İran’daki isyanlar nasıl geri tepecek?

İran’daki isyanlar nasıl geri tepecek?
"Ayrıca, her devlet geleneğinde yönetim biçimini değiştirmek basit bir halk iradesi meselesi değildir. Örneğin, Kanada'da monarşiyi ortadan kaldırmak için anayasal ölçüt o kadar yüksek tutulmuştur ki, bazı hukuk uzmanları bu arkaik kurumun kaldırılmasının pratikte imkânsız olduğunu düşünmektedir."

 

 

Khadijah Ali

 

Crescent International

 

 

Batı'nın İran İslam Cumhuriyeti'ndeki şiddet içeren isyanlarla böbürlenmesi sadece bir çaresizlik işareti değil. Bu aynı zamanda, Batı'nın Tahran'a karşı şimdiye dek başarısız kalan politikalarında daha fazla kör nokta yaratacak. Aslında, mevcut şiddet içeren protestolar İran'daki İslami sistemi daha fazla meşrulaştıracak ve güçlendirecektir. Bu, isyancılar tarafından şehit edilen üç güvenlik görevlisinin İsfahan'daki cenazesine yapılan yoğun katılımla açıkça görülmüştür.

 

Durumun neden böyle olduğunu incelemeden önce, Batı propagandasının paketlemeye çalıştığı şeyin aksine, İran'daki her eleştirinin fitne olarak değerlendirilmediğini açıklığa kavuşturalım. Ayrıca İslami İran, diğer birçok devletteki gibi, kamu politikasının iyileştirilmesi için pek çok alana sahiptir. İran'daki İslami sistemin yetkilileri bunu birçok kez açıkça dile getirdiler.

 

Tembel entelektüel anlatılar

 

Pek çok Batılı uzman ve politika yapıcı, İran'daki süreçlere ilişkin anlayışını titiz bilimsel araştırmalar yoluyla değil, gündemdeki manşetler, şüpheli sosyal medya gönderileri ve çoğu yıllar önce İran'ı terk etmiş sürgündeki topluluğun etkili seçkinleri aracılığıyla formüle ediyor. Bu yaklaşım, George Bush ve Tony Blair rejimlerinin Saddam Hüseyin ortadan kalktıktan sonra Irak işgalinin nasıl görüneceğine dair yanlış algılarının başına geldiği gibi, bir yankı odası yaratmakta ve “Çelebileşme” olgusuna yol açmaktadır.

 

Crescent International'ın İran'daki kendi kaynakları, Batı medyasındaki ayaklanmalarla ilgili haberlerin fazlasıyla abartıldığını doğruluyor. İsyancılar kitlesel desteğe sahip değiller. Aslında, kaynaklarımıza göre, İran'daki pek çok sıradan insan, daha fazla kamu güvenliği sağlanması için, hükümetin isyancılara karşı daha katı önlemler almasını talep ediyor.

 

Batı’nın kurgusu, İran karşıtı politikaların sahadaki gerçeklerin realist olmayan değerlendirmelerine dayalı şekilde formüle edildiği sanrılı anlatılar yaratıyor. Örneğin, Batılı şirket medyası, İran'da hükümet yanlısı kitleler yokmuş gibi davranıyor veya onları mitinglere katılmaları için hükümet tarafından yapay olarak baskılanmış kalabalıklar biçiminde görmezden geliyor. Bu dalga, diğer birçok kusurlu politikanın formüle edildiği hatalı bir politika temeline dönüşüyor. Kusurlu politikaların domino etkisi… Bu, güçlü ülkelerden oluşan bir ittifakın 1979'dan beri İran'daki İslami hükümeti devirmekte neden başarısız olduğunu kısmen açıklıyor.

 

Ayrıca Batılı entelektüel gelenek, Batı'nın kendi dini kurumlarıyla yaşadığı olumsuz deneyim yüzünden dinden ayrılmayı “ilerleme” olarak görmektedir. Batılı seçkinler, diğer toplumlarda Tanrı merkezli bir devlet sistemine doğru yönelişin ilerleme olarak kabul edilmesini kavrayamazlar. Bu kibirli tutum, Batılı rejimlerin 1979'da İran'daki fikir savaşını kaybetmesi, İran toplumunun İslami bir yönetim sistemini tercih etmesi ve onu işler kılması gerçeğinden kaynaklanıyor.

 

Entelektüel olarak kusurlu İran anlayışı, İran'ın 1979'da Batılı bir yandaş devlet olarak kaybını telafi etmek için kasıtlı bir emperyalist gündemle birleştiğinde, bugün ülke içinde olup bitenlerin kaba propagandasına yol açıyor.

 

İsyancıları İran'daki İslami hükümetle farklı görüşlere sahip olanlarla birleştirmek, basitçe Batılı bir ters yüz etmedir.

 

Bu, ırkçılık karşıtı ABD protestocularını Capitol Hill'i basan protestocularla özdeşleştirmeye ya da George Floyd'un öldürülmesinin ardından baş gösteren protestoları Amerika'nın iki partili siyasi oligopolünü yerinden edecek bir hareket şeklinde tasvir etmeye benzer.

 

Kanada'daki oldukça büyük kamyoncu protesto hareketini kullanarak Kanada nüfusunu aşı karşıtı veya sağcı olarak tanımlamak doğru olur mu? Kamyoncuların protestolarını dağıtmak için benzeri görülmemiş acil durum yetkilerini yürürlüğe koyduğunda, Justin Trudeau hükümetine polis devleti dediniz mi?

 

Bu tür bir anlatı, klasik “saman adam safsatası” olarak hemen reddedilecektir.

 

Ayrıca, her devlet geleneğinde yönetim biçimini değiştirmek basit bir halk iradesi meselesi değildir. Örneğin, Kanada'da monarşiyi ortadan kaldırmak için anayasal ölçüt o kadar yüksek tutulmuştur ki, bazı hukuk uzmanları bu arkaik kurumun kaldırılmasının pratikte imkânsız olduğunu düşünmektedir.

 

Bu nedenle, her devlet sisteminin kendi kırmızıçizgileri vardır. Devlet egemenliği kavramı, dış güçlerin diğer ülkelerin iç işlerine karışmaması gerektiğini belirtir. Bunlar kendi iç işleridir. Ne yazık ki, Batılı rejimler bu kurallara yalnızca stratejik çıkarları tehlikeye girdiğinde başvururlar.

 

Tarihsel bağlam

 

İran İslam Devrimi'nin tarihine manşetlerin ve çevrimiçi hashtag'lerin ötesinde aşina olan insanlar, İslami İran'ın bölgede kendi sınırları içerisindeki Batı hâkimiyetini deviren tek ülke olmasından bu yana ekonomik, siyasi ve askeri mücadele içinde olduğunu biliyorlar.

 

İran, İslami sistemin bugünden çok daha savunmasız olduğu bir dönemde, 1980'lerde benzer iç karışıklıklar yaşadı. 1980'lerde İran birçok cephede çok daha zayıftı. Son birkaç yıl içinde ise, aleyhinde olanlar bile İslami sistemin ekonomik, siyasi ve jeopolitik pek çok başarısını kabul ettiler. Bu nedenle, "İslami İran ölümün eşiğinde" anlatısı, eski bir hikâyenin modernize edilmiş versiyonundan başka bir şey değildir.

 

Politik kör noktalar

 

Bu nedenle, Batı propagandasını bir kenara bırakalım ve mevcut isyanların ne olduğuna daha geniş bir ölçekte bakalım.

 

İsyancılar siyasi bir akımı veya sosyo-politik bir hareketi temsil etmiyor. En iyi ihtimalle, bırakın yönetişimi, somut bir mücadele programı bile olmayan, katı bir şekilde İslam karşıtı kümelerden oluşan bir gruptan söz ediyoruz. Batı desteğinden yararlanan daha örgütlü İslam karşıtı unsurlar bile kendi aralarında keskin bir şekilde bölünmüş durumdalar. Dolayısıyla, bir kez daha anlıyoruz ki İran'ın sosyo-politik manzarasında sahnedeki tek gerçek siyasi aktör İslami harekettir. Ciddi bir halk kitlesinin desteğine sahiptir, birleşmiştir, çeşitlilik içeren bir seçmen kitlesi vardır ve bir devlet sistemini yönetmenin 40 yılı aşkın deneyimini taşımaktadır. Buna karşı çıkan güçlerin, bırakın küçük bir kırsal belediyeyi nasıl yöneteceklerine, konferanslarda bile birbirleriyle nasıl anlaşacaklarına dair pratik bir planları yoktur.

 

İran'daki bu çaresiz İslam karşıtı kümeler, İslami sisteme karşı şiddete başvurmakla, kaybedecekleri bir savaş başlattılar. Kitle şiddetine başvurarak ahlaki üstünlüğü kaybettiler ve İslami devlet sisteminin sahip olduğu imkânlara yaklaşabilecek hiçbir yeteneğe sahip değiller.

 

İsyancıların yaygın olarak belgelenen şiddet yöntemleri ve bunları destekleyen Batılı siyasi anlatı, NATO rejimlerinin İran'da Suriye tarzı bir mini durum yaratmaya çalıştığını gösteriyor. Varsayım, İslami İran'ın gücünün tükeneceği ve onu Batılı rejimlerin bölgesel yeni sömürgeciliği ve Siyonist rejimle yüzleşmek yerine iç savaşa yoğunlaşmaya zorlayacağı yönündedir.

 

Tahran'ın Irak merkezli Batı destekli Kürt terör gruplarına hızlı tepkisi, bunun yapılan bir başka yanlış hesap olduğunu gösteriyor.

 

Hafızası zayıf olanlara, İslami İran'ın, kendisi de kanlı bir iç istikrarsızlaştırma kampanyası ve Saddam Hüseyin rejiminin Batı destekli tam ölçekli işgali ile karşı karşıya kaldığı 1980'lerde bile, Lübnan Hizbullahı'nın oluşumuna ve Sovyetlere karşı savaşan Afganlara yardım ettiği hatırlatılmalıdır. İran istediği zaman savaşı düşmanlarının sahasına taşıyacaktır ve bu kararı verdiğinde dış güçlerin İran'ın bunu yapmasını engellemek için yapabileceği hiçbir şeyleri yoktur.

 

Görünen o ki, çok kutuplu dünya düzeninin başlamasıyla birlikte Batı'nın küresel hegemonyası sona ererken, NATO rejimleri İran'ı içeride istikrarsızlaştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu, Batı'nın İran dahilindeki stratejilerini, yöntemlerini ve vekillerini ifşa ediyor ve esasen İran'a karşı iç kozlarını ortaya çıkarıyor.

 

İran'ın dış düşmanlarının ülke içinde uzun süreli karışıklıklar çıkarması mümkündür, ancak bunlar, devrim tarihinde çok daha zorlu sınavlar yaşamış olan İslami sistem için stratejik bir tehdit oluşturamaz.

 

Batılı rejimler, çok daha az halk desteğine, sınırlı bir ekonomik ve siyasi güce sahip olan Suriye hükümetini devirmeyi başaramadı. Batı'nın Suriye veya Küba'dakiler gibi çok daha zayıf devletlere karşı başaramadığını İran'da yapacağını varsaymak yanılsamadır. Ayrıca, büyüyen yetenekleri ve Ukrayna'da devam eden savaş ile İran bugün, istikrarsızlığı Batı’nın jeopolitik alanına taşımanın araçlarına sahiptir ve bu sadece Ukrayna'yı değil, işgal altındaki Filistin'i de içeriyor.

 

Batılı rejimlerin 1979'dan beri beceremediği şeyi birkaç yüz isyancının başaracağını düşünenler, yakında çok büyük bir sarsıntıyla uyanacaklar.

 

 

Çeviri: Medya Şafak