Petrol fiyatlarının çöküşünün arkasındaki üç ana sebep

Petrol fiyatlarının çöküşünün arkasındaki üç ana sebep
Uluslararası Para Fonu (IMF) birkaç ay önce küresel petrolün 2034 yılında biteceği ve Körfez ülkelerinin çoğunun iflas ile yüz yüze geleceği, bu sebeple krediye başvurmak zorunda kalacakları, bütçe açığını kapatmak için vatandaşlarına yüksek vergiler dayatacakları ve kamu giderlerini minimum seviyeye düşüreceklerini öngörmüştü.

 

 

 

Abdulbari Atvan

 

 

Raialyoum

 

 

ABD petrolünün ham petrol varil fiyatı, eksi 37 dolara düştü ve üreticiler petrollerini satmak için üzerine para ödemek zorunda kaldılar. Böylesine bir çöküşle sonuçlanan küresel petrol krizinin arkasında üç ana sebep yatıyor. Bunlardan birincisi, petrol piyasasını milyonlarca varil fazladan petrole boğan Sudi Arabistan - Rusya petrol savaşıdır. İkincisi, Korona salgınının yayılmasını engellemek için yaşanan ekonomik darboğaz nedeniyle küresel petrol talebinin ciddi oranda düşmesidir. Üçüncüsü ise, petrolü depolama olanağı olmaması ve yüzen tankerlerde petrolü depolamanın maliyetinin petrolün fiyatından yüksek olmasıdır.

 

Önümüzdeki günlerde fiyatların onar onar düşmeyeceğine dair hiçbir garanti olmadığı da doğrudur. Zira Salı günü, Haziran ayının petrol varil fiyatı 20 doların altına inmeye başladı. Bu durum 533 Amerikan şirketinin iflas bayrağını çekmesi anlamına geliyor. Petrol varil fiyatı önümüzdeki birkaç ay içerisinde 10 dolara düşerse, iflaslar ikiye katlanacak ve bu şirketlerin sayısı 1100'e ulaşacaktır.

 

***

 

Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) küresel petrol talebinin günlük 29 milyon varil sınırına gerileyeceğine dair öngörülerini göz önüne aldığımızda tablo çok karanlık görünüyor. OPEC ülkelerinin toplam üretiminin günde 30 milyon varile yaklaşması durumunda, Rusya ile Suudi Arabistan anlaşması sağlansa bile yani üretim 10 milyon varil azalsa bile, yine de petrol talebine göre üretim 19 milyon varil fazla olacak. Bu durum, petrol fiyatlarındaki düşüşün devam edeceği anlamına geliyor.

 

Önümüzdeki günlerde petrol çıkarmanın maliyeti petrol fiyatından yüksek olacaktır. Bu da üretimin gönüllü olarak durdurulmasına, binlerce çalışanın işten çıkarılmasına, yüzlerce şirketin iflasına ve petrol gelirleri ile yaşamını sürdüren Suudi Arabistan, BAE, Katar ve Kuveyt gibi Arap ve Körfez ülkelerinin çoğunda bütçe açığının daha da büyümesine sebep olacaktır.

 

Eğer petrol fiyatları 20 doların altında seyretmeye devam ederse Suudi Arabistan'daki bütçe açığı 432 milyar riyale yani yüzde 40'ın üzerine çıkacaktır. Bu açık bu yılın bütçesinde 50 milyar dolardan en az 100 milyar dolara yükselecektir. Belki de bu yüzden Suudi hükümeti yerel pazara tahvil koyarak 7 milyar dolar borç aldı. BAE de benzer bir yöntem izlerken Bahreyn, bir milyar dolar kredi aldı. Umman Sultanlığı ise kamu harcamalarını 1,5 miyar dolar sınırında azalttı.

 

Bu petrol fiyatlarındaki çöküş karşısında Körfez ülkelerini zor günler bekliyor. Çünkü küresel petrol fiyatlarını yöneten OPEC küçülerek neredeyse tamamen yok oldu. Eski etkisinin dörtte birine bile sahip değil artık. Çünkü küresel düzeyde petrol tüketimi, Korona krizinin gölgesinde seyahat ve uçuş sektöründeki çöküş, güneş ve rüzgâr enerjisi, nükleer enerji gibi sebeplerden dolayı hızla düşmeye devam edecektir.

 

Uluslararası Para Fonu (IMF) birkaç ay önce küresel petrolün 2034 yılında biteceği ve Körfez ülkelerinin çoğunun iflas ile yüz yüze geleceği, bu sebeple krediye başvurmak zorunda kalacakları, bütçe açığını kapatmak için vatandaşlarına yüksek vergiler dayatacakları ve kamu giderlerini minimum seviyeye düşüreceklerini öngörmüştü. Biz de bu öngörünün şu an düzeltilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Zira bu çöküşün tarihi 2034 yılından çok daha erken gelecektir. Mevcut Korona krizinin sonrasında seyahat alışkanlıkları ve dengelerin değişmesi, turizmin gerilemesinden dolayı hava yolu şirketlerinin iflasın eşiğine gelmesi ve küresel otomobil şirketlerinin elektrikli araç çalışmalarını hızlandıracağı bekleniyor.

 

Mevcut küresel petrol krizinin, petrol üreten ülkeler üzerindeki psikolojik etkisi riskli boyutlardadır. Bu ülkelerin vatandaşlarının hayatları köklü bir şekilde değişebilir. Örneğin bu ülkelerin halkları ile yöneticileri arasındaki sosyal sözleşmeler, kiracı devletin çöküşüyle birlikte değişebilir. Yönetimler vergi dayattığı sürece halkların yönetime katılma talepleri de artacaktır.

 

Bazı Körfez hükümetlerinin Suriye, Libya, Irak ve Yemen gibi ülkelere askeri, finansal ve siyasi müdahale etme politikalarına rağmen bu ülkelerin halkları öz kardeşler olarak kalmaya devam ediyor ve bu krizle savaşmak için her türlü desteği hak ediyorlar. Bu bağlamda, Donald Trump önceki gün hükümetin Suudi Arabistan'dan gelen petrol sevkiyatını durdurmaya çalıştığını söylediğinde yeni bir finansal şantaj operasyonunun işaretini vermiş oldu. 

 

***

 

IMF, Mısır hariç tüm Arap ülkelerinin ekonomik daralma yaşamasını bekliyor. Körfez ülkelerinin ekonomik küçülmesi milyonlarca Batılının işlerini kaybetmesi anlamına geliyor. Bu konunun da göz önünde bulundurulması gerekiyor. Körfez ülkelerinin halkları Araplarla ilgili meselelerde güçlü durdu ve Arap hükümetleri ile halklarını desteklemek için onlarca milyar dolar verdiler.

 

İran, Suriye, Yemen gibi ABD kuşatması altında petrol ihraç etmesi yasak olan ülkeler ve iç savaşla uğraşan Libya gibi ülkeler, bu petrol krizinden en az etkilenen ülkeler oldu. Zira bu ülkelerin çoğu petrol dışı alternatif gelir kaynaklarını geliştirerek, kuşatma altında yaşam sürdürmeyi uzun zaman önce başarmıştı.

 

Korona krizi ve etkileri özellikle Ortadoğu ve Kuzey Afrika olmak üzere tüm dünyayı değiştirecektir. Ülkeler arasındaki ilişkiler ve ittifakların yapısı, küresel tahtını kaybeden Amerika'ya boyun eğmekten ve İşgal Devleti ile normalleşmekten uzak bir şekilde yeniden tasarlanabilir.

 

Sonuç olarak Körfez ülkelerinin tamamı olmasa da çoğunun bu değişimlere vakit kaybetmeden uyum sağlamasını ve ilk fırsatta hem iç hem de dış politikalarını değiştirmelerini umuyoruz. İç politikalarında özgürlük, birlikte yaşama ve halkın taleplerini daha fazla dikkate almalarını, dış politikalarında ise Arap Birliğinin kucağına geri dönmelerini, eski “üstünlük” görüşlerinden uzak bir şekilde yeniden ortak Arap eylemini güçlendirmelerini, temel Arap-İslam ilkelerine dönerek öncelikle İsrail ile normalleşmek yerine savaşa avdet etmelerini temenni ediyoruz. Gelecek aşamada herkes eşit olacaktır.

 

 

 

Medya Şafak