerdir” sözlerine.

 

Efendim onun belirttiğiniz sözleri acaba gerçeği yansıtıyor mu yansıtmıyor mu? Öyleyse “Şeyhü'l-İslam” İbn Teymiyye'nin iddiasının ilk bölümünün bir kıymete ve geçerliliğe sahip olmadığı anlaşılıyor.  Ben İbn Teymiyye'nin dalavereci, yalancı bir kişiliğe sahip olduğunu söylemek istemiyorum. Zira bu benim üslubum değildir. Ancak şunu açıkça dile getirmek isterim ki o bu sözleriyle cahilce davranmıştır. Eğer bilgin veya araştırmacı bir kimliğe sahip olmuş olsaydı Ahmed İbn Hanbel'in bu hadisi zayıf saymadığını, hatta işaret ettiği şehadeti gereğince sahih kabul ettiğini bilmesi gerekirdi.

 

İbn Teymiyye'nin ikinci iddiasına, “İlim ehlinden çeşitli kişiler de bu rivayetin zayıf olduğunu söylemişlerdir” sözüne gelince; bizler “otorite olarak kabul edilen tahkik erbabı ilim ehliyle” kimleri kastettiğini bilemiyoruz. Ancak bu programda değerli izleyiciler, şu noktaya dikkat çekmek istiyorum: Bu hadisi zayıf sayan bazı ilim erbabı kimselerin gerçekten de mevcut olduğunu varsayalım. Bu durumda bile hadisi zayıf sayanların mukabilinde sıhhatini kabul edenlerin isimlerini de belirtmesi gerekirdi.

 

- Sunucu: İlim ehlinden çeşitli kişiler de bu rivayetin sahih olduğunu söylemiştir.

 

- Ağzınıza sağlık. Bu hadisi zayıf sayanlardan çok daha fazlası rivayeti sahih saymıştır. Varsayalım ki bir kişi “Falanca şahıs bu rivayet için uydurmadır diyor” demiş olsun. Önceki programda on, yirmi veya daha fazla kişilik bir grup karşısında bir veya iki kişinin ne derece kıymet-i harbiyesinin bulunduğunu ele alıp incelemiştik. “O ikisi havuz başında bana varıncaya kadar asla birbirlerinden ayrılmayacaklardır” bölümünü de içeren bu metni sahih sayan bir grup bilgine karşı birkaç kişinin itirazının değeri ne kadardır?

 

Ben vakit elverdiği ölçüde bu konuyu detaylı bir şekilde ele almak istiyorum. Azizlerim hadisin bu bölümü Sekaleyn hadisinin özünü, rüknünü ve içerik açısından zirvesini oluşturuyor. Sizler de biliyorsunuz ki İbn Teymiyye bu bölümü devre dışı bırakmaya çalışmıştır. O, bu bölümün sahihliğinin belli olması halinde Ehl-i Beyt Medresesinin inançlarının dayanaklarının, heva ve hevesinden konuşmayan, konuşması sadece vahiy olan Zat'ın ağzından geçerlilik kazanacağını biliyor.

 

İlk kaynağımız İmam Tahavî'nin (h. 321) Şerhü Müşkili'l-Asar adlı eseridir. O, İmamlarla çağdaştır. Bizler biliyoruz ki 329 tarihi İmam Mehdi'nin gaybet-i kübrasının başlangıç tarihidir. Tahavî'nin vefat tarihi olan 321 tarihi ise gaybet-i suğranın içerisindedir. Eserin tahkik, zabt ve hadislerinin tahricini Allame Şuayb el-Arnavut yapmıştır. Bakınız Allame Arnavut ne diyor, İmam Tahavî ne diyor? Arnavut ile Tahavî'nin söyledikleri arasında hiçbir bağ bulunmamaktadır.

 

İmam Tahavî şöyle diyor: Bize Ahmed b. Şuayb (en-Nesaî) rivayet etti… Ebu't-Tufayl'dan, onun da Zeyd b. Erkam'dan rivayet ettiğine göre Zeyd şöyle demiştir: Hz. Resûlullah Veda Haccından dönerken Gadir-i Hum denen bir vadide mola verdi… Allah'ın Kitabı ve itretim olan Ehl-i Beyt'im, benden sonra bana nasıl halef olacağınıza bir bakınız. Bu ikisi havuz başında bana varıncaya kadar birbirlerinden asla ayrılmayacaklardır.'

 

Ebu Cafer -yani İmam Tahavî- şöyle diyor: Bu hadis isnad açısından sahihtir. İsnad zincirinde bulunan ravilerden hiçbiri hakkında menfi bir şey söylenmemiştir.[11]

 

Ben “Şeyh İbn Teymiyye bu konuda niçin İmam Tahavî'yi taklid etmiyor?” demiyorum. Şunu vurgulamak istiyorum. O “İlim ehlinden çeşitli kişiler bu rivayetin zayıf olduğunu söylemiştir” sözüyle sayı itibariyle azımsanamayacak bir grup âlimin rivayeti zayıf kabul ettiğini iddia ediyor. Fakat rivayeti sahih sayanlara gelince sessiz kalıyor. Böylece okuyucunun zihninde sanki rivayetin bu bölümünün sahih olduğunu kabul eden hiç kimse yokmuş gibi bir kanaat oluşuyor. Neyse konuyu uzatmayalım.

 

Sadece büyük tahkik erbabı bilginlerin sözlerini aktarmakla yetineceğim noktasında mutmain olunuz. Yoksa hadisin sahih oluşu görüşünde olan ikinci ve üçüncü derecede bilgin, tahkik erbabı, müfessir, muhaddis ve dil bilgini sayısı ziyadesiyle çoktur. Ancak vaktimizin sınırlı oluşu yüzünden sadece büyük ulemanın sözlerini aktarmakla yetineceğim.

 

İkinci kaynak İbn Kesir'in (h. 747) el-Bidayetü ve'n-Nihaye adlı eseridir. O, Zeyd İbn Erkam'dan şöyle rivayet eder: “Hz. Resûlullah Veda Haccından dönerken… Hutbesinde bize şöyle dedi: ‘Zannederim ki yakında ben Rabbimin huzuruna davet edileceğim. Ben de bu davete icabet edeceğim. Ben size biri diğerinden daha büyük olan iki ağır emanet bıraktım.  Allah'ın Kitabı ve itretim olan Ehl-i Beyt'im. Benden sonra bana nasıl halef olacağınıza bir bakınız. Bu ikisi havuz başında bana varıncaya kadar birbirlerinden asla ayrılmayacaklardır.' Şeyhimiz Ebu Abdullah ez-Zehebî ise ‘Bu hadis sahihtir der.”[12]

 

- Sunucu: Zehebî de İbn Kesir de İbn Teymiyye'nin din anlayışına sahiptirler.

 

- Doğrudur. Hatta dipnotta et-Türkî rivayetin geçtiği diğer kaynakları zikrederken el-Hakim'in el-Müstedrek'ini de söyler. Ancak “Ebu Hakim en-Nişaburî'nin el-Müstedrek'te Şiî eğilimleri vardır” denilmesin diye hadisi ondan nakletmedim. Et-Türkî dipnotta şöyle der: “Bu hadisi Hakim en-Nişaburî falanca kanaldan rivayet etmiş ve rivayetin sahih olduğunu söylemiştir. Zehebî de onun bu yargısına muvafakat etmiştir.”[13] Şaşılacak şey doğrusu, zira şu an eldeki mevcut nüshaya müracaat ettiğimizde Zehebî'nin bu onayının metinden atılmış olduğunu görüyoruz.

 

Üçüncü kaynak İbn Kesir'in Tefsirü'l-Kur'ani'l-Azim adlı eseridir. Tabi burada şeyhi İmam Zehebî'den nakletmemektedir. O, Şura suresinin 23 ve 24. ayetlerinin tefsirinde şöyle der: “Sahih bir hadiste belirtildiğine göre; Allah Resûlü (s.a.a.) Gadir-i Hum'daki hutbesinde şöyle buyurmuştur: Sizin aranızda iki ağır emanet bırakıyorum, bunlar Allah'ın Kitabı ve İtretimdir. Bu ikisi havuz başında bana varıncaya kadar birbirlerinden asla ayrılmayacaklardır.” [14]

 

Görüldüğü gibi İbn Kesir rivayetin sahih olduğunu söylüyor. 

 

Hadisin sahih olduğuna işaret edenlerden bir diğeri de Ruhu'l-Meani'nin müellifi İmam Alusî'dir. O şöyle diyor: “Sen de biliyorsun ki Aranızda halife –başka bir rivayette Sekaleyn olarak geçmektedir- bırakıyorum, uzanan bir ip olan Allah'ın Kitabı ve itretim Ehli Beyt'im. Bu iki şey kıyamet günü havuz başında bana gelinceye kadar asla birbirinden ayrılmayacaklardır' şeklindeki sahih hadis mutahhar olmayan hanımların Sekaleyn'in iki öğesinden birisi olan Ehl-i Beyt'in kapsamına girmemelerini gerektirmektedir.”[15]

 

Allame İmam Alusî'nin de dediği gibi hadis sahihtir. Yani o, hadisin ilgili bölümünün sahih olduğu görüşündedir. Ancak Alusî'nin işaret ettiği nükteye ne başka bir yerde rastladım, ne de bunu söyleyen başka birini biliyorum. O kısaca şöyle diyor: “Ehl-i Beyt kavramını kullansak dahi bu, Peygamber'in (s.a.a.) hanımlarını kapsamaz.”

 

- Sunucu: Çünkü halife olan sadece "itret"tir (soy).

 

- Tam isabet. Alusî, Peygamber hanımlarının Tathir Ayetinin kapsamına girmediğine inanmaktadır. “… mutahhar olmayan hanımların Sekaleyn'in iki öğesinden birisi olan Ehl-i Beyt'in kapsamına girmemelerini gerektirmektedir.” Şu ifadelere dikkat ediniz! Allame'nin elde ettiği bu nükte son derece incedir. O şöyle diyor: “Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor” (33/el-Ahzab/33) buyruğunun Peygamber hanımlarını kapsadığını kabul etsek dahi Sekaleyn hadisi Peygamber hanımlarını kapsamamaktadır. Bu hayatî bir nüktedir.  

 

O şöyle diyor: “Sıhahlarda geçtiği üzere kişinin itreti ehl-i beytidir ve en yakın topluluğudur. Hadiste geçen Ehl-i Beyt'im sözcüğü açıktır ki ya itretin ‘beyanıdır' veya ‘bedelün minhu'dur. Yani ‘bedelün küll min küll'dür.”[16] Her halükarda anlam aynıdır. Peygamber hanımları ne ilkinin, ne de ikincisinin kapsamına girmektedir. Yani itretin de, Ehl-i Beyt'in de kapsamına dahil değildirler.

 

Hadisin sahih olduğuna işaret edenlerden biri de el-Camiü's-Sağîr'in müellifi Hafız Suyutî'dir (h. 911).

 

Hz. Resûlullah (s.a.a.) şöyle buyurmaktadır: “Bu ikisi havuzun başında bana kavuşuncaya kadar asla birbirlerinden ayrılmayacaklardır.” Suyutî hadisin sonuna sahihliği ifade eden ‘S' ve ‘H' simgelerini koyar. Kitabın muhakkiki olan Hamdi ed-Damredaş Muhammed de “Hadis sahihtir” demektedir.[17]

 

Hadisin muteber olduğuna işaret edenlerden bir başkası da es-Savaiku'l-Muhrika'nın müellifi İbn Hacer el-Heytemî'dir. O şöyle diyor: “Sahih rivayette Hz. Resûlullah  (s.a.a.) şöyle buyurmaktadır: ‘Bu ikisi havuzun başında bana kavuşuncaya kadar asla birbirlerinden ayrılmayacaklardır. Rabbimden ben sizlerin onlara uymakla sapmamanızı diledim. Öyle ise önlerine geçmeyin ki, helak olmayasınız.'”[18]

 

Hadisin sahih olduğunu kabul edenlerden bir diğeri de Sahihu Süneni't-Tirmizî'nin müellifi Allame Albanî'dir: “Hz. Resûlullah  (s.a.a.) şöyle buyurdular: Ben size bir şey bırakacağım ki buna sarıldığınızda benden sonra asla sapıklığa düşmezsiniz… Bu iki şey kıyamet günü havuz başında bana gelinceye kadar asla birbirinden ayrılmayacaklardır. Bu iki şey hakkında bana nasıl uyacağınıza dikkat ediniz.”

 

Allame Albanî der ki; bu rivayet sahihtir.[19]

 

Yine Albanî Sahihü'l-Cami's-Sağîr adlı eserinde bu rivayetin sahih olduğunu belirtir ve şöyle der: “Bu iki şey kıyamet günü havuz başında bana gelinceye kadar asla birbirinden ayrılmayacaklardır” rivayeti sahihtir.[20]

 

Hadisin sahihliğini dile getirenler sadece müfessirler ve hadis mecmualarının müellifleri değildir. Bu durum lugat bilginleri için de geçerlidir. Sadece tek bir kaynağa değineceğim, zira vaktimiz az, İbn Manzur'un Lisanü'l-Arab adlı eserine. O şöyle der: “Rivayet ‘Benden sonra size iki ağır emanet bırakacağım: Allah'ın Kitabı ve İtretim. Bu iki şey kıyamet günü havuz başında bana gelinceye kadar asla birbirinden ayrılmayacaklardır' şeklindedir.

 

Muhammed İbn İshak şöyle der: Bu hadis sahihtir.”[21]

 

- Sunucu: İbn Manzur da sahih olduğunu söyler.

 

- Zayıf olduğunu söyleyebilecek hiç kimse yoktur. Bir sonraki konuya geçiş yapmadan önce aziz izleyicilerin sorularına cevap vereceğim. Müfessir, muhaddis ve lugat bilginlerinin onlarca kaynağı rivayetin sahih olduğunu söylerken “İmam Ahmed ve ilim ehlinin rivayetin zayıf olduğu görüşünde olduklarını” iddia etmek ilmî sorumlulukla ve insafla ne derece bağdaşır? Şeyh İbn Teymiyye'nin kullandığı üslup öyle ki okuyucunun zihninde rivayetin zayıflığı ve sahih hiçbir isnad zincirine sahip olmayışının kesin kabullerden olduğu düşüncesi oluşmaktadır. Şuayb el-Arnavut da bu metodu kullanır. Hadisin söz konusu bölümünü kim zayıf sayıyor ki? Bizler rivayetin sahih olduğunu kabul eden Tahavî, İbn Kesir, İmam Zehebî, Allame Alusî ve Allame Albanî gibi önde gelen ulemanın en az on beşinden kaynak gösterdik.

 

Acaba tüm bunların İbn Teymiyye nazarında kıymeti yok mu? O Ümeyyeoğullarını savunacak bir şey bulmaya görsün, hemen sımsıkı sarılır ona. Ehl-i Beyt'in makamlarıyla ilgili konulara gelince ise bu yüce faziletleri onlardan olumsuzlamak ve reddetmek için uğraşır. Bu makam Ehl-i Beyt İmamları veya İtret-i Tahire'nin en önemli makamlarındandır.

 

- Irak'tan Muhammed Mehdi kardeş hatta, buyrun.

 

- Selamun aleyküm. Konuyla ilgili olarak dikkat edilmesi gereken iki hakikat ve bir soru söz konusu. İlk nükte; Alusî'nin tefsirinde işaret ettiği noktanın dışında diğer bir nükte daha bulunmaktadır: Bu hadiste Peygamber hanımlarının Kur'an'dan ayrılması gerektiği nüktesi… Bu ayrılma günah yönünden değil, Hz. Peygamber'in hanımlarının günümüze kadar Kur'an ile birlikte bulunmamalarından kaynaklıdır.

 

İkinci nükte, İbn Kesir'in tefsirinde seçtiği hadiste geçen ‘len' edatı değil, ‘lem'dir. Acaba bu tercihte bir nükte söz konusu mudur?

 

- Bu konu ilerde gelecektir.

 

- Muhammed Mehdi: Son olarak efendim, İbn Teymiyye'nin hadis sahasında müçtehid olduğu söylenir. Acaba müçtehidin bir kural bağlamında hadisleri sahih veya zayıf sayma hakkı söz konusu değil midir?

 

- Peygamber hanımlarının devamlılığının olmayışı onun hadisten istifadesidir… Allah mükâfatını versin. (?) (Seyyid'in kastını anlayamadık; ed.)

 

- Sunucu: Katar'dan Halid kardeş hatta, buyrun.

 

- Selamun aleyküm, hayırlı akşamlar. Müsadenizle değinmem gereken bir nokta var.

 

Seyyid Kemal Haydarî, İbn Teymiyye'nin bazı hadisler hakkında ‘sahih' veya ‘zayıftır' değerlendirmelerinde bulunduğunu söylüyor. Sonrasında da ilim ehli de bu hadisler hakkında şöyle şöyle diyor diye devam ediyor. Aynı durum el-Kâfi için de söz konusudur. Şii bilginler de el-Kâfi'deki hadisler hakkında ihtilafa düşmektedirler. Bir hadis hakkında bir Şii bilgin sahihtir derken başka birisi bunun aksini söylüyor. Bu ictihadî bir konu olduğundan Kemal Haydarî'nin İbn Teymiyye hakkındaki eleştirisi yerinde değildir. Yani İbn Teymiyye içtihadî bir konuda görüşünü ortaya koyuyor.

 

İkinci olarak Seyyid Kemal, Şeyh Albanî ve Şeyh Alusî'nin İbn Teymiyye nazarında kıymetinin olmadığını söylüyor. Belirtilen iki kişi İbn Teymiyye'den çok sonraları yaşamıştır.

 

Son olarak; Şia ile Ehl-i Sünnet arasında görüş ayrılığının bulunmadığı şeklindeki düşüncesi de cevaplandırılmalıdır. Seyyid, Şia ile Vehhabiler arasında görüş ayrılığının olduğu düşüncesini vermeye çalışıyor. Size bir sorum var: Sizler Ebu Bekir, Ömer ve Osman'ın cennete gireceğine inanıyorsanız sizinle uyuşuruz…

 

- Sunucu: Onların İbn Teymiyye'den sonra yaşadıkları doğrudur. Ancak Seyyid hadisin mütekaddimun ve müteahhirun dönem bilginleri arasında sahihliğinin meşhur olduğunu dile getirmek istedi. Vermek istediğiniz mesajı anladık. Ancak bizler görüş ayrılığı ve sahabe konusunu ele alıyor değiliz şu an.

 

- Seyyid Haydarî: Katar'dan programa bağlanan kardeşin yönelttiği soruyu cevaplandıralım. O, İbn Teymiyye'nin görüşleri nakletme derdinde olmadığını söylemeye çalışıyor.

 

Öncelikle ibarenin zahiri şunu gösteriyor: İbn Teymiyye bu anlamın ve rivayetin sabit olmadığını söylemek istiyor. Yoksa kendisi görüşleri nakletmeyi amaçlamıyor. Kullandığı ibare rivayetin sahih olmadığı düşüncesini vermeyi amaçlıyor. Eğer İbn Teymiyye'nin amacı bu nassın sahih olmadığını açıklamak ise rivayete, isnada, isnaddaki ricâl tabakasına işaret ederek gerekli açıklamayı yapmalıdır.

 

İkinci olarak; Katar'dan programa bağlanan kardeş “Sizin eserlerinizde de öyle hadisler var ki bilginlerinizin bir bölümü aynı hadis hakkında zayıftır yargısını verirken başkası sahih hükmünü vermektedir” sözleriyle “Sizde de aynı durum söz konusudur” demeye çalışıyor. Konu İbn Teymiyye'nin nispeti konusudur, ictihad edişi değil. En azından İbn Teymiyye'nin ikinci iddiasının ve nispetinin yalan ve yanlış olduğu anlaşılıyor. Konu ictihadî ise ve kendi ictihadı hadisin zayıf olduğu yönündeyse “Benim görüşüm şudur ve şundan dolayı” demeliydi.

 

- Sunucu: “Niçin Şia ile Vehhabiler arasında görüş ayrılığı varmış gibi bir düşünce oluşturuyorsunuz?” sorusuna geçelim.

 

- Defalarca söyledik. Ehl-i Beyt Medresesinin dayanakları Ehl-i Sünnet'in dayandığı ilkelerden farklıdır. Benim siz İbn Teymiyye bağlılarıyla iki noktada sorunum var: Niçin İbn Teymiyye Ehl-i Sünnet'ten olmadığı halde Ehl-i Sünnet'ten olduğu düşüncesini yaymaya çalışıyorsunuz? Onun Ehl-i Sünnet'ten farklı bir mezhebi var. Cesur olunuz, insanlardan korkmayınız ve hakikati gizlemeyiniz. Sizler İbn Teymiyye'nin  Ehl-i Sünnet'i temsil ettiğini söylüyorsunuz.

 

İkinci konu; bizler her ne kadar Ehl-i Sünnet ile bazı konularda görüş ayrılığı içindeysek de Ehl-i Sünnet ile birlikteyiz.

 

Tahavî, rivayeti naklediyor, sahih olduğunu söylüyor ancak hadisin içeriğini anlayamıyor.

 

Bizler de bazen hadisin içeriğini anlayamıyoruz. Ancak o rivayeti inkâr etmiyor. Bizim sıkıntımız Emevîci din anlayışının temsilcisi İbn Teymiyye iledir. O, Ehl-i Beyt'in faziletini, makamını anlatan her şeyi zayıf göstermeye çalışıyor. Önümüzde Alusî var. Kimse Alusî'nin Şii olduğunu söylemiyor. Bakın o hadisi naklediyor ve içeriğini de açıklıyor.

 

Bizim sizlerle iki noktanın açıklığa kavuşturulmasında problemimiz var: İlki; İbn Teymiyye ve Vehhabilik Ehl-i Sünnetten değildir.

 

İkincisi; bizimle Ehl-i Sünnet arasında müşterek bazı noktalar var. Ancak bizimle İbn Teymiyye'nin tesis ettiği Ümeyyeci din anlayışı arasında ortaklık bulunmamaktadır.

 

- Ayetullah Seyyid Kemal Haydarî Bey'e teşekkürlerimizi sunuyoruz. Sizlere de teşekkür ediyoruz değerli izleyiciler. Bir sonraki programda görüşmek üzere hoşçakalın. Es-selamu aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtuh.    

 

 

 

 



[1] Müsned, c. 17, s. 170, 211, 308; c. 18, s. 114; c. 35, s. 456 ve 512

[2] Muhammed Nasırüddin Albanî, ez-Zebbü'l-Ahmed An Müsnedi'l-İmam Ahmed, s. 12, Darü's-Sıddiyk,

[3] Age, agy.

[4] Bkz. İmam Şemsüddin ez-Zehebî, Siyer-ü Alami'n-Nübela, c. 11, s. 329

[5] ez-Zebbü'l-Ahmed, s. 13

[6] İbn Teymiyye, Minhacü's-Sünne, c. 4, s. 303

[7] Age, agy.

[8] Age, agy.

[9] Hadis usulünde bir muhaddisin herhangi bir musannif veya ravinin el yazısı ile yazılmış kitabını veya bazı hadislerini ele geçirmesine denir. (çev.)

[10] Müsned, c. 1, s. 147

[11] Ebu Cafer Ahmed İbn Muhammed İbn Selame et-Tahavî, Şerh-ü Müşkili'l-Asar, c. 5, s. 18, tahkik, tahriç ve talik Allame Şuayb el-Arnavut.  

[12] Hafız İmadüddin Ebu'1-Fida İsmail İbn Ömer İbn Kesir, el-Bidayetü ve'n-Nihaye, c. 7, s. 668, Tahkik Doktor Abdullah İbn Abdülmuhsin et-Türkî, Darü'l-Alemi'l-Kütüb.

[13] Age, agy.

[14] İbn Kesir, Tefsirü'l-Kur'ani'l-Azim, c. 6, s. 548, Tahkik Hikmet İbn Beşir İbn Yasin, Dar-ü İbn Cevzi

[15] Ebu's Sena Şihabuddin Mahmud el Alusî, Ruhu'l Meani fi Tefsiri'l Kur'ani'l Azim ve's-Sebi'l-Mesanî, c. 21, s. 305,  Tahkik Mahir Habuş, Müessetü'r-Risale,1. basım, 1431

[16] Bedelü'l-küll, bedel ile mübdelün minhün aynı olmasından ibarettir. Yani ikisi de aynı zatı göstermekteyse de ikisi de aynı anlama geliyor değildir. Örneğin ‘Caeni Zeydun Ehuke/Bana kardeşin Zeyd geldi' Bedel ve mübdelün min olan Eh/kardeş ile Zeyd sözcükleri aynı şeyi göstermektedir.

Şerif  Radî ise ‘Ben şu ana kadar, bedel-i küll  ile atf-ı beyan arasında bir fark göremedim' der. Nureddin Abdurrahman Cami, el-Fevaidü'd-Dıyaiyye Şerh-u Kafiyeti İbni'l-Hacıb, c. 2, s. 63-4, Tahkik Üsame Taha Rüfai, Darü'l-Kütübi'l-İslamî, İstanbul (çev.)

[17] Hafız Celalüddin es-Suyutî, El-Camiü's-Sağîr, c. 2, s. 544, 2631 no.lu hadis, Tahkik Hamdi Timurtaş Muhammed, Mektebet-ü Nizar Mustafa, Mekke,                                                                 

[18] İbn Hacer el-Heytemî, es-Savaiku'l-Muhrika ala Ehli'r-Rafdi, ve'd-Dalali ve'z-Zandaka, c. 2, s. 635, Tahkik Abdurrahman İbn Abdullah et-Türkî ve Kamil Muhammed el-Harrat,  Müessesetü'r-Risale

[19] Muhammed Nasırüddin Albanî, Sahihü Süneni't-Tirmizî, c. 3, s. 543-4

[20] Muhammed Nasırüddin Albanî, Sahihü'l-Cami's-Sağîr, c. 1, s. 482, Hadis No: 2457 ve 2458

[21] Ebü'l-Fazl İbn Manzur İbn Mükerrem Cemaleddin, Lisanü'l-Arab, c. 9, s. 34

 

 

 

Çev: Cevher Caduk

 

medyasafak.com