"ABD Hakan Fidan’ı Niçin Uyardı?"

"ABD Hakan Fidan’ı Niçin Uyardı?"
Thierry Meyssan'dan önemli bir analiz: "Bu nedenle Wall Street Journal’daki makale Erdoğan ve Fidan’a yapılan bir uyarı olarak okunmalıdır. Suriye’yi zamanında fethedemedikleri için, artık vazgeçmeleri -bunun iç politikadaki yansımaları ne olursa olsun- isteniyor kendilerinden."

ABD Hakan Fidan'ı Niçin Uyardı?

 

Voltairenet.org

 

Thierry Meyssan

 

Türk basınında, Wall Street Journal gazetesinde Hakan Fidan hakkında çıkan yazıyı ele alan pek çok makale kaleme alındı. Şovenist bir ittifakla, Fidan'a yapılan saldırı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ABD'den bağımsızlık politikasının sağlamlığının kesin bir kanıtı olarak yorumlanıyor. Acaba durum gerçekten bu mu?

 

Wall Street Journal'a göre MİT başkanı, Başbakan'dan sonra rejimin iki numaralı adamı aslında; yani Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davudoğlu'nun önünde yer almakta.

 

Yazıya göre, Erdoğan'ın sağ kolunun Mayıs 2010'da MİT'in başına geçmesi Türkiye'nin ABD'siz politikasının başlangıcına, yani şunlara işaret ediyor: bir zamanlar Pentagon'a bağlı olan üst düzey subayların tutuklanması (Ergenekon davası), Müslüman Kardeşler'in ve Arap Baharı'nın desteklenmesi ve Suriye çatışmasını ülkeyi parçalayarak bir Kürt devleti yaratmada kullanmak.

 

Wall Street Journal her şeyden önce, Hakan Fidan'ı Washington'un uyarılarına rağmen, en keskin biçimde Batı karşıtı olanlar da dahil Suriye'deki cihatçıları desteklemekle suçluyor. Gazete, cihatçıları Suriye'ye taşıyan elli otobüse -ki bu da 2000'den fazla savaşçı demek- eskortluk eden bir düzine Türk polis aracını gördüğünü söyleyen Kemalist milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu'na atıfta bulunuyor.

 

Bununla birlikte gazete, Hakan Fidan'ın Recep Tayyip Erdoğan'ın aksine Müslüman Kardeşler'e değil de Fethullah Gülen'e (Cumhurbaşkanı Gül'ün gurusu) yakın olduğuna işaret etmiyor. Benzer biçimde, Wall Street Journal'ın yazarları Türk istihbaratının başı sanki birden ortaya çıkmış gibi geçmişini de göz ardı ediyorlar. Gazete Fidan'ın TİKA (Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı) başkanlığı dönemine işaret ediyor, fakat bu kurumun Ankara'nın nüfuzunun Orta Asya'ya ve Fergana Vadisi üzerinden Çin'e olan yayılmasındaki etkisine değinmiyor. İsrail'in, Fidan'ın Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nda İran ile işbirliği yaptığı suçlamalarını hatırlatıyor ve Mavi Marmara hadisesinden üç gün önce, operasyonu yönetmek için MİT'in başına atandığını söylüyor.

 

Bize gelince, biz bu anlaşmazlığı aksi yönde yorumluyoruz: yaklaşık bir ay önceye kadar Türkiye politikalarında Amerikan çıkarlarıyla çatışan hiçbir şey bulunmamaktaydı. Aksine, her şey Washington'un emirleriyle yapılıyordu:

 

. Bu nedenle, üst düzey subayların tutuklanması ABD çıkarlarına bir darbe değildi, aksine onların ABD'den uzaklaşarak Çin Halk Cumhuriyeti'ne yakınlaşma isteklerine verilmiş bir cezaydı. Küçük bir Maocu parti olan İşçi Partisi'nden yetkililerin de onlarla birlikte tutuklanması buna delildir.

 

. Kuzey Afrika'da Müslüman Kardeşler'i desteklemesi, Ankara'nın geçici bir kaprisi değil; Amerikan Dışişleri Bakanlığının Hillary Clinton ofisinden "kız kardeş" Huma Abidin ve William J. Clinton Vakfı'ndan "erkek kardeş" Gehad el Haddad (aynı şekilde Erdoğan'ın partisi için yapılan iletişiminden de sorumludurlar) tarafından koordine edilmiş bir planın icra edilmesiydi. Bayan Abidin'in annesinin Bayan Mursi ile İhvan'ın kadın kollarına başkanlık ettiğini ve Bay Haddad'ın babasının da Cumhurbaşkanı Mursi'nin diplomatik danışmanı olduğunu da ilaveten belirtelim.

 

. Ve son olarak, Suriye'de bir Kürt devleti yaratma çabaları, 2006'da Ralp Peters tarafından basılan bir haritadan da anlaşılacağı gibi, Pentagon'un Suriye'yi birkaç devlete bölme planlarıyla uyumludur. Ve PKK ile 2009'da yapılan gizli Oslo görüşmelerine katılan Hakan Fidan bu konudaki en iyi uzmandır.

 

Buna ek olarak, Türkiye'deki politik değişimin Hakan Fidan'ın Mayıs 2010 tarihli görev başlangıcıyla değil, 2011'deki Libya savaşı esnasında gerçekleştiğini de belirtmeliyiz. O zamanlar Türkiye, ABD Dışişleri Bakanlığınca ABD ve Müslüman Kardeşler arasındaki ilişkilerin sunduğu fırsatların farkına varmaya zorlanmaktaydı. İşte bu andan itibaren Recep Tayyip Erdoğan tekrar “kardeş” (İhvan) oldu; 1998'deki hapsedilişi esnasında “kardeşlikten” çıkıp laikliğe “döndüğünü” iddia ediyordu oysa.

 

Gerçek problem başka yerde yatıyor: cihatçılara verilen destek. Suriye'deki savaşın başlangıcında bu destek  Katar tarafından finanse ediliyor ve Türkiye'deki NATO üssü İncirlik'ten koordine ediliyordu. O zamanlar bu şikâyet konusu değildi. Fakat ABD ve Rusya arasında kimyasal silah krizi sonrasında varılan uzlaşmadan bu yana, ABD'nin Suriye'deki askeri çatışmada geri adım atma kararı almasına rağmen Türkiye ve Suudi Arabistan oyuna devam ediyorlar. Bu nedenle Wall Street Journal'daki makale Erdoğan ve Fidan'a yapılan bir uyarı olarak okunmalıdır. Suriye'yi zamanında fethedemedikleri için, artık vazgeçmeleri -bunun iç politikadaki yansımaları ne olursa olsun- isteniyor kendilerinden.

 

Kosova savaşı esnasında NATO'nun istihbarat servisleri için çalışmış ve ABD'de okumuş olan Hakan Fidan bu mesajı anlamalıdır.

 

 

Çev: Ozan Kemal Sarıalioğlu

 

medyasafak.com