İran’ın Kasım Süleymani suikastına verdiği cevap hızla sürüyor

İran’ın Kasım Süleymani suikastına verdiği cevap hızla sürüyor
“İşin doğrusu, İran’ın devlet ve devlet dışı müttefiklerine sağladığı destek olmasaydı bölge ABD’nin ve hiçbir şekilde gündeminde Filistin bağımsızlığı bulunmayan sömürgeci-yerleşimci devlet İsrail’in çıkarlarına çoktan teslim olmuştu… Bütün bunlardan da belli ki Siyonizm’e, bedeli ne olursa olsun, sadece İran ile ittifak ilişkilerine sahip Arap ülkeleri karşı durabilecek.”

 

 

Crescent International

 

 

Batı Asya'daki son gelişmeler İran'ın, Washington'un Ocak ayında gerçekleştirdiği General Kasım Süleymani suikastına verdiği stratejik cevabının devam ettiğini gösteriyor.

 

İsrail ve BAE'nin Yemen'de bir üs kuracaklarını ilan etmeleri, ABD'nin devam eden saldırılar yüzünden Irak'taki Taci Üssü'nden askerlerini geri çekmesi ve Suriye'deki tekfirci militanların küçük bir bölgede sıkışmalarının hepsi İran'ın bölgedeki Amerikan varlığını yok etme amaçlı tazyiklerinin işaretidir.

 

Tahran, Irak'taki iki Amerikan üssünü tahrip ettikten sonra General Süleymani suikastına verecekleri gerçek cevabın bunlar olacağını zaten ilan etmişti. İran'ın Süleymani suikastına vereceği cevabın hangi aşamada olduğunu anlamak için 2008'e kadar geri gitmemiz gerekiyor.

 

İmad Muğniye 2008 Şubat'ında İsrail'in suikastına uğradığında Siyonist rejim bunun Hizbullah'a vurulmuş çok büyük bir darbe olduğu propagandasını yapmaya başladı. Hemen 2020'ye bakalım. Hizbullah bugün devlet benzeri askeri kapasiteye sahip bölgesel bir oyuncu ve Lübnan'da politik sahnenin asıl belirleyicisi haline geldi.

 

Hizbullah ayrıca Suriye devlet sistemi içerisindeki stratejik karar alma süreçlerinin bir parçası olan temel sütunlardan birine dönüştü.

 

2008'de Hizbullah basitçe güçlü bir direniş hareketiydi, bugün ise düşmanları tarafından bile itiraf edildiği üzere bölgesel bir güç. İran'ın Irak'taki başarılarının ise durdurulmayı geçtik kontrol edilmesi bile artık çok zor.

 

Washington sadece oportünist nedenlerle kendi tarafında yer alan beşinci kol paralı askerlerle çalışmak zorunda iken, İran Irak'ta yüzlerce yıllık tarihe sahip bir sosyal-dini kurum olan Merceiyyet ile faaliyet yürütüyor. Ve İslam dışı resmi ve gayri resmi yapıların, sızmayı geçtik etki etmesi bile imkânsız kurumlar bunlar.

 

ABD Irak'ta ne kadar para harcayıp askeri eğitim israfını sürdürürse sürdürsün, Iraklı kitleler Washington'daki çeklerle finanse edilen Batılı takım elbiselilerce değil de Necef ve Kum uleması tarafından harekete geçiriliyor.

 

İran'ın Irak'taki stratejik-jeopolitik kapasitesinin en büyük göstergelerinden biri de ABD ve İsrail'in onlarca yıldır yatırım yaptığı Irak'taki Kürt ayrılıkçılığı projesine engel olmasıdır.

 

Bush ve Obama yönetimlerince izlenen Irak politikalarının en büyük danışmanlarından olan Ali Khedery'in de itiraf ettiği üzere “Bu durum ABD için felaket bir yenilgi ve İran Devrim Muhafızları için de fantastik bir zaferdir.”

 

ABD Irak'ı yüzbinlerce askerle işgal etmiş olmasına ve ülkeyi ABD'nin etki sahasına sokmak için trilyonlar harcamasına rağmen, İran'ın ülkedeki siyasi ve askeri etkisi geçtiğimiz on yıl içerisinde muazzam oranda arttı.

 

Nisan 2020'de, Atlantic Council için yazan ve İran üzerinde uzmanlaşmış Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü'nde (INSS) araştırmacı olarak çalışan İsrailli Dr. Raz Zimmt şunları demişti:

 

“İran İslam Cumhuriyeti'nin içinde yer almadığı yeni bir Orta Doğu'ya çok yaklaştığımız zannına -zaten onlarca yıldır çöküşün eşiğinde- ve Ayetullah Ali Hamanei -o da yıllardır ölmek üzere- ya da bölgedeki İran yanlısı milislerin yokluğuna dayalı stratejiler izlemeyi sürdürenler gerçeklikle defalarca kez yüzleşmek zorunda kalmayı sürdürecekler. İran çok kadim bir tarihe ve pek çok güç merkezine sahip kompleks ve sofistike bir devlettir.”

 

Son BAE-İsrail anlaşması uzun vadede İran'ın Arap dünyasındaki duruşunu ciddi oranda güçlendirecek başka bir gelişmedir. Bu durum Amerikan yanlısı kukla rejimlerin gerçekte ne olduklarını ifşa etmiş ve İran'ın bölgedeki tek bağımsız Müslüman ülke olduğu imajını yenilemiştir.

 

Uluslararası Güvenlik ve Küresel Yönetişim uzmanı Ömer Ahmed'in de dediği gibi: “İşin doğrusu, İran'ın devlet ve devlet dışı müttefiklerine sağladığı destek olmasaydı bölge ABD'nin ve hiçbir şekilde gündeminde Filistin bağımsızlığı bulunmayan sömürgeci-yerleşimci devlet İsrail'in çıkarlarına çoktan teslim olmuştu… Bütün bunlardan da belli ki Siyonizm'e, bedeli ne olursa olsun, sadece İran ile ittifak ilişkilerine sahip Arap ülkeleri karşı durabilecek.”

 

Batılı politikacılar ve “uzmanlar” İslam dünyasının gelişen dinamiklerini dama oyunu gibi analiz ederken, İran satranç oynuyor ve kazanıyor.

 

 

 

Medya Şafak