Hizbullah IŞİD’le Lübnan’da savaşmaya hazırlanıyor

Hizbullah IŞİD’le Lübnan’da savaşmaya hazırlanıyor
Hizbullah, yukarıda sözü edilen nedenlerden ötürü, Lübnan Direniş Tugayları olarak blinen ulusal kolunu yeniden canlandırıyor. Tugaylar Mart 1998’de, İsrail’le savaşmak isteyen tüm Şii olmayan Hizbullah destekçilerini emmek üzere kurulmuştu. Onların rolü yakında, El Nusra Cephesi veya İD’nin yönelebileceği savunmasız bölgeleri içine alabilecek şekilde büyütülecektir.

 

 

 

Ali Haşim

 

 

Al-Monitor.com

 

 

 

Lübnan'da gelecek günlerin daha iyi olacağına işaret eden hiçbir şey yok. Yeni hilafet ve halife, pek çok kişi için hem kafa karışıklığı hem de kaygı nedeni. Daha önce siyaset üzerine hiç düşünmemiş olanlar bile şimdi ciddi kaygılar taşıyor. 

 

Bir berber olan Muhammed, “Hilafet dönemindeyiz” diyor. Muhammed geçmişte hiçbir zaman siyasetle ilgili meseleleri pek düşünmemiş ve kendi deyimiyle “hayatın kıyısında olan, tek ilgilendiği şey çalışmak ve eğlenmek olan” biriymiş. Ancak Muhammed ve kendisi gibi olan başka insanlar, siyasete ve güvenlik haberlerine ilgi göstermeye başladılar. “Telefonumda beş tane son dakika haberleri uygulaması var. ‘İslam Devleti' [İD] sınırda – çok sayıda askerimizi ellerinde tutuyorlar ve Lübnan'ın bir kısmını şimdiden kontrol ediyorlar. Fiili bir iktidara sahipler” diyor.

 

Pek çok Lübnanlı halen Suriye'de savaşan aşırıcı gruplar arasında ayrım yapamıyor. Muhammed'in berber dükkanından bir müşteri, IŞİD'in Arapça kısaltmasını telaffuz ederek “Hepsi Daaş” diyor. "İnsanları katlediyorlar ve insanların kendileri gibi görünmelerini istiyorlar.” Müşterisi Muhammed'e iğneleyeci bir gülümsemeyle bakıyor ve “Eğer arkadaşımızın işini yapıyor olsalardı, insanların sakal ve saç uzatmalarını isterlerdi” diye ekliyor. Salondaki herkes sinirli bir şekilde gülüyor.

 

Gerçekte İD, her ne kadar dokuz Lübnan askerini rehin olarak elinde tutuyor olsa da, Lübnan sınırında öteki aşırıcı gruplara göre daha az aktif. Örgüt şimdiden iki Lübnan askerinin başını kesti: Baalbek'ten, 6 Eylül günü öldürülen Abbas Medlec ve Akkar'dan, 28 Ağustos günü öldürülen Ali el-Seyyid.

 

Lübnanlı bir güvenlik kaynağı Al-Monitor sitesine şöyle konuştu: “Sınırın bu tarafındaki grup tecrit olmuş halde ve öteki örgütlerden ayrılıp, hilafeti ilan etmesi sonrasında Ebu Bekir el-Bağdadi'ye biat etmiş olan birkaç düzine militandan oluşuyor. Hizbullah'a karşı Kuseyr çatışmasına katılmış olanların çoğu [o zaman] dağılmıştı, şimdi ise İD bayrağı altında bir araya geldiler. Fakat sözde devletin gerçek bir uzantısından ziyade bir İD bayiliği olmaya devam ediyorlar.”

 

Al-Monitor sitesine, isminin açıklanmaması şartıyla konuşan kaynak, bir bayilik olmanın grubun Lübnan topraklarına büyük bir saldırı düzenleme ihtimalini pek çok nedenden ötürü sınırladığını söyledi: “Bunlardan biri, İD'nin devletini kurmasından sonra benimsediği yeni stratejinin, coğrafi olarak birbiriyle bağlantılı topraklarda genişlemek olmasıdır. Yani topluluğun, saldıran güçlerine destek sağlayabileceği ve saldırıya uğradıkları zaman geri çekilme hatları oluşturabildikleri bölgelerden söz ediyoruz.”  Kaynak devamında şunları söyledi: “Devlet, dikey ve yatay olarak ve [aynı zamanda] kendisini besleyecek bir çevre sağlayabileceği bölgelerde genişlemek istiyor. Irak'ta temel olarak Sünni nüfuslu bölgeleri ve geniş Sünni çoğunluk içindeki az sayıda Sünni olmayan bölgeyi hedeflediler. Tel Afer iyi bir örnektir.”  

 

İD'nin Suriye-Lübnan sınırındaki kolu ile öteki örgütler arasındaki ilişki, grubun stratejisine ışık tutabilir. Ana topluluk Suriye'nin pek çok bölgesinde El Nusra Cephesi'ne karşı doktrin savaşı olarak tanımladığı şeyi yürütürken, aynı Nusra Cephesi Kalamun'da saldırılarını İD ile koordine ediyor. Bu koordinasyon, bazı aracıların gruba, El Nusra Cephesi'nin yardımıyla erişim sağlamasında görüldüğü gibi, 2 Ağustos tarihindeki Arsel çatışmasında açıktı.

 

Hizbullah'a yakın bir kaynağa göre, Lübnan'daki İD'nin zihniyeti El Nusra Cephesi'nden daha aşırı, fakat örgütün Rakka ve Musul'daki unsurlarından daha az aşırı. Kaynak şöyle konuştu: “Hizbullah, kiminle savaştıklarını ve ne türden bir savaş yürüttüklerini gayet iyi biliyor. Buradakiler, tecrit olmuş bir grup olmalarına rağmen, her zaman dikkate alınması gereken bir güce  sahip olmaya devam ediyor. Lübnan içindeki bazı bölgelerden silah edinmelerine yardımcı olan tünel ağları var ve baskı altında oldukları zaman güvenli bölgelere doğru geri çekiliyorlar.”

 

Kaynağa göre Hizbullah'ın stratejisi, Lübnan'ın aşırıcı grupların saldırısına uğraması ihtimalini göz önünde bulunduruyor. Bu gruplar ilk olarak savunmasız bölgelere veya Sünni hakimiyetindeki bölgelere baktılar. “Hristiyan çoğunluklu bölgeler savunmasız haldeler ve öteki şehirler gibi takviye edilmediler veya savunulmadılar. Bu, gruplara, bu tür şehirleri veya kasabaları işgal etme ve sakinlerini canlı kalkan olarak kullanma şansı veriyor.” Kaynak, Sünni hakimiyetindeki bölgeleri ele alırken, şunları söylüyor: “Gruplar bu tür bölgelerin içinde bazı sempatizanlar bulabilir. Ve bu sempatizanlar onlara, bölgenin tam kontrolünü ele geçirmeleri ve kasabalarını ve şehirlerini savunacak yeni savaşçılar istihdam etmeleri için yardım edecek, aşırıcıların doğrudan bir savaşın kargaşasından kaçınmasına da yardımcı olacaktır.”

 

Hizbullah, yukarıda sözü edilen nedenlerden ötürü, Lübnan Direniş Tugayları olarak blinen ulusal kolunu yeniden canlandırıyor. Tugaylar Mart 1998'de, İsrail'le savaşmak isteyen tüm Şii olmayan Hizbullah destekçilerini emmek üzere kurulmuştu. Tugaylar bugün, Suriye'de aşırıcı gruplara karşı yürütülen savaşın içinde yer alıyor. Onların rolü yakında, El Nusra Cephesi veya İD'nin yönelebileceği savunmasız bölgeleri içine alabilecek şekilde büyütülecektir.

 

Güney Lübnan'dan 27 yaşındaki bir Sünni olan Süleyman, kısa süre önce tugaylarda eğitim almış. İD'nin Lübnan'a girmesini engellemek için mümkün olan her şeyi yapmaya hazır olduğunu söylüyor. “Ben Suriye'de savaşmak istemiyorum. Ben bir Sünni'yim ve ‘Daaş' beni temsil etmiyor, bu yüzden Lübnan'a girmeleri halinde onlarla savaşabilmek üzere eğitim aldım” diyor.

 

Süleyman, farklı mezhepsel kökenlerden onlarca gencin eğitim kampında yer aldığını söylüyor. “Daaş' tehlikesi herkesi tehdit ediyor. Ali el-Seyyid [kafası kesilen Lübnan askeri] bir Sünni'ydi. Sizin kim olduğunuz onların umrunda değil, onların umrunda olan sadece onların fikirlerine inanmış insanlar. Geri kalan herkes öldürülecektir” diyor. “Ben öldürülmek istemiyorum. Son kurşunuma kadar savaşmayı tercih ederim.”

 

 

www.medyasafak.net