"ABD ve İsrail Press TV’ye Savaş Açtı"

"ABD ve İsrail Press TV’ye Savaş Açtı"
"Johns Hopkins’in yakın zamanda “ırksal kökenler” hakkında yaptığı bir araştırma, Filistinlilerin büyük çoğunluğunun Sami olduğunu, Yahudi İsraillilerin ise %10’dan daha azının “Sami DNA’sı” taşıdığını ortaya koydu."

Gordon Duff


Press TV


Bu hafta ABD hükümeti, İran'a karşı tek taraflı yaptırımların parçası olarak Press TV'yi sansürledi ve Kuzey Amerika çapında uydu yayınından çıkardı. Öne sürdükleri neden saçmalık. İran merkezli yayın servisi Press TV'yi, “sansürü önlemek” için susturduklarını söylediler.


Bu hareketin zamanlaması ilginç. Bir hafta önce Press TV, ABD'nin Ortadoğu İşleri eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Gwyneth Todd'un bulunduğu bir belgesel yayınladı. Hem Clinton hem de Bush yönetimlerinde çalışmış bir yetkili olan Todd, izleyicilere, son verilen casusluk soruşturmalarını ve Bush yönetiminin İran'ı suçlayıp daha geniş bir savaşı meşrulaştırmak amacıyla ABD yetkililerine ve subaylarına yönelik suikast ve terör saldırılarının planlanmasındaki suç ortaklığını anlatmıştı. 

Todd, yalnızca belgeler tarafından değil, FBI, Pentagon ve istihbarat kuruluşlarından, bu korkunç hikayeyi kamuoyundan saklamaları için susturulan onlarca üst düzey karşı istihbarat yetkilisi tarafından da desteklendi.

Yalnızca birkaç hafta önce, Washington Post gazetesinden Jeff Stein, bu hikayeyi ABD medyasına taşımaya çalıştı. Todd'un iddialarını doğrulayan güçlü ve iyi kaleme alınmış raporu, tüm diğer ABD medya kuruluşlarının tam bir “medya karartması” uygulamasıyla, “dalında soldu”.  

Bu sansür değilse nedir? 

Press TV belgeseli ve Washington Post makalesi arasında, onlarca eski Bush ve Pentagon yetkilisine terörizm, casusluk ve ihanet suçlamaları yapılabilir ve yapılmalıdır. 

Bunlar yalnızca iddia olmayıp, ortadan kaldırılan soruşturmalar, tanıklara yönelik tehditler, terörizm ve cinayetle ilgili ayrıntılı anlatılar içermektedir.

Karşılaştırma yapıldığında “Watergate” bir şakaydı ve henüz hiçbir şey yapılmadı, hiçbir şey aktarılmadı, sadece Press TV sansürlendi ve her türlü takip ortadan kaldırıldı. 

Gerçeklerin acımasızlığı ve eziciliği karşısında, bu hikayeyi “komplo teorisi” olarak yaftalayacak hiçbir girişim olmadı. 

Cevap bunun yerine, Press TV'yi susturmak oldu. 

Press TV haberlerinin bir diğer önemli alanı, eski Cumhuriyetçi Senatör Chuck Hagel'ın Savunma Bakanlığı'na atanması oldu. 

Bu duyumlar alınırken Cumhuriyetçi senatörler birbiri ardınca, Vietnam Savaşı'nın piyade muharebecisi, Amerikan ordusunun başına atanacak ilk gerçek asker olan Hagel'a dil uzatmak ve onu aşağılamak için ellerinden geleni yaptılar.

Hepsinin önceden hazırlandığı açık olan, hepsi de açıkça kabul edildiği ve kolayca belgelenebileceği gibi kumar, fuhuş ve narkotik parasıyla finanse edilen saldırı reklamlarıyla titizce koordine edilen 100'ün üzerinde titizlikle hazırlanmış saldırı ve suçlamalardan oluşan soruların hepsi, “İsrail”i içeriyordu.

Senatörlerden gelen ve Hagel'ın eleştirdiği güçlü İsrail lobisinin maiyetinde olduğu açık olan soruların hepsi ondan, böyle bir lobinin hiçbir zaman var olmadığını kabul etmesini istiyordu. 

Amerikan halkı saçmalıkların içine sürüklenirken, Bill Maher gibi ünlü kişiler, İsrail aşırıcılığını yüksek sesle eleştirmeye başladılar. Maher bir yıl önce İsrail lobisinin sesiydi. 

Amerikan ordusu yıllardır Hagel gibi bir Savunma Bakanı için dua ediyordu. Onlara göre Hagel “işi biliyor”, Amerika'ya hizmet etmekle güçlüye hizmet etmek, bitmeyen savaşı ve bitmeyen harcamaları desteklemek arasındaki farkı, Amerika'yı yok edecek pek çok şey yapan “döner kapı” vurgunculuğunun doğasını anlıyor. 

Senato'da Cumhuriyetçileri utandıran Hagel olmadı. Onlar kendi kendilerini ve Amerika'yı utandırdı ve dünya bunu gördü. Bunu en fazla, adilce ve eksiksiz şekilde aktaran Press TV oldu.

Bu yüzden de susturulması gerekti. 

Propagandadan bahsetmişken, geçen hafta Ulusal Halk Radyosu'ndan Terry Gross'un bir konukla İran'ın nükleer programı hakkında röportaj yaptığını duydum.  

Gross'un “el emeği” soruları, dinleyicilerin huzurunda yalanlar ve çarpıtmaları ortaya çıkarmaya çalışıyordu. Hayatının hiçbir döneminde nükleer silahlarla çalışmamış ve bunların nasıl çalıştığı veya uranyumun nasıl zenginleştirildiği konusunda en küçük bir fikre sahip olmayan çok sayıda “nükleer uzmanları”ndan biri olan konuğu İran'a karşı tipik suçlamaları papağan gibi tekrarladığı zaman, Gross bunları hemencecik kabul ediverdi.

O elbette, Amerikan Ulusal İstihbarat tahminlerinin, İran'ın bir nükleer silah programı olmadığını çoktan kanıtlamış olduğunu biliyor. O, adaletsiz bir savaşa destek verdiğini de biliyor. 

Hem yoz hem de aldatıcı olduğunu kabul ediverdi. Dürüst olalım, bu tür propagandayı ve savaş kışkırtıcılığını tanımlayan kelime, “şeytanca”dır.

Hükümet tarafından finanse edilmekle birlikte bir zamanlar bir düzeyde bağımsız olan NPR (Ulusal Halk Radyosu), sistematik olarak yalan söylemeyi, propaganda yapmayı ve gerçekleri gizlemeyi seçti. 

Kimse onları susturmuyor. 
 

On yıllardır Fox News Amerikan halkına komplo teorisi, bağnazlık, propaganda ve nefret kustu. Britanya'da akraba şirketleri NewsCorp'un casusluk, telefon dinleme, şantaj ve rüşvete karıştığı aktarılıyor. Üst düzey yöneticilerinden onlarcası yıllarını hapiste geçirebilir.


ABD'de ise onlar, Cumhuriyetçi Parti'nin sesi. Bu, kesintisiz olarak kaba propaganda, savaş kışkırtıcılığı, kaba komplo teorisi ve daha kötülerini yapmadıkları anlamına gelmiyor. ABD'de casusluk, rüşvet, ihanet ve gaspa bulaşmadıkları anlamına gelmiyor. Bunları yapıyorlar. 

Onlar kanunun üstündeler; İsrail lobisi tarafından korunuyorlar, savaş vurguncuları tarafından korunuyorlar, açıkça ifade etmek gerekirse organize suçlular tarafından korunuyorlar. 

Dünyada Fox/NewsCorp'tan daha kötü bir haber kuruluşu yok. Fakat Britanya'da bile onları susturacak bir hareket yok. Dünya çapında politikacıları satın alıyor ve satıyorlar.

Neden Press TV'yi susturuyorlar? 

Bir saniyeliğine “Filistin meselesine” bakalım. Kısa süre önce Birleşmiş Milletler ezici çoğunlukla Gazze, Doğu Kudüs ve Batı Şeria'yı egemen bir Filistin ülkesi olarak tanıdı.   

Buna rağmen her gün, bize İsrail OLMADIĞI söylenen yerin içinde İsrail'in askeri operasyonlar düzenlediğini, evleri yıktığını, “militan göstericileri” vurduğunu ve topraklara el koyduğunu duyuyoruz.

Fakat bir saniye, BM'deki oylama İsrail'in bunu yapamayacağı anlamına gelmiyor mu? Gerçekten de 1948 tarihli Cenevre Sözleşmesi açıkça, savaş sırasında ele geçirilen işgal altındaki topraklara “yerleşimci” taşıma girişimlerinin “insanlığa karşı suç” olduğunu ve Nuremberg'de Nazilere karşı kullanılanlar gibi mahkemelerde cezalandırılabileceğini belirtiyor. 

Komik ama, hiçbir Amerikan gazetesi veya ağı bu parçaları bir araya getirmeyi denemiyor bile. Sansür ve propagandanın bundan daha saf bir örneği var mıdır?

Komik ama, buna başlamadık bile. 

Haberler bize, istihbarat servislerinin yapılmadığını söylediği nükleer silahların engellenmesi için İran'a saldırılması gerektiğini söylüyor. Propaganda? 

İsrail'in nükleer silahları yok mu? Bunları nasıl edindiklerine dair bir haber gören var mı? Saf “silah sınıfı”ndan olan uranyum ve plütonyum ABD'den çalındı ve tonlarcası İsrail'e sevk edildi.

İsrail'in nükleer alanını “yasadışı” olarak tanımlayan hikayeler duyan veya okuyan var mı? Oysa ki öyledir.



Bu, en saf haliyle sansür ve propagandadır. 

ABD Press TV'yi İran propagandası yapmakla suçluyor ve Amerikan eylemleri açıkça Press TV'yi ABD'de sansürlemeyi amaçlıyor. Bunun saçmalığı herkesin mi gözünden kaçıyor? Hiçbir “popüler kültür” medya kuruluşu ABD eylemlerinin apaçık saçmalığını kabul etmeyi denemedi.  

ABD'de en temel hak olan ihzar emri de dâhil olmak üzere hemen hemen bütün anayasal haklar askıya alındı ve hâlâ da öyle. Tüm Amerikan özgürlüklerinin temeli olan İnsan Hakları Beyannamesi yirmi yıldır yürürlükten kaldırılmış durumda ve bununla ilgili hiçbir şey söylenmedi; var olan tek şey silah lobisinin kendi kendisine hizmet eden boş konuşmaları.   
Amerika'da özgür basın yok ve bir zamanlar internet'te özgür “blog dünyası” olarak görülen şey bugün “güdümlü muhalefet”in lağımı, “oyun teorisi savaşı” ve titizlikle hazırlanan sansür ve propagandadan ibaret.  

Kullanılan araçlar rüşvet, karalama, sızma, hack'leme, tehdit ve hatta cinayet; işte internette gerçeklik için savaşanların karşı karşıya olduğu şeyler bunlar.

Bugün ayakta kalanlar çok çok az. Birçok kişi, internetin bütünüyle kontrol edildiğini, sansürlendiğini ve yönlendirildiğini söylüyor. Haklılar mı? Amerika 11 Eylül'den çok önce “kaçırıldı”.  

İsrail'de “muhalefet”, Haaretz gazetesi. Tüm diğer medya kuruluşları açıkça hükümet kontrolünde. “Times of Israel”in yayın kuruluna bir bakın. 

Haaretz ise, güdümlü muhalefetin en saf örneği. Kulağa bağımsızlık gibi gelen çok küçük sesler çıkarıyorlar, fakat dikkatli bir şekilde okunduğunda, bunların hepsinin ancak “cızırtı” olduğu görülüyor.

Benim tahminimce onlar Mossad'ın gerçek sesi. 

İsrail hükümeti bakımından, Netanyahu yönetimi altında aşırı milliyetçi Likudçular hepsi “sağ kanat aşırıcılar”dan oluşan ve çoğunun bir Yahudi arka planı olmayan Ruslarla ülkeye akın ederek İsrail'i kontrol etmeyi başardı.  

Sakinlerinin çoğunun “ırk” veya din temelinde dışlandığı gerçeğini kabul ederseniz, İsrail'in hareketli bir siyasi sistemi vardır. 

Johns Hopkins'in yakın zamanda “ırksal kökenler” hakkında yaptığı bir araştırma, Filistinlilerin büyük çoğunluğunun Sami olduğunu, Yahudi İsraillilerin ise %10'dan daha azının “Sami DNA'sı” taşıdığını ortaya koydu.

Bu, Likudçuları “anti-semit” mi yapar? 

Apartheid ve etnik temizlik üzerine kurulu bir devlet demokratik olabilir mi? Son otuz iki karar için yapılan BM oylamaları temelinde, İsrail toplumunun bu yanının “inkarı”, İsrail, Avrupa ve Batı'daki basın sansüründe açıkça görülmektedir.

Tek başına bu mesele bile tamamen belgelere dayalı acımasız bir gerçek ve demokrasi olduğu iddiasındaki ülkelerdeki sık görülen propaganda ve sansürün kanıtıdır.

Press TV nasıl Fox News, CNN veya Atlantic Monthly'nin yanında ayakta duruyor? 

Ben onların mükemmel olduğunu düşünmesem de, Fox ve CNN'den belirgin bir şekilde daha “adil ve dengeli” ve “the Atlantic”den çok daha makul olduklarını düşünüyorum. 

Press TV, yalnızca içeriği nedeniyle değil, aynı zamanda tonu nedeniyle susturuldu. ABD'nin iddia ettiği gibi İran tarafından sansürlenmiyor ve siyasi olarak kontrol altında tutulmuyorlar, fakat dünya çapındaki geri kalan medya kuruluşlarının büyük bölümünü kontrol eden güçlü özel çıkarlardan gelen sansürü kabul etmiyorlar.   

Press TV belli bir gündem doğrultusunda çalışıyor olabilir, bütün medya kuruluşları öyledir. Onların fikirlerine erişimi engellemek ifade özgürlüğü ve açık fikir pazarı ilkesine bütünüyle aykırıdır.  

Bir sansürün tek nedeni, tehlikeli fikirler erişimini engellemek yoluyla bir halkı kontrol altında tutmaktır. Tehlikeli fikirlerin de, arkasında gerçeğin gücü olduğu için tehlikeli olduğu düşünülür.

Çev: Selim Sezer

medyasafak.com