Ayetullah Kemal Haydari: Câhiliye Ölümü (4)

Ayetullah Kemal Haydari: Câhiliye Ölümü (4)
Ahmed b. Hanbel’e göre -Zehebî’nin dediği gibi- o Müslümanlık izharında bulunan bir münafık değil kâfirdir. Onun küfrü açıktır. Önceki programlarda Âlûsî, ez-Zehebî ve diğerlerinin Yezid’in Nâsıbî olduğuna dair açıklamalarını okumuştuk.

 

 

Sunucu: Rahman Rahim Allah'ın adıyla, hamd Allah'a özgüdür. Salat ve selâm Allah'ın güvenilir elçisi Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a), tertemiz Âl'ine, seçkin ve değerli sahâbîlerine olsun. Allah'ın selâm, rahmet ve bereketi değerli izleyicilerimize olsun.

 

‘‘Utruhatü'l-Mehdeviyye'' adlı programımızın yeni bir bölümüyle karşınızdayız. Sizin adınıza değerli konuğumuz Seyyid Kemal Haydarî Bey'e hoş geldiniz, sefalar getirdiniz, diyorum.

 

Seyyid Kemal Haydarî: Hoş bulduk.

 

Sunucu: Saygıdeğer Seyyid, önceki programlarda Müslim b. Ukbe'nin Yezid'in emriyle Medine-i Münevvere'de gerçekleştirdiği Harre Vakasına değindiniz. Bunun dışında konuyla bağlantılı başka hususlar var mıdır?

 

Seyyid Kemal Haydarî: Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınır ve Rahman Rahim olan adıyla ve O'nun yardımıyla programımıza başlarım. Salat ve selâm Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a.) ve tertemiz Âl'ine olsun.

 

Öncelikle bu konuları ele almamızın nedeni ‘‘kendisine biat edilmesi vacip olan ve biat etmeyen kimsenin de câhiliye ölümü üzere ölmesine neden olan imam'' konusu hakkında Emevîci din anlayışının nazariyesini ortaya koymaktır. Emevîci din anlayışının ilkelerinden biri şudur: Yezid b. Muaviye ve bu yapıda olan bazı kimseler biat edilmesi vacip olan imamlardandır.

 

Bu inanç sadece Yezid b. Muaviye'ye için geçerli değildir. Yezid dışındakileri de kapsamaktadır. Buradan hareketle Emevîci din anlayışına göre biat edilmesi vacip imamın taşıması gereken şartları açıklamaya çalışacağız.

 

Hz. Peygamber'den (s.a.a.) aktarılan ‘‘Her kim boynunda bir biat olmadığı halde ölürse, câhiliye ölümü üzere ölür'' hadisine geri dönelim. Burada şu soru ortaya çıkıyor: Hz. Peygamber (s.a.a.) kendisine biat edilmesi vacip olan imamın taşıması gereken özellikleri ve bu imamların sayısını açıkladı mı? Yeryüzünün bunlardan yoksun olamayacağına işaret etti mi, etmedi mi? Aslında bunlar bir dizi halinde ele alınması gereken konulardır. Ancak konumuz şudur: Kendisine biat edilmesi vacip olan ve kendisine biat etmeyen kimsenin de câhiliye ölümü üzere ölmesine neden olan imamın özellikleri nelerdir?

 

Önceki programda Yezid'in emriyle Müslim b. Ukbe'nin işlediği korkunç olaylar ve facialara değinmiştik. Evet, Yezid ona Medine'nin saygınlığını çiğnemeyi emretmişti. Bu saygınlığı çiğneme, bir grup büyük âlim tarafından açıkça dile getirilmiştir. Geçen hafta işaret ettiğim, bu hafta da önemine binaen pekişsin diye vurgulamak istediğim bir nükte bulunmaktadır. Müslim'in Mekke-i Mükerreme'den sonra yeryüzünün en şerefli parçası olan Resûlullah'ın (s.a.a.) Medine-i Münevvere'sinde işlediği dehşetli ve korkunç olaylar nelerdir? Öncelikle bu olay Muaviye'nin vasiyetiyle gerçekleşiyor. Bu hususa İbn Kesîr ed-Dımeşkî (ö. h. 774) el-Bidâye ve'n-Nihâye adlı eserinde açıkça işaret ediyor. İbn Kesîr'den alıntı yapmamızın bir anlamı bulunmaktadır. Zira o, Emevîci din anlayışına bağlı âlimlerdendir ve dahası o, İbn Teymiyye'nin gömüldüğü kabristanda medfundur.

 

İbn Kesîr, el-Bidâye adlı eserinde şöyle der:

 

Medineli yaşlıların şöyle dediklerini işittim: Muaviye, can çekişir­ken oğlu Yezid'i çağırıp ona şöyle demiş: Medineliler, bir gün sana karşı ayaklanacaklar. Öyle yaparlarsa onların üzerine Müslim b. Ukbe'yi gönder, onun bize sadık olduğunu gördüm.[1]

 

Bu vasiyet, -Emevîci din anlayışının terminolojisi ile konuşacak olursak- “Emîrü'l-Müminîn” ve on iki halifeden beşincisi olan Muaviye'nin vasiyetidir.

 

Dolayısıyla Medine'de gerçekleşen bütün bu olaylarda Muaviye'nin de bir payı bulunmaktadır. Çünkü güzel bir davranış ihdas eden kimse, Kıyamet Gününe kadar o davranış uygulandığı müddetçe bir ecre sahip olduğu gibi çirkin bir davranış ihdas eden de bu davranışın getirdiği sonuçlardan payını alacaktır.  

 

İbn Kesîr şöyle devam ediyor:

 

Medâînî, Hişâm b. Hassân'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: Harre Olayından sonra 1.000 Medineli bekâr kadın ço­cuk doğurdu. Aralarında Câbir b. Abdullah'ın da bulunduğu önde gelen sahâbîler Müslim b. Ukbe'nin askerlerinden gizlendiler. Ebû Said el-Hudrî de Medine'den çıkıp dağdaki bir mağaraya yönelmiş, oraya sığın­mak istemişti.[2]

 

Önceki programda, Medineli 1.000 bekâr kadının çocuk dünyaya getirdiğini Süyûtî'den okumuştuk. Bekâreti izale edilen kaç kız vardı, orasını Allah-u Teâlâ bilir. Bunlardan bini çocuk dünyaya getiriyor!

 

İbn Kesîr şöyle devam ediyor:

 

Medâînî, Medineli bir ihtiyarın şöyle dediğini rivayet etmiştir: Zührî'ye sordum: Harre gününde Medinelilerden kaç kişi öldürüldü?

 

O da bana şu cevabı verdi: Muhacir ve Ensar'dan önde gelen 700 kişi öldü­rüldü. Ayrıca Mevâlî'nin önde gelenlerinden tanıdığım tanımadığım hür ve kölelerden ve diğerlerinden de 10.000 kadar insan öldürüldü.[3]

 

Bu pasajı okumamın bir nedeni vardır. Çünkü ileride de geleceği üzere Şeyh İbn Teymiyye şöyle demektedir:

 

Ne Medine'de 10.000 kişi öldü ne de akan kanlar Hz. Resûlullah'ın kabrine ulaştı.

 

Yani öyle anlaşılıyor ki Medine'de dökülen bu kanlar, Hz. Resûlullah'ın kabrine ulaşmıştır. İşte Harre Vakasının özeti! Vaktimiz sınırlı olduğundan dolayı konuyu etraflı bir şekilde ele alamıyoruz. Yoksa konuyla ilgili rivayetler sayılamayacak kadar çoktur.

 

Sunucu: Açıklamalarınızla konu daha bir anlaşılır hâl almaktadır. Bu açıklamalar ışığında akıllı bir insan rahatlıkla Yezid'in durumunu anlayabilir. Ama konuyla ilgili bir soru bulunmaktadır:

 

Hz. Resûlullah'ın (s.a.a.) Yezid'i lânetlediğine dair naslar da var mı?

 

Seyyid Kemal Haydarî: Öncelikle şunu dile getirmek istiyorum. Aslında bu mesele, üzerinde durulmayı gerektirecek bir mesele değildir. Ancak Emevîci din anlayışı, bu meseleye bir önem atfetmiş, bu konu hakkında telifler gerçekleştirmiştir. Hatta günümüze kadar bu konu hakkında telifler yazılmaya devam ettiği gibi onu ‘‘Emîrü'l-Müminîn'' (!) ve ‘‘mazlum halife'' olarak isimlendiren kalem erbabıyla ve kişilerle de karşılaşılmaktadır. Öyle anlaşılıyor ki Ehl-i Beyt Okulu, Yezid ve benzerlerine lânet ettiği için bunun Hz. Peygamber'den (s.a.a.) aktarılan bir sünnet olup olmadığı şeklinde bir konu ortaya çıkıyor. Yezid ve emsaline lânet edilmesine ilişkin herhangi bir delilin olmadığı iddia ediliyor.

 

Değerli izleyicilerin bu meseleyi dikkatlice dinlemelerini istirham ediyorum. Sened açısından sahih olan ve sayı itibariyle azımsanmayacak sayıda rivayet, “Resûlullah'ın (s.a.a.) Medine ahalisini korkutan kimselere lânet ettiğini'' dile getirmektedir. Rivayetler oldukça fazla olup biz bunların bir bölümüne işaret edeceğiz.

 

İbn Ebû Şeybe'nin (ö. h. 235) el-Musannef'inde geçen şu hadis bu rivayetlerdendir.

 

Ama öncelikle İbn Ebû Şeybe'nin tercüme-i hâline kısaca değinmek istiyorum. Hâfız ez-Zehebî Siyeru Aʿlâmi'n-Nübelâ adlı eserinde şöyle der:

 

Abdullah b. Muhammed el-Kadî Ebû Şeybe. İmam, büyük âlim, hâfızların efendisi, el-Müsned, el-Musannef ve et-Tefsir gibi büyük kitapların sahibi… Kendisinden Buhârî, Müslim, Ebû Davud, İbn Mâce hadis tahric etmiştir. Nesâî ise onun ashabından hadis tahric etmiştir.[4]

 

İbn Ebû Şeybe hadisi Câbir b. Abdullah'tan rivayet etmektedir. O şöyle der:

 

Hz. Resûlullah (s.a.a.) şöyle buyurmuşlardır: Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti Medine ahalisini korkutan kimsenin üzerine olsun. Allah-u Teâlâ onun hiçbir şeyini kabul etmeyecektir. Medine'yi korkutan Resûlullah'ı korkutmuştur.

 

Rivayet sened açısından sahihtir. Sika kişilerden birisi şöyle der: Bu hadisin isnadı sahihtir. [5]

 

Bir nükteye işaret etmek istiyorum. Kur'ân-ı Kerim'e baktığımızda bu tür bir lânetin bütün insanlarla değil insanların içinde bir tabaka ile bağlantılı olduğunu görürüz:

 

‘‘(Âyetlerimizi) inkâr etmiş ve kâfir olarak ölmüşlere gelince, işte Allah'ın, meleklerin ve tüm insanların lâneti onların üzerinedir.'' (Bakara, 161)

 

Resûlullah (s.a.a.) bu lâneti Medine halkını korkutanlara da teşmil etmektedir. Bu konu ileride gelecektir. Kur'ân'da bu tür bir lânetin kâfir olup o hâl üzere ölenlerle bağlantılı olduğunu görürüz. Yani Kur'ân-ı Kerim'e göre bu tür bir lânete uğrayanlar masiyetlerinden tövbe etmeyen kimselerdir.

 

İkinci kaynak, Albânî'nin Silsiletü'l-Ehâdîsi's-Sahîha adlı eserinde geçen hadistir. Hadis açık ve net.

 

Hz. Resûlullah (s.a.a.) şöyle buyurmaktadır:

 

Bir kimse Medinelilere korku verirse, Allah da onu korkutur. [6]

 

Buna göre Kıyamet Gününde bu kişi korku içinde olacaktır:

 

Ve onlar, o gün korkudan emin kalırlar. (Neml, 89)

Bu hadisi İbn Hibbân, İbn Neccâr… tahric etmiştir. Câbir b. Abdullah da bu hadisi rivayet etmekle birlikte onda şu fazlalık vardır:

 

Allah'ın lâneti ve hışmı onun üzerinedir. Allah-u Teâlâ onun hiçbir şeyini kabul etmeyecektir. Ben derim ki bu hadisin isnadı sahihtir.[7]

 

Allâme Albanî de bu anlama işaret etmektedir.

 

Bu anlama işaret edenlerden birisi de Müsnedü Ahmed b. Hanbel'dir. Rivayet delalet noktasında açıktır:

 

Saib b. Hallâd'dan rivayet edildiğine göre, o şöyle der: Hz. Resûlullah (s.a.a.) şöyle buyurmuştur:

 

Bir kimse, Medinelilere haksız yere korku verirse, Allah da onu korkutur. Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onun üzerine olsun. Kıyamet Gününde Allah, onun farz ve nafile hiçbir ibadetini ka­bul etmez.

 

Bu hadisin isnadı sahihtir. Hadisin isnad zincirini oluşturan râviler sikadır ve Buhârî ile Müslim'in ricâlidir. Taberânî Muʿcemü'l-Kebîr'inde, Nesâî el-Kubrâ'sında, Buhârî et-Târîhu'l-Kebîr'inde rivayet etmiştir.[8]

 

Bu hadisi tahric eden onlarca kaynak bulunmaktadır.

 

Bu hadisi tahric edenlerden bir diğer eser Allâme Vâdi'î tarafından telif edilen el-Câmi'u's-Sahîh mimma leyse fi's-Sahîhayn'dir.

 

Yazar Müsnedü's-Saib b. Hallâd başlığını atar. Bu başlıktan sonra şu hadisi nakleder. Hz. Resûlullah (s.a.a.) şöyle buyurmuştur:

 

Bir kimse, Medinelilere korku verirse, Allah da onu korkutur.

 

Bir kimse, Medinelilere haksız yere korku verirse, Allah da onu korkutur. Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onun üzerine olsun. Kıyamet Gününde Allah, onun farz ve nafile hiçbir ibadetini ka­bul etmez.

 

Hadis sahihtir, ricâli da sahih hadisin ricâlidir.[9]

 

Yazar iki rivayet aktarmaktadır. İlk rivayette ‘‘haksız yere'' ifadesi bulunmamaktayken ikinci hadiste bu ifade vardır.

 

Demek ki bu hakikate işaret eden onlarca rivayet bulunmaktadır.

 

Geriye şu soru kalıyor: Acaba bu hadis Yezid'e uygulanabilir mi? Yani Yezid, Medine ahalisini korkutmuş mudur yoksa korkutmamış mıdır? Karar değerli izleyicilerin...

 

Medine'yi üç gün boyunca mubah sayan, taat ve masiyette Medinelilerin Yezid'in kölesi olmak şartıyla biat alınmasını komutanının vesilesiyle sağlayan, onlardan dilediğini öldüren ve onlara dilediği şekilde davranan bir kişi Medine'yi korkutmuş mudur yoksa korkutmamış mıdır? ‘‘Medinelileri korkutmadığını'' söyleyecek akıllı bir kişinin çıkacağını düşünmüyorum. Yine de konu pekişsin diye şu hususa işaret etmek istiyorum. Âlimlerden bir grup bu rivayeti Yezid'e tatbik etmişlerdir. Hatta bunların arasında Emevîci din anlayışına sahip olanlar dahi vardır.

 

Buna işaret edenlerden birisi el-Minhâc adlı eserin müellifi İmam Muhyiddîn en-Nevevî'dir. (ö. h. 676) Nevevî bu eserinde Sahîh-i Müslim'de geçen Sa'd b. Ebû Vakkas'tan aktarılan ‘‘Bir kimse, Medine'ye kötülük yapmak isterse Cenâb-ı Allah, onu mutlaka kurşunun eriyişi gibi ateşte eritir (veya tuzun suda eriyişi gibi eritir)'' hadisini rivayet ettikten sonra şöyle der:

 

Bu hadisle Hz. Resûlullah (s.a.a.) ancak Medine ehline kötülük yapmak isteyen kimseyi Allah-u Teâlâ'nın cehennem ateşinde eriteceğini, kendisine mühlet verilmeyeceğini, saltanatının yerle yeksan olacağını, dahası en kısa sürede helak olacağını murad etmiştir. Nitekim Ümeyyeoğulları döneminde Medine ahalisiyle savaşan Müslim b. Ukbe, Medine'den henüz ayrılmıştı ki yolda öldü. Akabinde de Yezid b. Muaviye ölmüştür.[10]

 

Pasajda geçen hadis, hem Sahîh-i Buhârî'de hem de Sahîh-i Müslim'de geçmektedir.

 

Bundan dolayıdır ki İbn Kesîr'in birkaç yerde ‘‘Onu zorba hükümdarların hak ettiği biçimde kahretti. Onu, Güçlü ve Azîz bir Zât'a layık bir şekilde yakaladı'' ibaresini tekrarladığını görmekteyiz.

 

Örneğin o şöyle der:

 

Yezid, Müslim b. Ukbe'yi Medine'ye göndermekle kendi saltanat ve hâkimiyetini sağlama almak, hilafet dönemini çekişmesiz bir şekilde sür­dürmek amacını gütmüştü. Ama Allah-u Teâlâ onu kendi amacının zıd­dıyla cezalandırdı. Onunla amacının arasına engeller koydu. Onu zorba hükümdarların hak ettiği şekilde kahretti. Onu, Güçlü ve Azîz bir Zât'a layık bir şekilde yakaladı.[11]

 

İbn Kesîr dışında birçok kişi de bu hakikate işaret etmektedir.

 

İbn Hacer el-Askalânî (ö. h. 852) Tehzîbü't-Tehzîb adlı eserinde buna değinerek şöyle der:

 

Onların bu çirkin fiilleri esnasında Yezid b. Muaviye'nin helak haberi kendilerine geldi. Bunun üzerine geri döndüler…[12]

 

Yine onun Fethu'l-Bârî adlı eserinde şöyle dediğini görmekteyiz:

 

Bu hadisten muradın şöyle olması mümkündür: Medine ahalisine dünyada kötülük etmek isteyen kimseye Allah-u Teâlâ mühlet vermez. Dahası hemen saltanatını yok eder. Nitekim Müslim b. Ukbe ve diğerleri bunun örneğidir. Müslim gibi onu Medine'nin üstüne gönderen de hemen cezalandırılmıştır.[13]

 

Büyük âlimlerden oluşan bir grup bu hakikate işaret etmiştir. İbn Kesîr de bunlardan birisidir. O, el-Bidâye ve'n-Nihâye adlı eserinde şöyle der:

 

İmam Ahmed şöyle rivayet etmektedir: Bir kimse, Medinelilere haksız yere korku verirse, Allah da onu korkutur. Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onun üzerine olsun. Kıyamet Gününde Allah, onun farz ve nafile hiçbir ibadetini ka­bul etmez… Nesâî bu hadisi çeşitli vesileler ve vasıtalarla rivayet etmiştir.[14]

 

Bu kaynakları bir araya getirip derlediğimizde Yezid için şöyle bir kıyas oluşturabiliyoruz.

 

Yezid Medine halkını korkutmuştur. (Harre Vakasında geçmişti. Biz onun Müslim b. Ukbe'ye Medine'yi yakıp yıkmasını emrettiğini görmüştük.) Bu cümle mantıktaki küçük öncüldür.

 

Medine ehlini korkutan kimseyi de Allah-u Teâlâ korkutur ve Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların lânetine uğrar. Bu cümle ise büyük öncüldür.

 

Öyleyse Hz. Resûlullah'ın (s.a.a.) diliyle Yezid, lânetlenmiş bir kişidir.

 

Ancak bize şöyle denebilir: -Gerçi buna insan denir mi bilemiyorum- Yezid, Müslim b. Ukbe'yi gönderdiğinde Medine halkını korkutmadı. Aksine o, mazlum bir halifedir!

 

Sanki bütün bu korkunç cinayetleriyle Medine ahalisini korkutmamış gibi konuşanlar olabilir!

 

Evet, onlar kitaplarında Yezid'i ‘‘mazlum halife'' olarak isimlendirmektedirler. Çünkü Yezid, Hz. Resûlullah'ın (s.a.a.) torunu ve Cennet Ehli Gençlerin Efendisini, öldürülmesini tasvip etmediği halde öldürmekle itham edilmiştir.

 

İbn Teymiyye şöyle demektedir:

 

İmam Hüseyin'in şehadeti onu üzmemiştir ancak O'nun öldürülmesine de razı değildi.

 

Öyleyse değerli izleyiciler açıkladığımız kıyas üzere Hz. Resûlullah'ın (s.a.a.) Yezid'i lânetlediğini anlamışlardır.

 

Sunucu: Efendim aklî açıklamalarınızla ve Resûlullah'tan (s.a.a.) sabit olan nakiller ışığında lânetin kime uygulanabileceği anlaşılmaktadır. Nakil kanalında da Nevevî, İbn Hacer el-Askalânî ve İbn Kesîr'in bunun ancak Yezid'e uygulanabileceğine dair açık ifadeleri bulunmaktadır. Ancak geriye şöyle bir soru kalıyor: Âlimler arasında Yezid'i ismen ve şahsen lânet eden kimse var mıdır? Bir diğer ifadeyle Yezid'in ismi geçen yerlerde ‘‘lânetullah'' ifadesini veya bu türden ifadeleri kullanan âlimler var mı?

 

Seyyid Kemal Haydarî: Bu da Emevîci din anlayışının üzerinde durduğu meselelerdendir. Bu akım Yezid'e lânet eden hiç kimsenin bulunmadığını, genel ifadelerin olduğunu ancak bu genel ifadelerin de Yezid'e uygulanmasının problemli olduğunu iddia eder.

 

Değerli izleyicilerin Allâme Ebü'l-Ferec Abdurrahmân b. el-Cevzî (ö. h. 597) tarafından kaleme alınan er-Reddü ala'l-Mutaassıbı'l-Anîdi'l-Mâni min Zemmi Yezid adlı esere özet de olsa bir göz atmalarını istiyorum.

 

Ancak öncelikle özet olarak İbnü'l-Cevzî'nin kim olduğuna kısaca değinmek istiyorum.

 

İşte İbn İmâd el-Hanbelî'nin Şezerâtü'z-Zeheb adlı eseri. Yazar şöyle demektedir:

 

İbn Cevzî el-Kureşî et-Teymî el-Bekrî. Nesebi Muhammed b. Abdullah b. Abdurrahman b. el-Kasım b. Muhammed b. Ebû Bekir'e dayanmaktadır. Vaiz ve çeşitli ilimlerde uzmandır. Birçok eseri bulunmaktadır. Tefsir, hadis, fıkıh, zühd, va'z, tarih ve tıp gibi çeşitli ilimlerde şöhrete sahiptir… Hâfız ez-Zehebî Siyeru Aʿlâmi'n-Nübelâ adlı eserinde şöyle der: Ulema içinde bu şahıstan daha çok eser telif eden biri tanımıyorum.[15]

 

Pasajdan bu kişinin büyük âlimlerden olduğu anlaşılıyor.

 

İşte bu şahıs er-Reddü ala'l-Mutaassıbı'l-Anidi'l-Mâni adlı eserinde şöyle diyor:

 

İbnü'l-Cevzî'nin karşılaştığı meselelerden birisi de Yezid'e lânet edilmesi meselesidir. İbnü'l-Cevzî ‘‘Bu konuda konuşmamak en uygun olanıdır'' der. Ona ‘‘Konuşmamanın en uygun davranış olduğunu biz de biliyoruz. Ancak lânet etmek caiz midir?'' dediler.

 

O da cevaben şöyle dedi: Üç yıllık hilafetinin ilk yılında Hz. İmam Hüseyin'in şehadeti, ikinci yılında Medine ahalisinin korkutulması ve mallarının ve canlarının mubah sayılması, üçüncü yılında ise Kâbe'nin mancınıkla taşlanması ve yıkılması gibi eylemleri bulunan bir şahıs hakkında siz ne dersiniz?

 

Onlar ‘‘Lânet ederiz. Siz de ona lânet edin'' dediler. İbnü'l-Cevzî, Bağdad'da İmam Nasır'ın ve ulemanın büyüklerinin huzurunda minberde Yezid'e lânet okudu. Bir grup yalınayak bir şekilde onun meclisinden ayrıldılar. İbnü'l-Cevzî de ‘‘Dikkat edin! Semud kavminin uzaklığı gibi, Medyen kavmi de (Allah'ın rahmetinden) uzak oldu.'' (Hud, 95) ayetini okudu.[16]

 

Bu pasaja iyice bakınız. Çünkü ileride İbn Teymiyye'nin Yezid'i nasıl savunduğunu ve ‘‘Kâbe'yi yıkmadığını'' okuyacağız. O ‘‘Hiç kimse Kâbe-i Müşerrefe'ye kötülük etmemiştir'' der.

 

İbnü'l-Cevzî'nin meclisinden ayrılanlar Emevîci din anlayışını benimseyen kimselerdir. Evet, bu kalkıp giden kimseler ilimden hiçbir nasibi olmayanlardır!

 

Sunucu: Medine'yi korkutma ifadesiyle Hz. Resûlullah'ın buyruğuna işaret etmektedir.

 

Seyyid Kemal Haydarî: Evet, konuyla ilgili sahih naslara işaret etmektedir. 40. sayfaya geçelim. Yazar şöyle diyor:

 

Ahmed İbn Hanbel, ‘‘Yezid'e çokça lânet etme'' konusuna değinerek şöyle dedi: Kadı Ebû Ya'lâ Muhammed b. el-Hüseyn b. Ebü'l-Ferrâ'nın el-Mu'temed fî'l-Usûl adlı eserinde Ebû Cafer el-Akberî'den rivayet ettiğine göre o şöyle der:

 

Bize Ebû Alî el-Hüseyin b. el-Cüneyd rivayet etti ve dedi ki; bize Ebû Talib b. Şihab rivayet etti ve dedi ki; ben Ebû Bekir b. Muhammed b. el-Abbas'ın şöyle dediğini duydum: Salih b. Ahmed b. Hanbel'in şöyle dediğini işittim: Ben babama ‘‘Bir grup insan bize Yezid'i dost edindiğimizi nispet ediyor'' deyince o, ‘‘Ey oğulcuğum, Allah-u Teâlâ'ya iman eden bir kimse hiç Yezid'i dost edinebilir mi?'' diye karşılık verdi.[17]

 

İbn Hanbel'in cümlesi ne kadar da derin bir cümle… Bundan dolayıdır ki pasajın başında ‘‘Yezid'e çokça lânet etme hakkında'' denmiştir. İleride Şeyh İbn Teymiyye'nin Yezid'i dost edinip edinmediğini ortaya koymaya çalışacağız. Evet, Yezid'e “Emîrü'l-Müminîn, Veliyyü'l-Emr” diyen, ona biat etmeyen kimsenin câhiliye ölümü üzere öleceğini söyleyen bir kimse onu dost edinmiş midir, edinmemiş midir?

 

Yazar devamında şöyle diyor:

 

Kadı Ebu'l-Hüseyin Muhammed b. el-Kadı Ebû Ya'lâ b. el-Ferrâ, lânete müstahak olanların açıklanmasına ilişkin bir eser telif etmiştir. Bu eserinde Yezid'e de değinerek şöyle der:

 

Yezid'e lânet etmekten kaçınan ya bunun caiz olduğunu bilmeyen bir kimsedir ya da münafıktır.[18]

 

Evet, bundan kaçınanlar yazarın dediği gibi meclisten kalkıp giden kimseler misali ya cahildir ya da münafık. İbn Teymiyye ve o yapıda olan kimseler gibi... Yani ya lânetin caiz olduğunu bilmekte ancak bile bile onu dost edinip savunarak biat edilmesi vacip bir imam olduğunu söylemektedirler.

 

Elimizdeki bu eser yaklaşık 90 sayfadır. Değerli izleyicilerden bu meseleyi incelemelerini ve Yezid'e lânet etmenin sadece Ehl-i Beyt Ekolüne özgü bir durum olup olmadığını öğrenmelerini istirham ediyorum. Yani bu lânet etme sadece Şiîlere mi özgüdür yoksa konunun boyutları bundan daha mı derindir? Sahâbe Okulunun büyük âlimlerinin çoğunluğu, Yezid'e lânet etmenin caiz olduğu görüşünü benimsemiştir. Şimdi size bütün bunlardan daha ilginç bir pasaj aktaracağım.

 

İbn Hacer el-Heytemî (ö. h. 974) el-Minehü'l-Mekkiyye adlı eserinde İmam Ahmed b. Hanbel'den şöyle nakletmektedir:

 

Yezid'in çubukla Hz. İmam Hüseyin'in dişlerine vurması, Peygamber'in Âl'ini develerin sırtlarında taşımaları, kadınların yüzleri ve başlarının açık olması… Yezid'in bu işlerine şaşırmamak gerekmektedir. Çünkü Yezid büyük çirkinlikler ve takvayı yerle yeksan eden davranışlar sergilemiştir. Dahası Ahmed b. Hanbel onun kâfir olduğunu söylemiştir.[19]

 

Onun Allah-u Teâlâ tarafından tertemiz kılınan Peygamber Ailesine saygısı bu olsa gerek!

 

Ahmed b. Hanbel'e göre -Zehebî'nin dediği gibi- o Müslümanlık izharında bulunan bir münafık değil kâfirdir. Onun küfrü açıktır. Önceki programlarda Âlûsî, ez-Zehebî ve diğerlerinin Yezid'in Nâsıbî olduğuna dair açıklamalarını okumuştuk. Pasajda dikkat çeken husus İbn Hacer el-Heytemî'nin, İbn Teymiyye mukallitlerinin bağlı olduklarını iddia ettikleri İmam Ahmed b. Hanbel'den Yezid'in kâfir olduğunu rivayet etmesidir.

 

Sunucu: “Haşimoğulları mülkle oynadılar / Ne bir kitap geldi ne bir haber.” (Yezid'in şiiri)

 

Seyyid Kemal Haydarî: ‘‘Bu şiir, uydurma ve düzmecedir'' diyebilirler. Onun bu şiiri söyleyip söylemediği önemli değildir. Bizim için önemli olan bir grup büyük âlimin ona lânet etmenin caiz olduğu görüşünde olmasıdır. İbn Teymiyye'nin ‘‘Yezid, Emîrü'l-Müminîndir'' ifadesine karşılık İmam Ahmed b. Hanbel, onun kâfir olduğunu söylüyor. Benim derdim -bu meselede- Emevîci din anlayışının tavrıdır. Yazar devamında şöyle der:

 

el-Kavâsım adlı eserin müelifi Kadı İbnü'l-Arabî gibi Yezid'e lânet etmenin ve hakaretlerde bulunmanın haramlığını iddia etmek suretiyle aşırıya kaçanlar da vardır. Ondan tüyleri ürperten sözler nakledilmiştir. O şöyle der:

 

Hüseyin ancak dedesinin kılıcıyla öldürüldü.[20]

 

Yani İbnü'l-Arabî'nin (meşhur sufî İbn Arabî ile karıştırılmasın) bâtıl inancına göre Yezid halifedir, İmam Hüseyin ise ona karşı çıkan isyancı, yoldan çıkmış bir kişiydi! Biat Yezid'in hakkıdır.

 

Emevîci din anlayışı ile Sahâbe Okulu arasındaki fark anlaşılıyor. İşte bu tarafta Sahâbe Okulunun temsilcilerinden İbnü'l-Cevzî, beri tarafta da Emevîci din anlayışının sözcülerinden İbnü'l-Arabiyyü'l-Mâlikî. İlki Yezid'e lânet etmenin zorunluluğu üzerinde ısrar ederken ikinci ise haramlığında ısrar etmektedir. İbn Hacer el-Heytemî'nin el-Minehü'l-Mekkiye'de geçen ifadelerine ve açıklamalarına Kur'ân ayetlerinden de destek bulabiliriz. Allah-u Teâlâ ‘‘(Ayetlerimizi) inkâr etmiş ve kâfir olarak ölmüşlere gelince, işte Allah'ın, meleklerin ve tüm insanların lâneti onların üzerinedir.'' (Bakara, 161) buyurmaktadır. Hz. Peygamber (s.a.a.) de ‘‘Allah'ın, meleklerin ve tüm insanların lâneti'' ifadesini kullandığına göre bu kişinin küfür üzere ölen kimselerden olduğunu söyleyebiliriz.

 

Sunucu: Münafık cehennemin en alt tabakasındadır.

 

Seyyid Kemal Haydarî: Belirttiğiniz husus münafıklar için. Bizim konumuz ise kâfirler. Geriye son bir konu kalıyor. İnşallah önümüzdeki hafta yeni bir konuya geçeceğiz. Hz. Peygamber'in (s.a.a.) kendilerine biat edilmesi vacip olan ve biat edilmemeleri halinde kişinin câhiliye ölümü ile ölmesine neden olan imamların kimler olduğunu belirleyip belirlemediği konusu. Ama bu konuya geçmeden önce İbn Teymiyye'nin Yezid hakkındaki düşüncelerini de ele almaya çalışacağız.

 

Sözlerimi çağdaş âlimlerden birinin açıklamalarıyla bitirmek istiyorum. Buraya kadar yapılan açıklamalar ışığında Yezid b. Muaviye'nin bütün çirkin eylemleri ve cehennem ateşine götürücü büyük günahları kendisinde topladığı, bütün mukaddesatları çiğnediği anlaşılmaktadır.

 

a- Yezid bir Nâsıbîdir. Bu konuyu geçen programlarda işlemiştik.

 

b- Ahmed İbn Hanbel'den naklettiğimiz gibi kâfirliği sabittir.

 

c- Hz. İmam Hüseyin'in katili olduğu sabittir.

 

d- Şarap içtiği sabittir.

 

e- Medine'yi mubah kıldığı ve orada yapılan hürmetsizliklerin emrini verdiği anlaşılmaktadır.

 

f- Kâbe'yi mancınıkla taşlatmıştır.

 

Çağdaş âlimlerden Allâme Abdullah el-Alayilî el-İmamü'l-Hüseyin adlı eserinde şöyle der:

 

Basit düşünceli bazı kimseler Müslümanların halifesi olarak isimlendirilen bir kişinin Allah Resûlünün kızının oğlunu öldürmesini imkânsız veya uzak bir ihtimal olarak görmekte ve buna şaşırmaktadır. İmam Hüseyin'in mücadelesini anlayabilmek, Yezid'in kim olduğunu anlamaya bağlıdır. Yezid'in kim olduğunu anlayabilirsek bu şaşkınlık da ortadan kalkar. Yezid, Hristiyan kültürüyle yetişmiş, İslam örf ve geleneklerinden uzak kalmıştır.[21]

 

Yazar daha sonrasında onun İslamî bir kültürle değil Hristiyan kültürüyle yetiştiğine dair birçok tarihsel kanıt ortaya koyar. Galiba bundan dolayı olsa gerek İmam Ahmed b. Hanbel, onun kâfirliğine hükmetmiştir.

 

Yazar devamında şöyle der:

 

Kesin veya kesine yakın bir şekilde şunu diyebiliriz ki Yezid öz İslamî kültürle yetişmemiştir. Diğer bir ifadeyle o Hristiyan kültürüyle yetişmiştir. Onun mütecavizliğini, İslam toplumunun kabul ettiği değer yargılarını hor ve hakir görmesini uzak bir olasılık saymaya neden olabilecek hiçbir geçerli gerekçe kalmıyor.  [22]

 

Değerli izleyicilerin yazarın ifadelerine dikkat etmelerini istirham ediyorum. Yazar ‘‘İslam-Hristiyan karışımı bir kültürle yetişmiştir'' demiyor.

 

Sözlerimi Şeyh İbn Teymiyye'nin iki cümlesiyle bitirmek istiyorum.[23]

 

Sunucu: Seyyidim meramınızı anlatmanız için vaktimiz yeterli gelmeyebilir.

 

Seyyid Kemal Haydarî: Değerli izleyicilere sözümüz olsun. Önümüzdeki hafta İbn Teymiyye'nin Yezid hakkındaki değerlendirmelerini sunmaya çalışacağız. Evet, o, Yezid'in İslam'ın izzeti olduğuna ve şefaate nail olacağına, onun fâsık zalimlerden olmadığına, günahkâr olsa dahi onun ölmeden önce tövbe ettiğine inanmaktadır!

 

Sunucu: Ayetullah Seyyid Kemal Haydarî Bey, sizlere teşekkürlerimizi sunuyoruz. Değerli kardeşler ve bacılar sizlere de teşekkür ediyoruz. Önümüzdeki hafta görüşmek üzere. Es-selâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhû.

 

 

Çeviri: Cevher Caduk

 

 

Medya Şafak 

 

 



[1] Hâfız İmâdüddîn Ebü'l-Fidâ İsmâîl b. Ömer b. Kesîr, el-Bidâye ve'n-Nihâye, c. 11, s. 624, thk: Doktor Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türki, Dâru'l-Âlemi'l-Kütüb.

[2] A.g.e., c. 11, s. 621.

[3] A.g.e., s. 623.

[4] İmam Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed b. Osmân ez-Zehebî, Siyeru Aʿlâmi'n-Nübelâ, c. 11, s. 122, 44 no.lu tercüme-i hâl, Müessesetü'r-Risâle.

[5] İmam Hafız Ebû Bekir Abdullah b. Ebû Şeybe el-Absî el-Kûfî, el-Musannef, c. 17, s. 314, hadis no: 33094, thk: Muhammed Avvame, Dâru'l-Kıble, Müessesetü Ulumi'l-Kur´ân, 1. basım,  Cidde.

[6] Muhammed Nâsırüddin el-Elbânî, Silsiletü'l-Ehâdîsi's-Sahîha, c. 5, s. 382, hadis no: 2304.

[7] A.g.e., a.g.y.

[8] Müsnedü Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 94.

[9] Allâme Ebû Abdurrahmân Mukbil b. Hâdi el-Vâdi'î, el-Câmi'u's-Sahîh mimma leyse fi's-Sahîhayn, c. 1, s. 313, hadis no: 360, Dârü'l-Asar.

[10] Muhyiddîn en-Nevevî, el-Minhac Şerh-ü Sahîh-i Müslim İbn el-Haccâc, c. 9-10, s. 141, thk: Şeyh Halil Memun Şiyha, Dâru'l-Marife, Beyrut.

[11] A.g.e., a.g.y.

[12] Ebu'l-Fazl Şihâbüddîn Ahmed b. Ali b. Muhammed el-Askalânî, Tehzîbü't-Tehzîb, c. 4, s. 429, thk: İbrahim ez-Zi'bık ve Adil Mürşid, el-Müesseseti'r-Risâle, Beyrut.

[13] Fethu'l-Bârî, c. 4, s. 122.

[14] el-Bidâye ve'n-Nihâye, c. 11, s. 627.

[15] İmam Şihâbüddîn Ebü'l-Felah Abdülhay İbn İmâd el-Hanbelî, Şezerâtü'z-Zeheb fi Ahbari Men Zeheb, c. 6, s. 537, thk: Abdülkadir Arnavut, Dâru İbn Kesîr, Dımeşk-Beyrut.

[16] İmam Allâme Cemâlüddîn Ebü'l-Ferec Abdurrahmân b. Ali b. Muhammed el-Cevzî, er-Reddü ala'l Mutaassıbı'l-Anidi'l-Mâni min Zemmi Yezid, thk: Doktor Heysem Abdüsselam Muhammed, Dâru'l-Kütübi'l-İlmiyye, 1. basım, 1426.

[17] A.g.e. s. 40.

[18] A.g.e., a.g.y.

[19] İmam Allâme el-Fakih el-Muhakkık Şihâbüddîn Ahmed b.Muhammed b. Ali b. Hacer el-Heytemî, el-Minehü'l-Mekkiyye fi Şerhi'l-Hemziyye Efdalü'l-Kura li Kurrai Ümmi'l-Kura, Dâru'l-Minhâc, 2. basım, 1426, Lübnan, Beyrut.

[20] A.g.e., a.g.y.

[21] Allâme Abdullah el-Alayilî, el-İmamu'l-Huseyn, s. 58.

[22] A.g.e., a.g.y.

[23] Minhâcü's-Sünne, c. 3, s. 184.