ÖZEL: Yenilgici Düşünceye Yanıt (5): İşe yarar bir rasyonel strateji olarak azim, sabır ve direniş

ÖZEL: Yenilgici Düşünceye Yanıt (5): İşe yarar bir rasyonel strateji olarak azim, sabır ve direniş
Dünya Savaşı'nda Alman Blitzkrieg'inin (Yıldırım Savaşı) stratejik bir silah olarak etkinliğini ilk kıranlar Sovyetler olmuştur. Azim ve sebat, Blitzkrieg'lere karşı etkili ve somut bir stratejik savunma olarak İŞE YARADI. Elbette Sovyetler Birliği ayrıca RPG'yi, yani tek bir piyadenin omzunda taşınıp fırlatılabilen hafif tanksavar roketatarını geliştirmişti.

 

 

 

Free Arab Voice

 

Birçoğumuz Filistin'in kurtuluşu ya da Siyonizm karşısında direngenlik fikrinin, ellili ve altmışlı yıllardan kalma aşırı ağır siyasi bagajlar olduğuna inanmaya başladık. Artık birçoğumuz bunların slogan, belki de şiir olduğuna ve mevcut siyasi gerçekliğin ortaya koyduğu zor soruları etkili bir şekilde yanıtlamadığına inanıyoruz. Ancak direngenlik, azim ve sabır kavramının dikkatli bir analizi, bunun önümüzdeki yüzyılda da siyasi hedeflerimize ulaşmada etkili, hatta vazgeçilmez bir strateji olabileceğini kanıtlayabilir.

 

Bu sonuç, direşkenliğin (direngenlik, sebatkârlık, kararlılık, azim, sabır; tümü sumûd kelimesinin karşılığı olarak kullanıldı; Medya Şafak) savaşların kazanılmasında oynadığı rolün soğuk, keskin ve objektif bir biçimde ele alınmasından doğmaktadır.

 

Napolyon savaşlarında ve sonrasındaki birkaç on yıl boyunca geleneksel askeri strateji, önce düşman hatlarının top atışlarıyla yoğun bir şekilde bombalanmasını, ardından da koordineli saldırı dalgaları halinde ilerleyerek düşman direnişinin kalan ceplerini tüfek ve süngülerle bitirmeyi gerektiriyordu.

 

Sanayide montaj hattının ortaya çıkması ve pek çok mermi atabilen makineli tüfeklerin icadıyla birlikte, ağır bombardıman sonrasında düşmanın hayatta kalan küçük direniş birimleri, akın akın ilerleyen birlikleri biçebilir hale geldi. Bu da avantajın hücumdan savunmaya geçtiği anlamına geliyordu. Bu nedenle I. Dünya Savaşı bir çıkmazlar savaşıydı. Düşmana bir ders verdiklerini düşünerek saldırıya geçen savunmacılar, kendilerini vahşi makineli tüfek ateşinin kurbanları olarak benzer bir ders alırken buldular.

 

Sivil sanayi daha sermaye yoğun hale geldikçe, Almanlar bu sorunu İkinci Dünya Savaşı'nda savaş alanına tankları sokarak ve Blitzkrieg (Yıldırım Savaşı) kavramını geliştirerek çözmüştü. Blitzkrieg stratejisinde, Napolyon savaşlarındaki gibi yoğun bombardıman, iyi tahkim edilmiş bir savunma hattının (ünlü Magineaux hattı gibi) küçük bir bölümüne yoğunlaştırılıyor, ardından tanklar bu bölümü ezip geçiyordu. Piyade birlikleri daha sonra bu hareketli çelik tahkimatın arkasında, düşman makineli tüfek ateşinden korunarak güvenle yürüyebiliyordu. Bu ilk nüfuz sağlandıktan sonra, savunma hattının diğer kısımlarındaki birlikler kuşatılacaktı ve onların teslim olmak için pazarlık yapmaktan başka çareleri kalmayacaktı. Görünüşte aşılmaz olan savunma hatlarının çökmesi, düşman askerlerinin kaçarak ya da pes ederek hayatlarını korumanın en akıllıca yol olacağı sonucuna varmalarına yol açacaktı.

 

Dünya Savaşı'nda Alman Blitzkrieg'inin stratejik bir silah olarak etkinliğini ilk kıranlar Sovyetler olmuştur. Sovyet hatlarına ilk sızma gerçekleştikten sonra -ki bu kadar büyük kuvvetleri uzun savunma hattının sınırlı bir bölümüne yoğunlaştırdığınızda bu her zaman kolaydır- Sovyet komutanları savunma hattının diğer bölümlerindeki tüm Kızıl Ordu birliklerine -kuşatılmış olsun ya da olmasınlar, sağlam ya da darbe almış, erzaklı ya da erzaksız vaziyette olsunlar- her durumda mevzilerini korumalarını emrediyordu. Diğer yerlerde ne olduğuna bakmaksızın son savaşçıya kadar DİRENİŞ. Teslim olmak, müzakere etmek, hiçbir koşul altında geri çekilmek yok. Sadece hattınızın gerisinde savaşmaya devam edin ki buralar gelecekteki bir karşı saldırı için üs olabilsinler ya da en azından Almanların başka yerlerde boşluklar açarak daha fazla ilerlemesini önleyebilsinler. Stalingrad'daki efsanevi direniş işte bu rasyonel seçimin ürünüydü.

 

Ancak bu strateji o zamanki geleneksel askeri kabul değildi. Bir Blitzkrieg veya kuşatma nedeniyle genel savunma hattınız ve planınız çöktükten sonra savaşmaya devam etmek, dönemin askeri stratejistleri tarafından en iyi ihtimalle duygusal ve ölümcül, inatçı bir kibir tezahürü addediliyordu. Ama Sovyetler buna SEBATKÂRLIK diyordu. Filistinli bir kulağa hoş gelse de bu bir şiir ya da slogan değildir.

 

Azim ve sebat, Blitzkrieg'lere karşı etkili ve somut bir stratejik savunma olarak İŞE YARADI. Elbette Sovyetler Birliği ayrıca RPG'yi, yani tek bir piyadenin omzunda taşınıp fırlatılabilen hafif tanksavar roketatarını geliştirmişti.

 

Aslında bu kararlılık o kadar işe yaradı ki, Almanlar daha sonra Amerikan ve Sovyet birliklerinin saldırısı karşısında aynı yöntemi benimsediler. Burada Alman kararlılığının nasıl aşıldığı ve bu süreçte müttefiklere ödetilen bedel üzerinde durmayacağım. Çünkü sonuçta irade varsa, yol da vardır.

 

Burada ve şimdi bizim için önemli olan, Blitzkrieg'in, uçakların ön saldırılarda modern toplarla birlikte kullanılması farklılığı dışında, bugüne kadar hâlâ birincil "İsrail" saldırı yöntemi olduğunu bilmektir. "İsrail" ordusunun hava koruması altında bir Blitzkrieg ile Fas'a kadar ulaşabileceğine inanıyorum [Köprünün altından çok sular aktı. Siyonist rejim ordusu 2006’daki 33 Gün Savaşı’nda Hizbullah’ın savunduğu Bint Cübeyl köyünü bile aşamadı; Medya Şafak] ancak bu bizim için siyasi ya da askeri bir yenilgi anlamına gelmeyecektir. Tabii ki daha önceki birçok savaşta yaptığımız gibi “İsrail” karşısında rasyonel bir seçim olan kararlılıktan vazgeçmez isek. Bu düşünce tarzının siyasi uygulamalarının sonsuz olduğunu lütfen unutmayın.

 

Ayrıca RPG'nin yapımının çok basit olduğunu da unutmayın. Öyle ki FKÖ yetmişli yıllarda fırlatıcıyı kendisini üretiyordu (roket başlığını değil). Bugün SAM7'ler ve Stinger füzeleri RPG'lerin havadaki eşdeğeridir. Ayrıca 1982 yazındaki Beyrut'un İŞE YARAYAN kararlılığın en iyi örneği olduğunu da unutmayın. SAVAŞMAYA İSTEKLİ OLDUĞUMUZDA, Güney Lübnan'da ya da İntifada sırasında Gazze'de yaptığımız gibi BAŞARMANIN BİR YOLUNU DA BULACAĞIZ.

 

 

Çeviri: Medya Şafak