İran’a yaptırımların gevşetilmesi: Taviz yok

İran’a yaptırımların gevşetilmesi: Taviz yok
İran’ın dünya güçleriyle gerçekleşen son görüşmelerde elde ettiği başarının sırrı, son on yılda elde ettiği nükleer kazanımlardı. Eğer İran 19 bin santrifüj inşa edip yüzde 20 saflıkta uranyum zenginleştirmeyi başaramasaydı, Batılı taraflar İran’ın yüzde beşlik uranyum zenginleştirme hakkını asla kabul etmezlerdi.

 

 

Dr. Amir Dabiri Mehr

 

Press TV

 

 

Geride kalan iki ayda ABD'li yetkililerin İran'ın nükleer diplomasisi karşısında benimsedikleri tutumlar, Beyaz Saray'ın uluslararası meseleleri nasıl gördüğüne dair kaygı verici bir gösterge niteliğinde. Batılı entelektüellerin sözde liberal düşünceliliğine rağmen bu bakış, barışçılıktan, demokratik normlardan ve siyasi bilgelikten kilometrelerce uzakta ve hatta diktatörlüğün, totaliterliğin ve krizin habercisi.

 

Bu bakımdan, İran ve altı dünya gücü arasında son iki aydır gerçekleşen nükleer görüşmeler sürecini gözden geçirme ihtiyacı duyuyoruz.

 

Geçen Kasım ayındaki Cenevre anlaşmasının imzalanmasının ardından Amerika Birleşik Devletleri'nin, İran'la ilişkilerin normalleştirilmesi için yaratılmış eşsiz bir fırsattan yararlanması ve Tahran'la Washington arasındaki yüksek güvensizlik duvarını en azından kısaltacak eylemlere girişmesi bekleniyordu. Fakat pratikte olan şey, İranlıların ABD hakkındaki kötümserliğini daha da şiddetlendirecek şekilde radikal, provokatif ve tehditkar tutumların benimsenmesi oldu. Pek çok İranlı şimdi, Amerikalıların halen İran halkına karşı olan düşmanlıklarını sürdürecek bahaneler aradığına ikna olmuş durumda.

 

Bazı İranlılar, 1979 İslam Devrimi'nin artçı sarsıntılarının sersemliğini yaşamaya devam eden bazı Amerikalıların, İslam Devrimi Amerikalıların altından halıyı çektiği için, İranlılardan intikam almak amacıyla düşmanlıklarını sürdürdüğünü söylüyor.

 

Son 35 yıldır İran'ın düşmanlarının sergilediği husumete ve düzenledikleri komplolara bakarsak, İran'ın ulusal bağımsızlığının ve dinin, devrimin ve ulusun ilke ve değerlerine bağlılığının, bu ülkeye karşı gösterilen düşmanlığın etkili olmasını engelleyen başlıca faktörler olduğunu görürüz. Bir başka deyişle İran'ın bütün alanlardaki ilerlemesi, içlerinden en önemlisi bağımsızlık olan bir dizi ideale bağlıdır.

 

İran'ın Batı'yla olan 35 yıllık çekişmesinin, bağmsızlık kavramı üzerine odaklandığına dair yeterince kanıt mevcuttur. Örneğin, ABD'li yetkililerin Cenevre anlaşmasının imzalanmasının ardından izledikleri Firavun tarzı tutum, İran'ın bağımsızlığını hedef alıyor ve ABD'nin İran İslam Cumhuriyeti'ne karşı olan duruşunun düşmanca ve diktatörce niteliğini ortaya koyuyor. Aynı zamanda yabancı güçlere bağımlılığı savunan kişilere, bu yolda ilerleme elde edilemeyeceğini kanıtlıyor.

 

Şans eseri, İran'ın son aylarda gösterdiği kahramanca esnekliğin en önemli kazanımlarından biri, İran ulusunun düşmanlarının otokratik niteliğinin ifşa olması oldu. İranlılar Amerikalıların geçmişte İran'a karşı yaptıkları hataları telafi edecek adil ve nazik kararlar ve tutumlar almasını bekliyordu, fakat pratikte, İran'da ABD'ye karşı büyüyen bir düşmanlık görüyoruz. Öyle görünüyor ki onlar İran'la müzakere masasına oturmayı, ihtiyaç ve zayıflık nedeniyle kabul ettiler.

 

Her yıl olduğu gibi bu yılda farklı kesimlerden İranlılar, İslam Devrimi'nin yıldönümü vesilesiyle sokaklara akarak devrimin ideallerine biat tazelediler ve İran'a, İslam Cumhuriyeti'ne ve İslam Devrimi'ne olan bağlılıklarını yeniden teyit ettiler.

 

ABD yetkililerinin askeri seçeneği masada tutma şeklindeki mükerrer ve boş tehditlerine karşı İranlılar, İslami yapıya ve liderliklerine olan bağlılıklarını tazeledi. Bu tehditler, ilerici İran ulusunun geride kalan 35 yıldaki sıkı bağlılıklarını etkilemeyi başaramamıştır. Ancak Amerikalı karar alıcıların yine bu tür tehditlere başvurduğunu görmek tuhaf. Ülke çapında gerçekleşen milyonluk gösteriler, İranlıların ilerleme, bağımsızlık, özgürlük ve dini demokrasi gibi ideallerinden asla vazgeçmeyeceği mesajını taşıyordu. İslam Devrimi'nin lideri İmam Humeyni'nin söylediği gibi, bütün dünya bir araya gelse, medeni İran ulusunun haklı taleplerini gözardı edemez.

 

Bu tür koşullar altında İran ve altı dünya gücü arasında, İslam Cumhuriyeti'nin barışçıl nükleer faaliyetleri hakkında uzun vadeli bir anlaşmaya varma hedefiyle sürdürülen görüşmeler, büyük anlam taşıyor. Ancak ne yazık ki, görüşmelerde yer alan Batılı taraflar, oyunu kendi lehlerine çevirme umuduyla şüpheli ve maksatlı tutumlar aldı. Bazı etkili ABD yetkilileri, İran'ın nükleer programının dağıtılması karşılığında, yaptırımlarda biraz daha rahatlama olacağının ipuçlarını verdi. İran'daki bazı kişiler de aynı varsayımları tekrar ediyor.

 

Bu öneri, İran'ın santrifüj sayısının 10 binle sınırlandırılması kisvesi altında sunuldu, fakat aslında, görüşmelerde İran'ı tamamen silahsızlandırmak gibi uğursuz bir amaç güdüyor. İran, nükleer mesele çözümlendikten sonra bile gelecekteki görüşmelerde pazarlık kozlarına ihtiyaç duyacaktır. Dış politikada gerçekçilik, masada her zaman objektif seçenekleri bulundurmamızı gerektirir.

 

İran'ın dünya güçleriyle gerçekleşen son görüşmelerde elde ettiği başarının sırrı, son on yılda elde ettiği nükleer kazanımlardı. Eğer İran 19 bin santrifüj inşa edip yüzde 20 saflıkta uranyum zenginleştirmeyi başaramasaydı, Batılı taraflar İran'ın yüzde beşlik uranyum zenginleştirme hakkını asla kabul etmezlerdi.

 

Bazı Batılı medya kuruluşları, İran'ın nükleer programını rafa kaldırma ihtiyacı hakkında spekülasyonlarda bulunuyor. Akla gelen ilk soru, İran'ın faaliyetlerini bırakma karşılığında ne kazanacağıdır. Bilim ve teknolojinin bırakılmasının mümkün olmamasına ve İran'ın ulusal başarısının satılık olmamasına rağmen, Batılı hükümetler yaptırımların kademeli olarak hafifletilmesi kisvesi altında meseleyi gündeme getirmeye devam ediyor.

 

Batılı hükümetlerin İran'a dayattığı yaptırımlar İran ulusu için zorluklara neden oldu, fakat İslam Cumhuriyet'nin kısıtlamaları yönetebilmesi nedeniyle her geçen gün etkililiklerini kaybediyorlar. Bu nedenle yaptırımların hafifletilmesi İran'a karşı verilmiş bir taviz değildir, zira vahşi ve insanlık dışı yaptırımlar herhangi bir yasal dayanağa sahip değildir. İran ulusu, Batılı hükümetlerin açıkgözlü bir şekilde taviz olarak yorumladığı bir şey karşılığında hakkından vazgeçecek şekilde aldatılamayacaktır.

 

Dahası, siyasi bakımdan bilge olan İranlılar, son iki asırda, özellikle de 1979'dan beri İran'ın ulusal çıkarlarına zarar vermek için hiçbir şeyden geri durmayan düşmanlar karşısında feragatta bulunmamaları gerektiğini öğrenmiştir. İran ulusu, Batılı hükümetlerin sahte gülümsemelerine ve kadife eldivenler içindeki demir yumruklarına aldanmayacaktır.

 

Batılı hükümetler, İran halkının haklarına saygı göstermeli ve İranlıların onlar hakkındaki izlenimlerini değiştirmek için geçmişteki hatalarını telafi etmelidir. Aldatıcı taktikler hazırlamak yerine, müzakerelerin karşılıklı olarak tatmin edici bir temelde ilerlemesini sağlamaları daha yerinde olur.

 

Çev: Selim Sezer

 

medyasafak.com