Ahmed el-Kâtib'e reddiye (3): Şeyh Sadûk ve On İki İmam inancı

Ahmed el-Kâtib'e reddiye (3): Şeyh Sadûk ve On İki İmam inancı
Ahmed el-Kâtib’in Şia’da Siyasal Düşüncenin Gelişimi - Şûrâdan Velâyet-i Fakîhe (Tatavvuru'l-Fikri's-Siyâsîyyi'ş-Şîî mine'ş-Şûrâ ilâ Velâyeti'l-Fekîh) kitabına karşı Seyyid Sâmî Bedrî tarafından yazılmış reddiyenin (Şübehât ve Rudûd) (Şüpheler ve Yanıtlar) tam çevirisini yayımlamayı sürdürüyoruz.

 

 

Şeyh Sadûk ve On İki İmam inancı

 

 

Seyyid Sâmî el-Bedrî

 

 

 

Ahmed el-Kâtib şöyle diyor:

 

On İki İmam nazariyesi hicrî dördüncü asrın ortalarına kadar İmamî zihinde yer etmiş değildi. Nitekim Şeyh Muhammed b. Ali es-Sadûk, İmamların on iki ile sınırlandırılması konusundaki şüphesini dile getirmiş ve şöyle demiştir:

 

Biz bu konuda On İki İmamı kabul etmek ve On İkinci İmam’ın kendisinden sonra gösterdiği imama inanmak dışında bir şeyle yükümlü değiliz.

 

Ben derim ki; Şeyh Sadûk’un bu sözü yazarın ‘‘hicrî dördüncü asrın yarısına kadar On İki İmam inancı İmamîyye akaidinde yerleşmemişti’’ şeklindeki anlayışına delalet etmemektedir. Çünkü Şeyh Sadûk’un bu düşüncesi On İkinci İmam’ın zuhurundan sonraki döneme yöneliktir, onun bu ifadeleri hicrî dördüncü asra kadarki dönemle ilgili değildir.

 

 

Şüphe:

 

On İki İmam nazariyesi hicrî dördüncü asrın ortalarına kadar İmâmî zihinde yer etmiş değildi. Nitekim Şeyh Muhammed b. Ali es-Sadûk, İmamların, on iki ile sınırlandırılması konusundaki şüphesini dile getirmiş ve şöyle demiştir:

 

“Biz bu konuda On İki İmamı kabul etmek ve On İkinci İmam’ın kendisinden sonra gösterdiği imama inanmak dışında bir şeyle yükümlü değiliz.”[1]

 

 

Şüphenin Reddi:

 

 

İlk olarak:

 

 

Yazarın “On İki İmam nazariyesi hicri dördüncü asrın ortalarına kadar İmâmî zihinde yer etmiş değildi” şeklindeki sözünün hatalı olduğuna dair açıklamalar birinci bölümde geçmişti. Daha detaylı açıklamalar ise yedinci bölümde gelecektir.

 

 

İkinci olarak:

 

 

Şeyh Sadûk’a isnad ettiği kuşku da yerinde değildir, hatta onun adına söylenmiş bir iftiradır, diyebiliriz.

 

Çünkü Şeyh Sadûk’un sözü, Ahmed el-Kâtib’in naklettiği mananın tam aksine delalet etmektedir. Değerli izleyicilere Şeyh Sadûk’un pasajını sunacağız:

 

Zeydiyye şöyle der:

 

Hz. Peygamber’in (s.a.a.) sözünden hareketle İmamların on iki olduğunu söylemek caiz olmaz. Çünkü bu ümmet üzerinde hüccet Kıyamet Günü’ne kadar varlığını devam ettirecektir. Hz. Muhammed’den (s.a.a.) sonraki On İki İmamdan on biri vefat etmiştir. İmamîyye ise yeryüzünün hüccetsiz kalmayacağını iddia etmektedir.

 

Onlara cevaben şöyle diyoruz:

 

İmamların sayısı on ikidir. Onların on ikincisi yeryüzünü adalet ve hak ile dolduracaktır. Ondan sonra biz bu konuda On İki İmamı kabul etmek ve On İkinci İmam’ın kendisinden sonra gösterdiği imama inanmak dışında bir şeyle yükümlü değiliz. Belki de kıyamet kopacak [ve hiç imam olmayacaktır].

 

Zeydiyye’ye şöyle denir: Öyleyse Hz. Resûlullah (s.a.a.) ‘‘İmamlar on ikidir’’ sözüyle yalan mı söylemiştir?

 

Eğer onlar ‘‘Hz. Resûlullah (s.a.a.) bu sözü söylememiştir’’ diyecek olurlarsa kendilerine cevaben şöyle denir:

 

Meşhur ve yaygın olmasına rağmen bu haberi ve İmamîyye tabakasının bu hadisi kabulünü reddetmeyi kendiniz için caiz görüyorsanız, Hz. Resûlullah’ın ‘‘Ben kimin mevlâsı isem [Ali de onun mevlâsıdır!]’’ sözü için ‘‘bu Resûlullah’ın sözü değildir’’ diyenlere neden karşı çıkıyorsunuz ki? [2]

 

Şeyh Sadûk’un “Ondan sonra biz bu konuda On İki İmamı kabul etmek ve On İkinci İmam’ın kendisinden sonra gösterdiği imama inanmak dışında bir şeyle yükümlü değiliz” şeklindeki sözü onun hem -ilki İmam Ali (a.s.) on ikincisi İmam Mehdî (a.s.) olan- On İki Ehl-i Beyt İmamına hem de İmam Mehdî’nin biri 69 yıl süren Gaybet-i Suğra’sına diğeri de süresini ancak Allah-u Teâlâ’nın bildiği Gaybet-i Kübra’ya inandığını teyit etmektedir. Öyle anlaşılıyor ki Şeyh Sadûk’un tereddüdü İmam Mehdî’nin (a.s.) zuhurundan sonraki tablo ile olarak yönetimi kendisinden sonra bir imama verip vermeyeceği ve Kıyamet Günü’ne kadar yönetimin kendisinde mi kalacağı meselesine yöneliktir.

 

Daha sonra kendisi bu soruya şu cevabı vermektedir:

 

On İkinci İmam’ın zuhurundan sonra belirttiği şeyi ikrar etmek ve O’na teslim olmakla yükümlüyüz.

 

Şeyh Sadûk’un İmam Mehdî’nin (a.s.) zuhurundan sonra imametin durumu hakkındaki tereddüdünün nedeni Şeyh Tûsî’nin el-Ğaybet adlı eserinde rivayet ettiği şu haberdir:

 

On İki İmamdan sonra on iki mehdî olacaktır.[3]

 

Bu rivayet haber-i vahid olup zayıf bir isnad zincirine sahiptir. Hatta hadiste uydurma olduğuna dair birtakım emareler de vardır ve bu rivayet Hz. Mehdî’nin ve Hz. İsa’nın (a.s.) zuhur dönemlerinin dünya hayatının son evresi olduğunu belirten rivayetlerle çatışmaktadır.

 

Gerçi İmam Mehdî’nin zuhurundan sonra “on iki mehdî” olduğunu belirten iki rivayet daha mevcuttur.

 

İlki şudur:

 

عن الدقاق، عن الاسدي، عن النخعي عن النوفلي، عن علي بن أبى حمزة، عن ابي بصير قال: قلت للصادق جعفر بن محمد (عليه السلام) يا ابن رسول الله (صلى الله عليه وآله) سمعت من ابيك انه قال يكون بعد القائم اثني عشر مهديا؟ قال: إنما قال: اثنا عشر مهديا ولم يقل اثنا عشر إماما، ولكنهم قوم من شيعتنا يدعون الناس الى موالاتنا ومعرفة حقنا

 

Şeyh Sadûk ed-Dakkâk’tan, o el-Esedî’den, o en-Nehaî’den, o en-Nevfelî’den, o Ali b. Ebî Hamza’dan, o da Ebû Basîr’den şöyle rivayet eder:

 

Ben Cafer b. Muhammed es-Sâdık’a “Ey Allah’ın Resûlü’nün oğlu! Babanızın ‘Kâim’den sonra on iki mehdî olacaktır’ buyurduğunu işittim” deyince İmam şöyle buyurdular:

 

O (babam) ancak “on iki mehdî (hidayet eden)” demiştir, “On İki İmam” dememiştir. Ancak bu on iki mehdî de insanları bizim velayetimize ve hakkımızı tanımaya davet eden Şiîlerimizden bir gruptur.[4]

 

İkinci rivayet şöyledir:

 

الشيخ الطوسي: عن محمد الحميري، عن أبيه، عن محمد بن عبد الحميد ومحمد بن عيسى، عن محمد بن الفضيل، عن أبي حمزة عن أبي عبد الله (عليه السلام) في حديث طويل انه قال: يا أبا حمزة ان منا بعد القائم احد عشر مهديا من ولد الحسين (عليه السلام)”

 

Şeyh Tûsî’nin Muhammed el-Himyerî’den, onun babasından, onun Muhammed b. Abdülhamîd’den ve Muhammed b. İsa’dan, onların Muhammed b. el-Fudayl’dan, onun Ebû Hamza’dan, onun da Ebû Abdullah’tan rivayet ettiği uzun bir hadiste İmam (a.s.) şöyle buyurdular:

 

Ey Ebû Hamza! Kâim’den sonra bizden Hüseyin’in (a.s.) soyundan on bir mehdî vardır.[5]

 

Vesâilü’ş-Şia’nın müellifi Şeyh Hürr el-Amılî, Misbâh’ın müellifinin rivayet ettiği İmam Rıza’nın (a.s.) duasına ek olarak yukarıda geçen iki rivayeti aktarır. Konunun başında sunduğumuz rivayeti de eklemek gerekir.  Böylece toplamda dört rivayet oluyor. Hürr el-Amılî son rivayete “Bu rivayet Ehl-i Sünnet kanallarındandır” notunu düşer. Nihayetinde de bu rivayetlerin tümü hakkında şunları yazar:

 

“On iki mehdî” hadislerinin (Yani Hz. Mehdî’den sonra on iki mehdî olduğu) nadirlikleri, sayı itibariyle az olmaları ve muarızlarının çokluğu yüzünden kesinlik ve yakîn doğurmadıklarında herhangi bir kuşku bulunmamaktadır.[6]

 

“İmamlar on iki şahıstır ve devletleri Kıyamet Günü’ne kadar devam edecektir. On İkincileri vasilerin, imamların, haleflerin ve Kıyamet Gününe kadarki Hüseyin (a.s.) nesli imamların sonuncusudur” şeklindeki hadisler mütevatirdir. On İki İmamdan sonra on iki imam daha geleceğini ikrar etmek şeklinde bir sorumluluğumuz olsaydı kuşkusuz bu iki grubu cemeden mütevatir naslar bize ulaşırdı.[7]

 

 

Özet:

 

Ahmed el-Kâtib, Şeyh Sadûk’un kelamından onun murat etmediği şeyi anlamıştır. Şeyh Sadûk’un basılı hiçbir kitabında, bütün araştırmacıların da görebilecekleri gibi, onun bu hatalı anlayışına yardımcı olabilecek zayıf bir karine bile yoktur. Şeyh Sadûk bu sözleri, ‘‘On İki İmam’’ hadisinin Hz. Peygamber’den sâdır oluşundan kuşku duyan Zeydiye’nin şüphesine itiraz sadedinde söylemiştir. 

 

 

Çeviri: Cevher Caduk

 

 

Medya Şafak

 



[1] İkmâlü’d-Dîn, s. 77.

[2] A.g.e., s. 77-78.

[3] el-Ğaybet, s. 150. ‘‘Bize bir grup Ebû Abdullah el-Hüseyin b. Ali b. Süfyân el-Bazûfrî’den, o Ali b. Sinân el-Mavsılî el-Adl’den, o Ahmed b. Muhammed b. el-Halîl’den, o Cafer b. Ahmed el-Mısrî’den, o amcası Hasan b. Ali’den, o babasından, o da Ebû Abdullah Cafer b. Muhammed’den haber verdi ve dedi ki…’’

[4] İkmâlü’d-Dîn, c. 2, s. 27; Bihârü’l-Envâr, c. 52, s. 145.

[5] Şeyh Tûsî, el-Ğaybet, s. 478, Müessesetü’l-Meârifi’l-İslâmiyye.

[6] Müüellif (r.a.) Hz. Mehdî’nin Kıyamet'in kopmasından kırk gün önce vefat edeceğine dair rivayetleri murat etmektedir. 

[7] el-Hürr el-Amılî, el-Îkâz mine’l-Hacet.

Allame Meclisî Bihârü’l-Envâr’da bu rivayetlerin tevili hakkında iki yorumun olduğunu beklirtmektedir. Hürr el-Amılî ise eserinde altı yorumu sayar.