"Hizbullah Ortadoğu’da, Batı’nın Öncülük Ettiği Komplolara Karşı Koyuyor"

"Hizbullah Ortadoğu’da, Batı’nın Öncülük Ettiği Komplolara Karşı Koyuyor"
Hizbullah, bu projeye karşı Suriye’de savaşma kararı alarak, bölge halkını, dinlerini, çeşitliliklerini, toplumsal dokunun birliğini ve İsrail hegemonik projesine karşı direnme iradesini koruyor. Partinin savaşının merkezinde olan budur. Hizbullah, İsrail-Amerikan projesine karşı öncü savaş geleneğine bağlıdır.

Yusuf Fernandez

 

Press TV

 

İngiltere, Avrupa Birliği'ni Hizbullah'ın askeri kanadını “terör örgütleri” listesine koymaya ikna edemedi. Son aylarda İsrail ve ABD'nin yaptığı bütün baskılara rağmen Avrupalı kuşkucu diplomatlar, Avrupa'nın Lübnan'daki ve bir bütün olarak Müslüman dünyasındaki çıkarlarına zarar verecek bir önlemi hayata geçirmeyi reddetti.


Londra'nın AB'ye yaptığı çağrının gerekçesi, Şubat ayında o zaman iktidarda olan, Washington ve Tel Aviv'in yakın müttefiki, sağcı Bulgar hükümetinin Temmuz 2012'de Burgaz Havaalanı'nda gerçekleşen ve 5 İsrailli turistin ölümüne neden olan bombalı saldırının sorumlusu olan iki kişinin “Hizbullah'ın askeri kanadından olduğunu” açıklamasıydı. O tarihte muhalefette olan Sosyalistler, yürütmeyi Hizbullah'ı kanıt olmadan suçla ilişkili göstermeye çalışmakla suçlamıştı.

Kısa süre sonra, yozlaşmış Bulgar hükümeti bir halk ayaklanmasıyla devrildi ve yeni Bulgar Sosyalist yürütmesi, 5 Haziran'da Hizbullah'ın saldırının arkasında olabileceğine dair yalnızca zayıf bir “gösterge” olduğunu ve bunun tek başına AB'nin onu terör örgütü listesine eklemesini haklı göstermeyeceğini açıkladı. 

Hizbullah ise Burgaz saldırısıyla herhangi bir ilgisinin olduğunu reddetti. Pek çok uzman, bombalamanın Hizbullah'ı izole etmek ve Avrupa Birliği'nin Lübnanlı örgütü kara listeye alması için basınç yapmak üzere İsrail istihbaratı tarafından düzenlenmiş bir yanıltma harekâtı olduğuna işaret eden her tür göstergenin var olduğunu iddia etti. 

Dahası, Londra'nın bir kısmı El Kaide'yle bağlantılı olan ve vahşet eylemlerinin sorumluluğunu taşıyan Suriye'deki terörist grupları silahlandırma kararı ile birlikte değerlendirildiğinden, İngiliz iddiaları tamamen ikiyüzlücedir. Başbakan David Cameron ve Dışişleri Bakanı William Hague tarafından desteklenen bu duruş, kısa süre önce aralarında Londra Belediye Başkanı Boris Johnson'ın da olduğu üst düzey yetkililer tarafından kınandı. 

Daha önce İngiltere'nin önerisini reddeden Almanya ve Fransa, tutumlarını değiştirdi. Fransız Dışişleri Bakanı Laurent Fabius, Amman'da yakın zamanda yapılan bir “Suriye'nin Dostları” toplantısında Paris'in de İngiltere'yi destekleyeceğini doğruladı.  Nicolas Sarkozy ve François Hollande hükümetlerinde Fransız dış politikasını kontrol eden Siyonist Yahudilerin, Suudi Arabistan ve Katar'daki terörizm destekçisi kukla rejimlerle işbirliği içinde İran'a, Suriye'ye ve diğer Müslüman ülkelere karşı düşmanca politikalarını arttırdığı düşünüldüğünde bu, şaşırtıcı değildir. Son yıllarda İngiltere ve Fransa, Libya'da yaptıkları gibi, eski sömürgeleri olan bazı ülkelerde kontrolü ele geçirmek ve işbirlikçi hükümetler kurmak için yeni-sömürgeci politikalarını ilerletmeye çalıştılar.

İngiliz planlarına muhalefet
 

Bununla birlikte diğer Avrupa ülkeleri, Hizbullah'ın yalnızca hükümetteki bir parti değil, aynı zamanda nüfusun en az üçte birini oluşturan Şii topluluğunun meşru temsilcisi olduğu Lübnan'daki çıkarlarını korumak için İngilizlerin önerisine muhalefet ettiler. Ayrıca bazı hükümetler, bu hareketin Ortadoğu'da istikrarsızlığı arttıracağı görüşünde. İtalyan Dışişleri Bakanı Emma Bonino, Hizbullah'ın askeri kanadının kara listeye alınmasının, “kırılgan” Lübnan'ın istikrarı üzerinde olumsuz yansımaları olacağını söyledi. 

Dahası böyle bir adım, AB'nin Lübnan'la olan temaslarını kesinlikle karmaşıklaştıracaktır. Avrupalı şirketlerin Lübnan'da faaliyet yürütme kapasitesi ciddi şekilde zarar görecektir.

El Menar televizyon kanalının Arapça internet sitesinin köşe yazarlarından Nidal Hemade'ye göre Fabius'un vurguları böyle bir kararın sonuçlarına karşı ikazda bulunan Fransız askeri yetkilileri arasında kargaşaya neden oldu. Bir Fransız subayı, “Lübnan'dan bir bakanlık heyeti Paris'i ziyaret ettiği zaman Fransa ne yapacaktır?” diye sordu. Fransa'nın Lübnan ve Ortadoğu'daki çıkarlarının, Hizbullah'ın Fransa'daki çıkarlarından çok daha büyük olduğunu da hatırlatmak gerekir. Lübnan'da beş adet Fransız kültür merkezi bulunuyor; bu, Ortadoğu'daki en yüksek rakam.  

İsrail medyası da İrlanda, İsveç, Finlandiya, Polonya ve Avusturya gibi ülkelere karşı, onları İngiliz önerisinin başarısız olmasına neden olmakla suçlayan bir kampanya başlattı. Şu ana kadar bu ülkelerin hepsi bağımız bir duruş aldı ve İsrail ya da ABD baskısına boyun eğmedi.  

Hizbullah'ı kara listeye alma kararı, Lübnan'da bulunan ve içinde on kadar AB üyesi ülkenin de bulunduğu Birleşmiş Milletler Barış Gücü'nün varlığının da sorgulanmasına neden olabilir. Avusturya, AB'nin Suriyeli teröristlere yönelik silah ambargosunu kaldırmasının ardından şimdiden, İsrail'in 1967 savaşından bu yana yasadışı bir şekilde işgal altında tuttuğu Suriye'nin Golan Tepeleri'nde bulunan 300 kişilik BM Barış Gücü askerlerini geri çekeceğini açıkladı.

İngiliz ve Fransız önerisinin arkasındaki gerekçenin terörizm suçlamaları değil, Hizbullah'ın Suriye savaşında oynadığı rol olduğu açıktır. Bu bağlamda Fabius şunları söyledi: “Hizbullah'ın aldığı kararlar ve (Suriye'de) yoğun bir şekilde savaşa girmesi nedeniyle, Fransa'nın Hizbullah'ın askeri kanadının terör örgütleri listesine alınmasını önereceğini teyit ediyorum.”


ABD-İsrail komplolarına karşı bölgenin korunması

 
Bununla birlikte Hizbullah'ın komşu ülkeye müdahalesi, ABD, İsrail, İngiltere, Fransa, Türkiye, Ürdün, Suudi Arabistan ve Katar'ın içinde bulunduğu bir ittifakın Suriye, Lübnan ve Irak'a karşı süregiden saldırısı çerçevesinde gerçekleşiyor. 

Bu saldırıdaki temel araç, bu üç ülkenin ulusal ve toplumsal dokusunu yıkmak için çalışan Tekfirci Vahhabi gruplardır. Aşırıcı ve acımasız bir ideolojinin yön verdiği bu uluslararası çeteler, Hristiyanlar, Aleviler ve Şiiler gibi dini azınlıkları yok etmeyi planlıyorlar. Batı destekli terörist gruplar çok sayıda Hristiyan papazın ve Sünni ve Şii din adamının kafasını uçurdu veya vahşice öldürdü. 

“Ilımlı” grupların bulunduğu yönündeki Batı iddiaları yalandan ibarettir. Sözde Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) sahada El Kaide bağlantılı El Nusra Cephesi ile etkileşim içinde olan yüzlerce grubun oluşturduğu bir şemsiyedir. Üyeleri, aşırıcılar ve fanatik teröristler haline gelmişlerdir. Grupla ilgili son gelişmeler, ÖSO'nun davranışlarının El Nusra Cephesi'nden farklı olmadığını gösteriyor. Bu grubun bazı üyeleri, Suriye'de savaşmak üzere Suudi cezaevlerinden bırakılmış namlı teröristlerdir. 

Suriye savaşının başlangıcından bu yana Lübnan topraklarına yönelik çok sayıda roket ve havan topu saldırısı gerçekleşti ve bunlardan ikisinin sorumluluğu ÖSO tarafından üstlenildi. Bu saldırıların çoğu, Lübnan ordusunu veya Şii çoğunluklu köyleri hedef alıyordu. Hizbullah ve sınır köylerinin sakinleri, bu tehditlere yanıt vermek üzere harekete geçmeye karar verdiler. İsminin açıklanmaması şartıyla El Cezire'ye konuşan bir Hizbullah üyesi, “Silahlı grupların sızmasını engellemek için sınırdaki kişi sayısını ve hem burada hem de Lübnan sınırları içinde gezen devriye sayısını arttırdık" dedi. Ancak bu grupların Lübnan'a, Suriye'de kontrol ettikleri bölgelerden saldırdıkları düşünüldüğünde, Lübnan topraklarının kontrol edilmesi yeterli değildir.

Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, Lübnan Direnişi'ni de zayıflatmayı amaçlayan bu şeytani komplonun ayrıntılarını açığa çıkardı. Komplonun nihai hedefi ise, bölge halkları arasında Arapçılık fikrini yok etmek ve Arap ülkelerini mezhep veya etnik kimlik temelinde küçük topluluklara bölmektir. Bu komplonun başarılı olması halinde en büyük kazancı İsrail sağlayacaktır.  

Lübnan uzmanı Ghaled Kandil'in neworientnews.com sitesinde ifade ettiği gibi: “Hizbullah, bu projeye karşı Suriye'de savaşma kararı alarak, bölge halkını, dinlerini, çeşitliliklerini, toplumsal dokunun birliğini ve İsrail hegemonik projesine karşı direnme iradesini koruyor. Partinin savaşının merkezinde olan budur. Hizbullah, İsrail-Amerikan projesine karşı öncü savaş geleneğine bağlı kalmaktadır; bu proje ise bugün takviye aracı olarak Tekfirci grupları kullanmaktadır.” 
 

Çev: Selim Sezer
 

medyasafak.com