Ahmed el-Kâtib’e reddiye (5): Usûlu Kâfî kitabı ve İmamların sayısı ile ilgili rivayetler

Ahmed el-Kâtib’e reddiye (5): Usûlu Kâfî kitabı ve İmamların sayısı ile ilgili rivayetler
Yazarın el-Kâfî’de ve Süleym’in Kitab’ında İmamların on üç kişi olduğunu ifade eden rivayetlerin mevcut olduğu sözüne gelince, inceleme sonucunda bunların ilk nâsihlerin hatalarından kaynaklandığı açığa çıkmıştır. Şia’nın muhakkik âlimleri bunları incelemiş ve rivayetlerdeki hataya işaret etmiştir.

 

 

Seyyid Sâmî el-Bedrî

 

 

Ahmed el-Kâtib şöyle demektedir: “Muhammed b. Hasan el-Askerî’nin varlığı ve gaybeti görüşünün ardından, İmamların sayısını sınırlandırma düşüncesi de ortaya çıkınca İmamiyye Şiası arasında bu sayının on ikiyle mi yoksa on üçle mi sınırlandırılması gerektiği konusunda ihtilaf çıktı. Çünkü bu dönemde ortaya çıkan ve Kuleynî’nin de el-Kâfî’de naklettiği bazı rivayetlerde imamların on üç kişi olduğu ifade edilmektedir.”

 

 

Ben derim ki; Şia’nın muhakkik âlimleri, yazarın işaret ettiği söz konusu rivayetlerin ilk nâsihlerin (kitapların kopyasını yazanlar) kasıtlı olmayan hatalarından kaynaklandığını ispat etmişlerdir. El-Amrî’nin torunu Hibetullâh b. Ahmed hariç Şia’dan hiç kimse böyle bir görüşü dile getirmiş değildir. Hibetullâh da dünyaya tamahından ötürü Cânib b. Ebî Şeybe ez-Zeydî’nin meylini elde etmek için bu sözü söylemiştir.

 

 

Şüphe:

 

Ahmed el-Kâtib şöyle demektedir: Muhammed b. Hasan el-Askerî’nin varlığı ve gaybeti görüşünün ardından, İmamların sayısını sınırlandırma düşüncesi de ortaya çıkınca İmamiyye Şiası arasında bu sayının on ikiyle mi yoksa on üçle mi sınırlandırılması gerektiği konusunda ihtilaf çıktı. Çünkü bu dönemde ortaya çıkan ve Kuleynî’nin de el-Kâfî’de naklettiği bazı rivayetlerde imamların on üç kişi olduğu ifade edilmektedir. [1]

 

Nitekim Süleym b. Kays el-Hilâlî’ye nispet edilmiş olan kitapta da bu rivayetler mevcuttur. Söz konusu rivayetlerin birinde şöyle denmektedir:

 

Hz. Peygamber (s.a.a.) Müminlerin Emiri’ne şöyle buyurmuştur: Sen ve çocuklarından on iki kişi hak imamlarsınız.

 

Ebû Cafer Muhammed b. Osmân el-Amrî’nin (İmam Mehdi’nin dört has naibinden biri) torunu olan ve imâmet konusunda bir kitap yazan kelamcı Hibetullâh b. Ahmed b. Muhammed el-Kâtib’i ‘‘Şüphesiz imamlar on üç kişidir’’ demeye iten sebep de işte budur. Necâşî’nin er-Ricâl’inde de ifade ettiği gibi burada Hibetullah bilinen listeye Zeyd b. Ali’yi de eklemiştir.

 

 

Şüphenin Reddi:

 

Ben derim ki; yazarın sözünde değinilmesi gereken birkaç nokta vardır.

 

İlk nokta:

 

Yazarın “İmamiyye Şiası kendi aralarında bu sayının on ikiyle mi yoksa on üçle mi sınırlandırılması gerektiği konusunda ihtilaf etmiştir” sözü batıl bir iddiadır.

 

Çünkü Şiî kaynaklar ışığında meseleye bakıldığında el-Amrî’nin torunu Hibetullâh b. Ahmed hariç Şia’dan hiç kimse İmamların on üç kişi olduğunu söylememiştir. Necâşî bu şahıs hakkında şöyle der:

 

O, Ebu’l-Hüseyin b. Ebî Şeybe el-Alevî ez-Zeydî’nin meclisinde hazır bulunurdu. Kelamcı olduğu için onun için bir kitap yazmış ve burada İmamların Zeyd b. Ali b. Hüseyin ile birlikte on üç kişi olduklarını söylemişti. Süleym b. Kays el-Hilâlî’nin kitâbında geçen “İmamlar, Müminlerin emirinin soyundan on iki kişidir” hadisini de kanıt olarak kullanıyordu.

 

Nitekim el-Amrî’nin bu torunu hakkında et-Tüsterî (r.a.) şöyle der:

 

Öyle görünüyor ki bu adam vera sahibi olmayan bir İmamî’ydi. Cânib b. Ebî Şeybe ez-Zeydî’nin kendisine meyletmesini sağlamak için Zeyd’i de İmamlar (a.s.) arasına katmak istedi. Yoksa bunu Zeydî olduğundan yapmış değildi. Hem nasıl Zeydî olabilir ki? Çünkü Zeydî biri ne İmam Seccâd’ı ne de O’ndan sonra gelenlerin imametini kabul eder. Onlar imamet için kılıçla kıyam etmeyi şart koşarlar.[2]

 

 

İkinci nokta:

 

Yazarın “Çünkü bu dönemde ortaya çıkan bazı rivayetler İmamların on üç kişi olduğunu ifade etmekteydi ki Kuleynî de bunları el-Kâfî’de rivayet etmektedir’’ şeklindeki sözü hakkında da şunu deriz:

 

Kâfî’nin, Hz. Peygamber’den (s.a.a.) sonra İmamların on üç kişi olduğunu ifade eden beş rivayeti bulunmaktadır:

 

 

İlk rivayet:

 

رواها الكليني بسنده عن أبي سعيد العصفري عن عمرو بن ثابت عن أبي الجارود عن أبي جعفر قال: قال رسول الله (صلى الله عليه وآله) "إني واثنا عشر من ولدي وأنت يا علي زر الارض يعني أوتادها وجبالها

 

Kuleynî kendi isnad zinciriyle Ebû Saîd el-Usfurî’den, o Amr b. Sâbit’ten, o Ebu’l-Cârûd’dan, o da Ebû Cafer’den (a.s.) şöyle rivayet etmektedir:

 

Hz. Resûlullah (s.a.a.) ‘‘Ben, benim soyumdan gelen on iki zat ve sen ey Ali, yerin çivileri (evtâd) ve dağlarıyız…’’ buyurdular.[3]

 

 

İkinci rivayet:

 

رواها عن أبي سعيد العصفري أيضا مرفوعا عن أبي جعفر (عليه السلام) قال: قال رسول الله (صلى الله عليه وآله) "من ولدي اثنا عشر نقباء نجباء محدَّثون مفهَّمون آخرهم القائم بالحق يملاها عدلاً كما ملئت جورا".”

 

Yine Kuleynî Ebû Saîd el-Usfurî’den, o da merfu olarak Ebû Cafer el-Bâkır’dan şöyle rivayet etmektedir:

 

Hz. Resûlullah (s.a.a.) ‘‘Benim soyumdan on iki nakîb (büyük, başkan), necip (soylu), muhaddes ve mufehhem (derin kavrayışlı) gelecektir. Bunların sonuncusu hak ile Kâim’dir. Daha önce zulümle dolu olan yeryüzünü adaletle dolduracaktır’’ buyurdu.[4]

 

Ebû Saîd el-Usfurî’nin ismi Abbâd’dır. Şeyh Tûsî’nin el-Fihrist’te ve en-Necâşî’nin de Ricâl’de belirttiği gibi bir kitabı vardır. Ez-Zerîa’nın müellifinin de belirttiği gibi bu kitabına “Asl” denilir ve günümüze ulaşmıştır (Şia’daki 400 asldan biri, çoğulu: usûl, bkz. https://medyasafak.net/haber/2815/ozel--erken-donem-zeydiliginin-on-iki-imam-hadislerini-kabulu-hakkinda ) Bu eser Şeyh Muhaddis Nûrî’nin eline geçmişti. Şeyh Nûrî bu kitapta (asılda) 19 hadis olduğunu yazar. Kitabın bir nüshası Tahran Üniversitesi’nin Merkez Kütüphanesi’nde Usûlu Erbaa Mie (Dört Yüz Asıl) ismiyle anılan eserler kapsamında yer almaktadır. Bu nüshada ilk rivayetin lafzı aşağıdaki şekildedir:

 

Hz. Resûlullah (s.a.a.) şöyle buyurmaktadır: ‘‘إني وأحد عشر من ولدي وأنت يا علي زر الارض / Ben, benim soyumdan gelen on bir zat ve sen ey Ali, yerin çivileri…’’

 

İkinci rivayetin lafzı ise aşağıdaki şekildedir:

 

‘‘قال رسول الله (صلى الله عليه وآله) "من ولدي أحد عشر نقباء نجباء محدثون مفهمون آخرهم القائم بالحق / Hz. Resûlullah (s.a.a.) ‘‘Benim soyumdan on bir nakîb (başkan), necip (soylu), muhaddes ve mufehhem gelecektir. Bunların sonuncusu Hak ile kâimdir. Daha önce zulümle dolu olan yeryüzünü adaletle dolduracaktır” buyurdu.

 

Bütün bu açıklamalar ışığında şunu söyleyebiliriz: el-Kâfî’nin rivayetinde geçen mevcut lafızlarda nâsihlerden kaynaklı bir hata söz konusudur.

 

 

Üçüncü rivayet:

 

عن أبي الجارود عن أبي جعفر (عليه السلام) عن جابر بن عبد الله الانصاري قال: "دخلت على فاطمة (عليها السلام) وبين يديها لوح فيه أسماء الاوصياء من ولدها فعددت اثني عشر آخرهم القائم

 

“Ebû’l-Cârûd, Ebû Cafer el-Bâkır’dan (a.s.), o da Câbir b. Abdullah el-Ensârî’den şöyle rivayet etmiştir: Bir gün Hz. Fâtıma’nın (a.s.) evine gittiğimde, elinde bir levha olduğunu gördüm. Bu levhada O’nun soyundan gelen vasilerin isimleri yazılıydı. On iki isim saydım. En sonuncusu Kâim’di.”[5]

 

Bu hadisi Şeyh Sadûk İkmâlü’d-Din, Uyûnu Ahbâri’r-Rıza ve el-Hisâl adlı eserlerinde farklı sahih isnad zincirleriyle ve el-Kâfî’den farklı senedlerle nakletmiştir. el-Kâfî Câbir’e ulaşan isnadıyla şöyle rivayet etmektedir:

 

دخلت على فاطمة (عليها السلام) وبين يديها لوح فيه أسماء الاوصياء فعددت اثني عشر آخرهم القائم / Bir gün Hz. Fâtıma’nın (a.s.) evine gittiğimde elinde bir levha olduğunu gördüm. Bu levhada vasilerin isimleri yazılıydı. On iki isim saydım. En sonuncusu Kâim’di.” (c. 1, s. 532)

 

Görüldüğü gibi bu rivayet “من ولدها/ O’nun soyundan gelen” lafzını içinde barındırmamaktadır. Öyleyse bu ibare kitabı kopya edenlerin ziyadesi olmalıdır.

 

 

Dördüncü rivayet:

 

Kuleynî kendi isnad zinciriyle Zürâre’den şöyle rivayet etmektedir:

 

سمعت أبا جعفر (عليه السلام) يقول الاثنا عشر إماماً من آل محمد (عليهم السلام) كلهم محدث من ولد رسول الله (صلى الله عليه وآله) ومن ولد علي (عليهم السلام) فرسول الله وعلي هما الوالدان

 

“Ebû Cafer el-Bâkır’ın şöyle buyurduğunu işittim: Hz. Muhammed’in (s.a.a.) Âl’inden olan On İki İmamın hepsi, muhaddes ve Resûlullah’ın ve Ali b. Ebî Tâlib’in (a.s.) soyundandır. Resûlullah ve Ali, onların babalarıdır.”[6]

 

Bu rivayeti Şeyh Müfîd el-İrşâd’da ve Tabersî’de İlâmü’l-Verâ’da rivayet etmektedir. Onların lafızları şöyledir:

 

الاثنا عشر الائمة من آل محمد كلهم محدث علي بن أبي طالب واحد عشر من ولده ورسول الله وعلي هما الوالدان / Hz. Muhammed’in (s.a.a.) Âl’inden On İki İmamın hepsi muhaddestir. Bunlar Ali ve soyundan on bir kişidir. Hz. Resûlullah ve Ali, onların babalarıdır.”[7]

 

Bu açıklamalar ışığında علي بن أبي طالب واحد عشر من ولده /Ali (a.s.) ve soyundan gelen on bir kişi” ibaresinde atıf harfi olan “vav” ve sonrası Kuleynî’nin rivayetinden düşürülmüş, daha sonra da “Resûlullah” sözcüğü ومن ولد علي / Ali’nin soyundan” ibaresine eklenmiştir. Görüldüğü gibi bu da kitabı kopya edenlerin yanılgılarındandır. Bu türden hatalar eserlerde çokça görülmektedir.

 

 

Beşinci rivayet:

 

Kuleynî, Ebû Saîd el-Hudrî’ye varan isnad zinciri ile Yahudîlerin sorularını içeren bir kıssa nakleder. Müminlerin Emiri (a.s.) şöyle buyurur:

 

ان لهذه الامة اثني عشر أمام هدى من ذرية نبيها وهم مني

 

“Bu ümmetin on iki yol gösterici imamı vardır ve bunlar Peygamberin soyundandırlar. Onlar aynı zamanda bendendirler.” [8]

 

Bu haberin içeriğini en-Numânî el-Gaybet’te ve Şeyh Sadûk’da İkmâlü’d-Din’de rivayet etmektedir. Müminlerin Emiri (a.s.) şöyle buyurmaktadır:

 

ان لهذه الامة اثني عشر أمام هدى وهم مني / Bu ümmetin on iki yol gösterici imamı vardır ve bunlar bendendirler. Burada “من ذرية نبيها / Peygamberlerin soyundandırlar” ziyadesi yoktur.[9] Çünkü bu da nâsihlerin hadise eklemelerindendir.

 

Allâme Murtaza Askerî şöyle der:

 

Gördüğümüz gibi Ehl-i Beyt Okulunun hadis mecmualarının sened zincirleri Allah Resûlüne (s.a.a.) kadar uzandığı halde bu ekolün fakihleri, bazı hadis kitaplarını sahih olarak adlandıran Hulefa Ekolünün aksine, hadis mecmualarının hiçbirine sahih dememiş, böyle bir adlandırmayla akıllara pranga vurmamış ve hiçbir asırda ilmî araştırma ve tartışma kapısını kapamamıştır. Aksine, hadis mecmualarındaki her hadisi “diraye” ilminin kıstaslarıyla değerlendirmiş ve bu değerlendirmenin sonucuna teslim olmuşlardır. Çünkü onlar, bu hadisleri rivayet edenlerin masum olmayan herkesin düştüğü yanılma ve unutkanlıktan korunmuş olmadığını bilmektedirler. Nitekim Ehl-i Beyt Mezhebinin en meşhur kitabı olan el-Kâfi'nin Hüccet Kitabının ‘‘On iki İmam Hakkında Gelenler’’ bâbında; 7, 9, 14, 17 ve 18. hadislerde birtakım yanlışlıklar vuku bulmuştur.[10]

 

Daha sonra da bizim özet olarak sunduğumuz hususları detaylı bir şekilde ele alır.

 

 

Üçüncü nokta:

 

Yazar şöyle diyor:

 

Bu dönemde ortaya çıkmış olan ve Süleym b. Kays el-Hilâlî’ye nispet edilen kitapta da bu rivayetler mevcuttur. Söz konusu rivayetlerin birinde şöyle geçmektedir:

 

Hz. Peygamber (s.a.a.) Müminlerin Emiri’ne ‘‘Sen ve çocuklarından on iki kişi hak imamlarsınız’’ buyurmaktadır.

 

Buna şöyle cevap veririz:

 

İbnü’l-Gadâirî Kitâbu Süleym b. Kays’ta böyle bir rivayetin bulunuşunu kitabın uydurulmuş olma alametlerinden biri saymaktadır. Allâme Tüsterî buna “Bu tür durumlar, râvîlerin rivayeti kötü bir şekilde ifade etmeleri kapsamına girmektedir. Yoksa benzer bir durum el-Kâfî’de de mevcuttur” diyerek cevap verir. Daha sonra da yukarıda incelediğimiz beş rivayeti arz eder.

 

Rivayet ister Kâfî’de ister Süleym’in Kitâb’ında geçsin fark eden bir şey yoktur. Durumun, râvîlerin hadisi yanlış aktarmalarından veya nâsihlerin hatalarından kaynaklandığını doğrulayan hususlardan biri de Süleym b. Kays’ın kitabının İmamların isimleri hakkında açık nas içermesinin yanı sıra İmamların on iki kişi olduğu inancını beyan etmek için yazılmış olmasıdır.

 

Aynı durum Kuleynî ve kitabı el-Kâfî için de geçerlidir. İmamların (a.s.) on iki kişi olduğunu ispat etmek arzusunda olan ve bu adla bir bâb açan şahsın, söz konusu bâbın altına İmamların sayısının on üç olduğunu belirten beş rivayet koyması hiç makul müdür?

 

 

Özet:

 

Bu bölümdeki incelemelerle şu husus vuzuha kavuşmuş oluyor:

 

Amrî’nin torunu Hibetullâh hariç Şia’dan hiç kimse on üç imamın mevcut olduğunu söylemiş değildir. Hibetullâh da İbn Ebî Şeybe ez-Zeydî’den alacağı dünyalığa tamahı yüzünden Zeyd b. Ali’yi İmamlar (a.s.) arasına katarak on üç kişi olduklarını söylemiştir.

 

Yazarın el-Kâ’de ve Süleym’in Kitab’ında İmamların on üç kişi olduğunu ifade eden rivayetlerin mevcut olduğu sözüne gelince, inceleme sonucunda bunların ilk nâsihlerin hatalarından kaynaklandığı açığa çıkmıştır. Şia’nın muhakkik âlimleri bunları incelemiş ve yapılan hataya işaret etmiştir. Yazara düşen bu araştırmacı muhakkiklerin incelemelerine işaret etmesi ve kendi lehine delili varsa bunları sunarak bu cevapların yanlışlığını ortaya koymasıydı.

 

 

Çeviri: Cevher Caduk

 

 

Medya Şafak    

 

 

 


[1] el-Kâfî, c. 1, s. 534.

[2] Kâmusu’r-Ricâl, c. 9, s. 300.

[3] el-Kâfî, c. 1, s. 534, ‘‘Bâbun ma cae fi’l-isna aşere ve’n-nassi aleyhim’’, Hadis No: 17.

[4] A.g.e., c. 1, s. 534, a.g.y., Hadis No: 18.

[5] A.g.e., c. 1, s. 532, a.g.y., Hadis No: 9.

[6] A.g.e., c. 1, s. 533, a.g.b., Hadis No: 14.

[7] Şeyh Müfîd Ebû Abdullah Muhammed b. Muhammed b. en-Numân el-Akberî el-Bağdâdî (ö. h. 413), el-İrşâd, c. 2, s. 347, Tahkik: Müessesetü Ali’l-Beyt, 2. Baskı, 1414-Beyrut.

[8] el-Kâfî, c. 1, s. 532, a.g.y., Hadis No: 8.

[9] Biz bu beş rivayeti incelerken Allâme Tusterî’nin Kâmûsu’r-Ricâl’inden (c. 4, s. 452-453) ve Allâme Murtaza Askerî’nin Meâlimü’l-Medreseteyn (c. 3, s. 329-333) adlı eserlerinden yararlandık.

[10] Allâme Murtaza Askerî, Meâlimü’l-Medreseteyn, c. 3, s. 261, Müessesetü’n-Numan, 1990-Beyrut.